Çöpün tarihçesi ve CHP’nin buna katkısı
“Burada da mı CHP” diyebilirsiniz, hatta şaşırabilirsiniz. Ama sakın şaşırmayın, yazının sonunda herhalde bana hak vereceksiniz. Efendim, çöp deyince akla önce ne gelir? Yiyeceksiz, içeceksiniz. Allah’ın verdiği nimetlerden istifade edeceksiniz ve bunlardan geriye kalan, bize yaramayan kısımları da çöp olarak bize gösterilen yerlere atacaksınız. Oradan da bir kısmı geri dönüşümle yeniden bizlerin hizmetine dönebilecek. Buraya kadar tamam, şimdi pazılın diğer parçalarına dönüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı; ekmek karne ile veriliyor, pasta yapılması yasaklanmış. Şaka filan zannetmeyin, ayniyle vaki, sefalet diz boyu. Tabii öyle olunca da çöpler tertemiz, yani atılan gıda neredeyse sıfır sınırında, böyle olunca da “Her bozuk saat günde iki kere doğruyu gösterir” mantığı ile CHP’yi alkışlıyoruz. İsraf yok! Şeker yok, çaylar kuru üzümle içiliyor. Böyle olunca da şekerin getirdiği zararlardan insanlar beri oluyor, nasıl ama? Anadolu’da böyle durumlarda züğürt tesellisi tabiri kullanılır. Öyle ki insanlar ölülerine giydirecek kefen bezi bulamıyorlar. 1950-60 arası Demokrat Parti’nin getirdiği nisbi ferahlama, 1960 darbesi ile DP sahneden çekilmeye zorlanıyor. Ardından İsmet İnönü, halkın değil, Milli Birlik Komitesi’nin zorlaması ve ünlü Çankaya protokolü ile başbakanlık koltuğuna oturuyor. Sonra her dönemde sağ partileri iktidara getiriyor halk. Bir dönem yine Bülent Ecevit’in başbakanlığında bir CHP iktidarı görürüz.
O da siyaset tarihimize “Motel Hükümeti” olarak geçen ve 10 milletvekili transferi ile kurulan derme-çatma bir hükümettir. Bu hükümet zamanında da çöplerimiz yok denecek kadar azdır. Artık mahallelere belediyenin çöp kamyonları 15 günde bir gelmektedir. Çünkü ortada yiyecek bir şey yoktur ki çöpü olsun! CHP’li iktidarların bir iyiliği de obezite hastalığının sınırlarımızdan içeriye hiçbir zaman girmemiş olmasıdır. Zira CHP herkesi zorunlu olarak diyete sokmaktadır. Sonra Özal iktidarı ve ardından CHP-DSP ve ANAP ve DOĞRU YOL partisinin zaman zaman el ele vererek kurdukları gecekondu hükümetler tarafından yönetildik. Büyükşehirlerde belediye başkanlıkları ise CHP’nin elindedir. Ve bunlardan İstanbul, Nurettin Sözen’in şehremanetinde çok kötü bir 4 yıl geçirir.
Artık Sivas’ta kahvelerde işsiz kalmamış, çöpçü kadroları çöp toplamayı gururuna yediremeyen ehl-i keyf insanlarla doldurulmuştur. Hatta bunlar içerisinde tırnakları ojeli, dudakları rujlu kot pantolonları ile kolejli öğrenci görüntüsü veren hanım kızlarımız da vardır. İstanbul toplanmayan dev çöp yığınları ile tarihe geçecek ve müstesna şehirde salgın hastalık tehlikesi baş gösterecektir. Sözen buna da çare bulur ve özel bazı şirketler bu çöp yığınlarını üstünden ilaçlayarak bu tehlikeyi bertaraf etmenin yollarını arar. O günlerde mizah dergilerinin satışında adeta patlama yaşanır. Mizah yazarları İstanbul’a yeni yeni isimler uygun görürler. Ünlü divan şairimiz Nedim’in “Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır” dediği İstanbul artık tuhaf isimlerle anılmaya başlanmıştır: Çöpüstanbul, Çöpsitane, Çöpsaadet bunlardan sadece bir kaçıdır.
