Faruk Köse

Faruk Köse

Başbakan’ın çözüm formülü üzerine

Başbakan’ın çözüm formülü üzerine

 

Başbakan, “Kürt sorunu” tabirine kızmış. “Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum” diyor. Sonra ekliyor: “Kürt kardeşimin sorununa evet, Kürtçülüğe hayır. Kürt kardeşimi seviyorum, ama Kürtçülüğü reddediyorum.”
 
 
Sayın Başbakan keşke rejimin Kürt-Türk ayrımı yapmadan ürettiği tüm sorunlardan da söz etseydi. Bütün bu sorunların, eninde sonunda gelip “rejimin nitelikleri”ne dayandığını, “Laik-Kemalist-Irkçı-Liberal rejim”den kaynaklandığını da söyleseydi. Sorunun menbaını böylece teşhis ettikten sonra, çözümün “rejimin dönüştürülmesi”yle mümkün olacağını da ilan etseydi. O zaman, gerçekten “çözüme giden yol”a girilmiş olduğuna inanabilirdik.
 
Sözlerinin devamında “ret ve inkâr politikaları”na ve “asimilasyon”a “hayır” diyen Başbakan, bunların “rejim”den kaynaklandığını ve “rejimin nitelikleri”nden beslendiğini biliyor olsa gerek. O zaman çözüm, rejimi değiştirip, farklı etnik kökene mensup vatandaşları “ortak payda”da buluşturmaktan geçmez mi? Peki, bu ülkede farklı kesimleri bir arada tutacak “ortak payda” ne?
 
“İnanç bağı”nı kopararak asıl sorunu teşkil eden “Laiklik” mi? “Etnik ayrışma”ya sebep olan “Kemalizm” mi? “Kemalist İdeoloji Monarşizmi”nin “saltanat kamuflajı” işlevini gören “Demokrasi” mi? Nedir ortak payda?
 
İşte Başbakanın “çözüm formülü” burada; ısrarla vurguladığı “tek vatan, tek millet, tek bayrak” olarak kendini gösteriyor. Bu “tek”liği sağlayıp, sağlamca bir arada tutacak  “bağ” olarak, “İslam”a atıf yapmıyor. Başbakan’ın çözümü; “Tek vatan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, tek bayrak altında yaşayan tek millet” şeklinde formüle edilmiş.
 
Burada “tek millet”in ana karakteri “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olmaktan ibaret. Eğer vatandaş olunursa, “yerel idari ve siyasi bölünmeler” de olsa, bu “tek vatan ve tek millet”ten sayılacak. İnançlarda, kalplerde, zihniyette, kültürde, yerel idari bölünmede vs. ayrışma da olsa, bu böyle sayılacak. Söylem bunu çağrıştırıyor.
Nitekim yeni “Büyükşehir Yasası”, kurulmaya çalışılan “Başkanlık Sistemi” öncesinde “özerk eyalet bölümlenmesi”nin altyapısını hazırlama niteliğini taşımıyor mu? Hatırlayın, “Ayrılıkçı Kürt Hareketi”nin politik uzantısının lideri, önerdikleri “özerk yönetim formülü”nün “15-20 bölgeden oluşmuş özerk yönetim bölgeleri” olduğunu söylemişti.
Eğer bu özerk yönetim bölgeleri oluşturulursa, bir tek “vatandaşlık” bağı, “tek millet, tek vatan, tek bayrak” olmaya yeterli sayılacak mı? Sayılacak gibi. Çünkü yeni Büyükşehir Yasası ile zaten bir nevi “özerk yönetim bölgeleri”nin temelleri atıldı. Örneğin, Büyükşehir Belediyelerinin sınırları, “il mülki sınırı”na kadar genişletildi. Belediyeler bütün il çapında sağlık, eğitim, kültür tesis ve binalarıyla mabetlerin yapım, bakım ve onarımında; elektronik haberleşme istasyonları kurulmasında, il mülki sınırları içindeki kara, deniz, su, göl ve demiryolu taşımacılığının koordinasyonunda ve daha pek çok hususta etkin yetkilere sahip oldu. Büyükşehir Belediye Başkanlarına “diplomatik pasaport” verilerek, bir nevi “dış politika üretmeleri”nin önü açıldı.
Demek ki sadece “vatandaşlık” bağı, “tek millet ve tek vatan” şartını sağlamış sayılacak.
 
Başbakan, “780 bin kilometrekarelik vatan topraklarında asla ameliyata müsaade etmeyiz” diyerek, “bölünme”nin “bağımsızlık”a vardırılmasına izin verilmeyeceğini söylemiş oluyor. Peki, “özerk yerel yönetim bölgeleri” oluşturmak, bunlara kendi bölgelerinde neredeyse “bağımsızmış gibi” selâhiyet vermek, diplomatik pasaport vererek “bölgesel dış politika”larını geliştirmelerinin önünü açmak “ameliyat”tan sayılmaz mı?
Başbakan “etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçilik”e “hayır” diyor. Eğer “etnik, bölgesel ve dinsel” milliyetçilik yapmayacaksan, “tek bayrak” altında “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”na razı olacaksan, bunun dışında kalan “bölünmeler” ve “bölümlenmeler”, yasal olarak tanınan ve önü açılan “özerk yerel bölge” teşkili, “Başkanlık sistemi” ile mecburi hale gelecek olan “eyalet sistemi” gibi yenilikler, “vatan toprağında ameliyat yapmak”tan sayılmayacak.
 
Nitekim, “Haklar” dendi, verildi ve verilmeye devam ediliyor, yetmedi. “Demokratik özerklik” dendi, illegal DTK çıkıp demokratik özerklik ilan etti, yetmedi. “Federasyon” dendi, yeni Büyükşehir Yasası ile bunun kapısı açıldı, yetmedi. Açıkça “konfederasyon” talep edildi, ses edilmeyerek “bağımsızlık” talebinin kapısı açıldı. Emniyet Müdürü “terörist öldüğünde ağlamayanın...” dedi, “terör örgütünün politik uzantısı”nın başkanı Emniyet Müdürünün Diyarbakır Belediye Başkanına bağlanmasını istedi. Demek ki, siz verdikçe onlar isteyecekler.
 
Oysa bu sorunu ancak “İslam kardeşliği” çerçevesinde çözebilirsiniz. Bunun için, işte buraya yazıyorum. Eğer “çözüm” istiyorsanız;
 
1- “Terör temsilcileri”ni değil, “müslüman Kürt halkının temsilcileri”ni muhatap alacaksınız.
 
2- “Laik-Kemalist rejim”i değiştirip İslami rejim kuracaksınız.
İşte o zaman, Başbakan’ın “bir olalım, beraber olalım, iri olalım, diri olalım” temennisi gerçeğe dönüşür.
 
Aksi, hüsrandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Faruk Köse Arşivi