Tam da barış arefesinde Nusaybin baskını oldu mu?
Şimi yukarıdaki başlığa bakıp ta Fatih Uğurlu da mı “Hepimiz Hırantçıyız” karosuna katıldı diye düşünebilirsiniz. Yok aslında böyle bir niyetim. Benimkisi badece önümüzdeki günlerde bu riyakarlar orkestrasının vereceği konserlerin önceden tahminini yapmak. Göreceksiniz hep bir ağızdan yürüyüşler yapacaklar, katıldıkları televizyon programlarında ve yazdıkları köşelerinde ahkam keserek “Tam da barış sürecine girilmişken şimdi bu operasyonun sırası mıydı, bu resmen süreci sabote etmeye yönelik bir girişimdir. Zaten hükümet bu işi çözmek için hiç bir zaman samimi olmadı ki?” diyecek ve timsah gözyaşları dökecekler. Hiç kimse de onlara “Ulan sıcak yatak ve salon barışseverleri, riyakarlar korosunun assolistleri, neden PKK ve Kandil’e dönüp, ‘Bu barış sürecinde 100 kişilik küçük bir ordu ile gelip, karakolumuzu bastınız? Bu yaptığınızın iyi niyetle izahı var mıdır? Başarılı olsaydınız oradaki memleket evlatlarının kanına ekmek doğrayacaktınız? Yine Anadolu’nun kimbilir kaç ocağına ateş düşürecektiniz, sıra sıra tabutlar gelecekti?’ diye sormuyorsunuz?” demiyorlar. Barışa, sürece sabotaj varsa ki var, onu yapan da bu yaranın iyileşmesinden rahatsız olanlar. Ama kesinlikle AK Partili hükümet değil. Zira siyasi risk alarak İmralı ile görüşen bu hükümettir. Artık Türk-Kürt anaları ağlamasın, gencecik çocuklar hayatının baharında yok olup gitmesinler diye bu uluslararası oyunu bozmaya kalkan Erdoğan ve arkadaşlarıdır. Bir yandan terör örgütünün şah damarını kesmeye dönük operasyonlar yaparken diğer yandan özgürlük alanlarını alabildiğince genişleterek PKK’nın elindeki ona haklılık sağlayan argümanları elinden almayı başaran bir politika başarı ile uygulanmaktadır. Hükümetin barışın sağlanacağı son ana kadar var gücü ile teröre karşı savaşmakla ne kadar haklı bir yol izlediği PKK’nın karakol baskını planı ile anlaşılmıştır. Ayrıca hükümet, en güçlü olduğu zamanda, PKK’nın nefes alamaz bir hale getirildiği bir zamanda onlara zeytin dalı uzatmaktadır.
Devlet refleksi zaten bu olmalıdır, yani dağda öldürülen PKK’lıların sayısının artması bir sevinç kaynağı olarak görülmeyip aksine onların yok olup gitmeleri yerine, kazanılmaları, dağdan indirilmeleri ve yeniden özgür bir ülkenin vatandaşları olarak hayatlarını idame ettirmelerine dönük yeni düzenlemeler yapmak için çaba harcamaktadır. İşte bütün mesele buradadır. ABD ve İsrail başta olmak üzere nerede ise tüm AB ülkeleri Kürt meselesini kanayan bir yara olarak Türkiye’nin kalbinde tutmaya ve sürekli kendisine el açan kaynaklarını büyüme değil, terör bataklığında eriten bir komşu istemektedirler. Ne tuhaftır bu tesbiti ilk defa BDP’liler de dillendirmeye başlamışlardır.
BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve milletvekili Aysel Tuğluk bu noktaya onlardan bkelemediğimiz bir ses tonu ile parmak basmışlardır. Oysa biz onların bu kadar açık-seçik bu gerçeği görmemelerine hayret ediyorduk, meğer biliyor da dillendirmiyorlarmış. Şimdi gelelim kapatılan Refah Partisi’nin Diyarbakır eski milletvekili ve Kürtlerin kanaat önderlerinden Ömer Vehbi Hatiboğlu’nun uyarılarına.. Sayın Hatiboğlu BDP’nin samimiyet sınavında olduğunu söylüyor, elhak doğrudur. Baış sürecine katkıda bulunmak sözle değil, fiiliyatla olur. İlk sınavda PKK ve onun siyasetteki ruh ikizi BDP, karakol baskını ile kaybetmiştir, barışa giden yola mayın döşemişlerdir. Ve o mayın da ellerinde patlamış, 14 Kürt gencinin kanı ellerirne bulaşmıştır.
Devlet refleksi zaten bu olmalıdır, yani dağda öldürülen PKK’lıların sayısının artması bir sevinç kaynağı olarak görülmeyip aksine onların yok olup gitmeleri yerine, kazanılmaları, dağdan indirilmeleri ve yeniden özgür bir ülkenin vatandaşları olarak hayatlarını idame ettirmelerine dönük yeni düzenlemeler yapmak için çaba harcamaktadır. İşte bütün mesele buradadır. ABD ve İsrail başta olmak üzere nerede ise tüm AB ülkeleri Kürt meselesini kanayan bir yara olarak Türkiye’nin kalbinde tutmaya ve sürekli kendisine el açan kaynaklarını büyüme değil, terör bataklığında eriten bir komşu istemektedirler. Ne tuhaftır bu tesbiti ilk defa BDP’liler de dillendirmeye başlamışlardır.
BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve milletvekili Aysel Tuğluk bu noktaya onlardan bkelemediğimiz bir ses tonu ile parmak basmışlardır. Oysa biz onların bu kadar açık-seçik bu gerçeği görmemelerine hayret ediyorduk, meğer biliyor da dillendirmiyorlarmış. Şimdi gelelim kapatılan Refah Partisi’nin Diyarbakır eski milletvekili ve Kürtlerin kanaat önderlerinden Ömer Vehbi Hatiboğlu’nun uyarılarına.. Sayın Hatiboğlu BDP’nin samimiyet sınavında olduğunu söylüyor, elhak doğrudur. Baış sürecine katkıda bulunmak sözle değil, fiiliyatla olur. İlk sınavda PKK ve onun siyasetteki ruh ikizi BDP, karakol baskını ile kaybetmiştir, barışa giden yola mayın döşemişlerdir. Ve o mayın da ellerinde patlamış, 14 Kürt gencinin kanı ellerirne bulaşmıştır.
İkinci sınavda ie “Biz kopya çekmedik, Sakine Cansız ve iki kadın arkadaşını Paris’te biz öldürmedik, kimin öldürdüğünü de bilmiyoruz” diyerek kurtulabilirsiniz. Üçüncü sınav önünüzde. Paris’ten gelecek 3 cenaze için yapılacak merasimi bir gövde gösterisine çevirerek, ortalığı kan gölüne döndürme halleri otomatikman barış dersinde sınıfta kalmanızı sağlayabilir. Bu cenaze merasimleri size bir samimiyet sınavı olacaktır, asla unutmayınız. Bu sürecin başarıya ulaşması için takdir edersiniz ki Türk halkının da ikna edilmesi lazımdır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekten büyük bir risk alarak, kendi prestijini ortaya koyarak Türk milletinde meydana getirdiği olumlu havayı bu cenazede berhava ederseniz, toprağa gömdüğünüz sadece 3 PKK’lının cenazesi olmaz, baış umudunu da toprağa gömmüş olursunuz. Bundan sonra operasyonlarda öldürülecek ve ölecek olan Türk ve Kürt gençlerinin kanı üzerinizde kalır.
Ben savaşın değil, barışın dostuyum. Dost acı söyler, unutmayın...