Savaş ve Duygu Sömürüsü
Uluslararası emperyalizmin değişik kanatları Fransa’nın Mali saldırısına değişik şekillerde destek vererek, Afganistan ve Irak’taki gibi fiilen savaşın içine girmeseler de en azından onayladıklarını, haklı bulduklarını, Fransa’nın zorlanması durumunda daha fazla destek vermelerinin mümkün olduğunu ilan etmeye çalışıyorlar. Normalde bu saldırı ve işgalin Afrika’da doğrudan sömürgeciliğin devam ettiği dönemdeki işgallerden bir farkının olmamasına rağmen emperyalist güçlerin destek vermelerinin sebebi sadece Mali’de değil Afrika’nın genelinde izledikleri politikaları tehdit eden bir uyanış hareketinin yayılmasından korkmalarıdır.
Emperyalizmin sermaye kanadı şimdilik para ve silahla yardımcı olurken onların Afrika’daki yerel işbirlikçi organizasyonu sayılan Afrika Birliği asker desteğinde bulunuyor.
Fakat kamuoyunun yanıltılması ve özellikle saldırının “haklı” gösterilmesi açısından en önemli boyutu medya cephesi oluşturuyor. Medya cephesinin kamuoyunu yanıltma amaçlı psikolojik savaşta kullandığı en önemli aracın “duygu sömürüsü” olduğu biliniyor. İşin ilginç yanı ise normalde duyguların, böyle bir saldırıdan zarar gören insanlar lehinde ve saldırıda bulunanların aleyhine harekete geçirilmesi gerekirken tam tersi yapılarak saldırıların haklı çıkarılması için tahrik edilmesini amaçlayan malzemelerden ve araçlardan yararlanılmasıdır. Hatırlanacağı üzere ABD, Körfez Savaşı’nı başlattığında Saddam’ın denize döktüğü iddia edilen petrolün içine batmış ve hayat mücadelesi veren karabatak kuşlarının görüntüleri medya organlarında yayınlanmış, bu görüntülerden ABD işgalinin haklı çıkarılması amacıyla duyguların tahriki için yararlanılmaya çalışılmıştı. Yani yüz binlerce insanı ateş denizinin içine atan, her türlü korumadan yoksun kitlelerin üzerine bomba yağmuru yağdıran korkunç bir saldırının haklı gösterilmesi amacıyla bu görüntülerden yararlanılması için yoğun medya faaliyeti yürütülmüştü.
Oysa daha sonra iddianın doğru olmadığı, söz konusu görüntülerin daha önce Alaska’da bir tanker kazasında denize dökülen petrolden zarar gören kuşlara ait olduğu ortaya çıktı. Suriye’deki katil Baas rejiminin altmış binden fazla insanı, kadın, yaşlı ve çocuk demeden hunharca katletmesinde de sürekli siyonist tehditten yararlanıldı. Son günlerde işgalci siyonistlerin durup dururken hava saldırısı düzenlemeleri de bu açıdan düşündürücü. Mali’ye yönelik vahşi saldırının haklı çıkarılması için de selefilerin kontrol altına aldıkları bölgedeki kültür mirası sayılan türbeleri imha ettikleri iddialarından yararlanılıyor. Yani işgalci Fransa mezarları koruma iddiasıyla insanları topluca katlederek mezarlara gömme hakkını elde etmiş oluyor. Son günlerde bir de saldırılarda hedef alınan gerilla güçlerinin, Afrika’nın önemli bir kültür merkezi sayılan Timbuktu’da el yazması eserleri yakarak imha ettiği iddiasından yararlanılmaya çalışıldığını görüyoruz.
O gerillaların neden aylardan beri kontrol altında tuttukları bölgelerde kültür mirasını imha etmeyip de tam işgal güçlerinin girmeleri üzerine bunu yaptıkları ise düşündürücü. Bir de şu işe bakın ki İslâmî kültürel mirası Müslüman güçler imha ederken, yüz yıllardan beri Afrika’da yoğun misyonerlik faaliyetinin maddi kaynağını temin eden sömürgeci anlayışın mirasçısı olan işgal güçleri koruyacakmış. Oysa olaylara şahit olanlar işgalci saldırganların bölgedeki medreselere baskın düzenleyerek Kur’an öğretimi gören küçük çocukları katlettiklerini, mushafları yaktıklarını ve medreseleri dağıttıklarını gözleriyle gördüklerini söylüyorlar.