Sadece kara mı, hayır bu güzel şehrin denizi bile çöpdeniz olmuştur. Önüne gelen çöpünü denize boca etmekte ve artık kıyılarında tabii plajların mikrop deposu olduğu bir şehir doğmaktadır ufkumuzda. Bu arada İstanbul’da su da buhar olup uçmuştur. Sonra CHP’nin İSKİ’nin başına getirdiği Ergun Göknel’in eşinden boşanıp sekreteri ile evlenebilmek için boşanma tazminatı olarak 1 trillyon lira ödemesi ajanslara düşer. İlahi adalet bir kere daha tecelli etmiş, zaten akmayan sular bu pis kokuları durduramamıştır. Göknel, İstanbul’da büyük holdinglerden CHP’ye yüklü miktarda bağış topladığının sabit olması ile hapse girer. Sözen ise cezaevine teğet geçmiştir.
CHP Ankara’da Genel Merkezi’nde açtığı mücadele kendi tarihini sergilemektedir. Bence orada özel bir köşe yapılıp dev fotoğraflarla CHP’nin İstanbul’daki bu çöpistanbul macerası anlatılmalıdır, yani CHP’nin çöple ilişkisinin unutulmaması sağlanmalıdır. Ve bu musibetlerden ders alan halk, siyasette ve belediyelerde Refah Partisi’ni iktidara getirir. Vurguncular şoktadır. Erbakan ve ortağı Çiller bir rüya gibi ortaya çıkarlar. Hoca’nın sihirli formülleri ile hortumları kesilenler 28 Şubat tuzağını kurarlar O’na.
Belediyelerde de hizmet çıtasını yükselten Refah Partisi her geçen gün halkın gönlüne taht kurmaktadır. Bilhassa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, acil eylem planı ile er meydanına çıkmış ve önce İstanbul’un aylardır toplanmayan CHP mahsulü çöpleri toplayarak, ardından günlerdir akmayan çeşmeleri 14 saat akıtarak halkın teveccühünün daha da artmasını sağlamıştır. Diğer illere bile hizmet dağıtmaya başlar. Durum kötüdür, halk bunları bir kere tanıdı mı bir daha bırakmayacağından edişe edilir. Bu endişe ile Erbakan Hoca 28 Şubat’ta yok olmaya mahkum edildi, onun İstanbul’daki sağ kolu Erdoğan da okuduğu bir şiirle ceza verilerek Pınarhisar Cezaevi’ne gönderildi. Öyle ya da böyle yok etmeye kararlı idi vurguncular. Halk memnunmuş ne gam!
Erdoğan, Pınarhisar’da enerji depolayacak ve AK-PARTİ’yi kurarak yeni bir hamle yapacaktır. O, bu satranç oyununda hasımlarının hamlelerini de öğrenerek yeni bir tarz deneyecektir. Sonunda halkın oyları ile iktidara gelecek ve demokrasiyi bir türlü hazmedemeyenleri Silivri’de kamp yapmaya zorlayacaktır. Artık ülkenin kaynaklarının daha adil bir şeklide dağıtılması yolunda ciddi adımlar atılmakta ve bunların meyveleri alınmaktadır. Artık Türkiye’de bolluk-bereket vardır ve çöplerimiz bile değişmiştir. Yalnız Başbakan Erdoğan bugünlerde çok önemli bir probleme dikkat çekiyor. Her gün on binlerce ekmek çöpe atılıyor, bir o kadar da diğer nimetler! Erdoğan, bu israfın önüne geçmeyi ve dünyadaki açlara daha fazla el uzatmayı teklif ediyor. Bu teklif, hem İslami, hem insani bir görevdir. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”, “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” diyen bir Peygamberin ümmeti bu çağrıya bütün dikkatini vermeli ve evlerimizden başlayarak belediyelerde lokanta, fabrika, ordu, otel ve okullarımızda yemek israfını önlemenin en ince ayrıntıları konuşulmalıdır.
Öncelik, ekmek israfının olmalıdır. Daha küçük ekmekler çıkararak camilerimiz, medya, internet gibi kılcal damarlarımıza kadar giren kanallar kullanılarak bu israf en alt seviyeye indirilmelidir.
Bir diğer problem de mesela orduda her gün 750.000 kişi 3 öğün yemek yiyor. Artan yemekler yönetmelik gereği çöpe dökülmek zorunda imiş. Bunu bir akıl sahibi çıkıp izah etmeli nasıl ilkel bir yönetmelik. Bu israfın önlenmesi için her şey konuşulmalı, inanın sokak-sokak, meydan meydan, şehir şehir, köşe bucak ülkemize bereket gelecek. Unutmayın, en iyi çöp, içinde nimet olmayan çöptür!