Olaylara şahit olanların verdiği ilginç bir bilgi de işgalcilerin, bölgeden satın aldıkları yerli milisleri özellikle Tuareg ve Arap Müslümanları hedef alan baskınlarda kullandıkları. İşgalci askerler bu baskınlarda kendileri arka planda dururken söz konusu yerli milisleri öncü güç olarak kullanıyorlar. Tahmin edildiğine göre bu taktiğe başvurulmasının amacı ise ülkede Tuaregler ve Arap kitlelerle diğer etnik unsurlar arasındaki fitneyi daha da kökleştirmek, ileride aralarında ittifak kurarak İslâmî bir güç birliği oluşturmalarının önüne geçmek. Mali’de yıllardan beri sorun oluşturan ayrımcı politikaların ve ayrılıkçı akımların tohumu da bu taktikle atılmamış mıydı?
Fakat kamuoyunun yanıltılması ve özellikle saldırının “haklı” gösterilmesi açısından en önemli boyutu medya cephesi oluşturuyor. Medya cephesinin kamuoyunu yanıltma amaçlı psikolojik savaşta kullandığı en önemli aracın “duygu sömürüsü” olduğu biliniyor. İşin ilginç yanı ise normalde duyguların, böyle bir saldırıdan zarar gören insanlar lehinde ve saldırıda bulunanların aleyhine harekete geçirilmesi gerekirken tam tersi yapılarak saldırıların haklı çıkarılması için tahrik edilmesini amaçlayan malzemelerden ve araçlardan yararlanılmasıdır. Hatırlanacağı üzere ABD, Körfez Savaşı’nı başlattığında Saddam’ın denize döktüğü iddia edilen petrolün içine batmış ve hayat mücadelesi veren karabatak kuşlarının görüntüleri medya organlarında yayınlanmış, bu görüntülerden ABD işgalinin haklı çıkarılması amacıyla duyguların tahriki için yararlanılmaya çalışılmıştı. Yani yüz binlerce insanı ateş denizinin içine atan, her türlü korumadan yoksun kitlelerin üzerine bomba yağmuru yağdıran korkunç bir saldırının haklı gösterilmesi amacıyla bu görüntülerden yararlanılması için yoğun medya faaliyeti yürütülmüştü.
Oysa daha sonra iddianın doğru olmadığı, söz konusu görüntülerin daha önce Alaska’da bir tanker kazasında denize dökülen petrolden zarar gören kuşlara ait olduğu ortaya çıktı. Suriye’deki katil Baas rejiminin altmış binden fazla insanı, kadın, yaşlı ve çocuk demeden hunharca katletmesinde de sürekli siyonist tehditten yararlanıldı. Son günlerde işgalci siyonistlerin durup dururken hava saldırısı düzenlemeleri de bu açıdan düşündürücü. Mali’ye yönelik vahşi saldırının haklı çıkarılması için de selefilerin kontrol altına aldıkları bölgedeki kültür mirası sayılan türbeleri imha ettikleri iddialarından yararlanılıyor. Yani işgalci Fransa mezarları koruma iddiasıyla insanları topluca katlederek mezarlara gömme hakkını elde etmiş oluyor. Son günlerde bir de saldırılarda hedef alınan gerilla güçlerinin, Afrika’nın önemli bir kültür merkezi sayılan Timbuktu’da el yazması eserleri yakarak imha ettiği iddiasından yararlanılmaya çalışıldığını görüyoruz.
O gerillaların neden aylardan beri kontrol altında tuttukları bölgelerde kültür mirasını imha etmeyip de tam işgal güçlerinin girmeleri üzerine bunu yaptıkları ise düşündürücü. Bir de şu işe bakın ki İslâmî kültürel mirası Müslüman güçler imha ederken, yüz yıllardan beri Afrika’da yoğun misyonerlik faaliyetinin maddi kaynağını temin eden sömürgeci anlayışın mirasçısı olan işgal güçleri koruyacakmış. Oysa olaylara şahit olanlar işgalci saldırganların bölgedeki medreselere baskın düzenleyerek Kur’an öğretimi gören küçük çocukları katlettiklerini, mushafları yaktıklarını ve medreseleri dağıttıklarını gözleriyle gördüklerini söylüyorlar.
Olaylara şahit olanların verdiği ilginç bir bilgi de işgalcilerin, bölgeden satın aldıkları yerli milisleri özellikle Tuareg ve Arap Müslümanları hedef alan baskınlarda kullandıkları. İşgalci askerler bu baskınlarda kendileri arka planda dururken söz konusu yerli milisleri öncü güç olarak kullanıyorlar. Tahmin edildiğine göre bu taktiğe başvurulmasının amacı ise ülkede Tuaregler ve Arap kitlelerle diğer etnik unsurlar arasındaki fitneyi daha da kökleştirmek, ileride aralarında ittifak kurarak İslâmî bir güç birliği oluşturmalarının önüne geçmek. Mali’de yıllardan beri sorun oluşturan ayrımcı politikaların ve ayrılıkçı akımların tohumu da bu taktikle atılmamış mıydı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.