Lütfen dindarlara da rest çekin
Eskiden süklüm-püklüm bir duruşu vardı Türkiye’nin. “İtibar” diye birşeyi zaten yoktu da, “yüce güçler” karşısında el oğuşturup gerdan kırar, yine de yaranamazdı kimseye. “Dış kapının mandalı”ydı anlayacağınız.
Ama şimdi öyle mi? “Yedi düvele rest” çektikten sonra, “dış kapı”dan içeriye alındı, her rest çekişte “bir sıra öne” doğru ilerledi. Bugünlerde “diğerleri”yle aynı sıralara oturmasına müsaade ediliyor kimi zaman. Artık itibar sahibiymiş gibi davranılıyor; hangi konuda ne söyleyeceği bakılıp dikkate alınıyor(muş gibi yapılıyor).
En azından “sunumdaki manzara” bu. “Rest çekerek büyük devlet olmak” gibi bir kulvarda ilerliyor. “Eski günler”in can acıtıcı “itilmişlik”ini hatırlayanlar ise “ne oldum sarhoşluğu” içinde, “madalyonun öteki yüzü”ne bakmaya yanaşmıyorlar.
Olsun, bakmasınlar. Biz yine de madalyonun öteki yüzüne dair birkaç kelam edelim de “demediydi” demesinler. Bu yazı da “hakikatlerin gizli kalmayacağı”na, gerçeklere kör, sağır ve dilsiz olmadığımıza dair şahidimiz olsun.
Bu kapsamda, şimdi Türkiye yedi düvele rest çekti de ne oldu, bir bakalım.
İsrail’e rest çekildi; ama Türkiye-İsrail arasındaki ticaret hacmi katlanarak arttı, İsrail’e ekonomik güç ve prestij sağlayan OECD üyeliği Türkiye tarafından veto edilmediğinden İsrail OECD’ye üye oldu, Türkiye “İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımı”na uyguladığı vetoyu kaldırdı, ABD’nin “terörist örgüt” listesine aldığı HAMAS’a yardım etmeyi suç sayan yasa Meclis’e sunuldu, şimdi ise İsrail ile ilişkilerin iyileştirilmesi için zemin yoklanıyor ve kamuoyu hazır hale getirilmeye çalışılıyor.
Ordu’ya rest çekildi; iyice politize olmuş ordu, asli fonksiyonunu icra edecek hale getirilmeye çalışıldı, bunun için her fırsatta darbe yapmaya kalkışan pek çok komutan hapse atıldı; ancak ipin ucu öyle kaçırıldı ki, şimdi atanacak komutan bulunamadığından, Başbakan çıkıp tutuklamaları eleştirme noktasına geliverdi.
“Derin yapılar”a rest çekildi; bir yandan mafya, bir yandan kamusal alanda kök salmış derin yapılar ve çeteler çökertilmeye çalışıldı; ancak kimin elinin nereye kadar uzandığı tam olarak kestirilemediğinden, bir yandan etkin bürokratik odaklar kendini gizleyerek varlığını sürdürdü, öte yandan “tepkisel yaklaşım”da ölçü kaçırıldığından, yeni bir “derin bürokratik yapı” tesis edildiğine dair iddialar ciddi boyutlara ulaşarak “derin kuşkular”ı üretti.
AB’ye rest çekildi; ancak tanınmadığı ilan edilen Rumlar’ın dönem başkanlığına kadar çıktığı “AB’nin kapısı”ndan bir türlü geri gelinemedi; ülke, “içerideki güç odakları”nı çökertmek için “AB kartını kullanma”ya mecbur hale geldi, işi ağırdan alan AB’ye kapağı atabilmek için Şangay Beşlisi’ne üyelik kartı gibi blöflere başvurulma yoluna bile gidildi.
ABD’ye rest çekildi; ama İncirlik üssü orada bütün görkemiyle duruyor, Kürecik İsrail’i koruyabilmesi için ABD’nin emrine âmâde kılındı, ABD’nin küresel ölçekte işini kolaylaştıracak iç düzenlemeler yeri geldikçe yapılıyor, karasularımız ABD donanması için “güvenli limanlar” haline getirildi, “ABD çıkarları”na hizmet eden ne varsa yerini ve etkinliğini korumaya devam ediyor.
Suriye’ye rest çekildi; ama kamuoyunun dikkatlerinin zirve yaptığı anda birkaç göstermelik uzaktan atış dışında sınır ihlallerine cevap verilemedi, ciddi ve uluslararası etkinliği olan bir Suriye politikası üretilemedi, düşürülen askeri uçağın hesabı bile sorulamadı, Rusya’nın ve İran’ın etkinliği karşısında defansif kalındı ve Suriye meselesi, ülkenin omuzlarına büyük bir sorun olarak oturtuldu.
PKK’ya rest çekildi; terör örgütüyle görüşülmeyeceği, taviz verilmeyeceği, hadlerinin bildirileceği söylendi, ancak bugün alenen örgütle pazarlık masasına oturuldu, örgütün “uluslararası bağlantılar”ının üzerine gidilmedi, ipi başkasının elinde bir örgüt ana unsur kabul edilerek çözüm arandı, özerkliğe kapı aralayan “yerel yönetimler yasası” çıkarıldı, örgütün istediği her ne varsa tek tek verilerek “silah zoruyla hak böyle alınır algısı” teröristin idrakine kazındı.
Bunlar, yedi düvele rest çekildikten sonra nerelere gelindiğine dair manzaradan kesitler. Görüleceği üzere, kime rest çekildiyse onun itibarı arttı, etkinliği güçlendi, hakları iade edildi.
Bir tek dindar halka rest çekilmedi. Görüyoruz ki dindar halkın dinine göre bir hayatı yaşama hakları verilmiyor. Başörtüsü sorunu bir türlü yasal çözüme kavuşturulmadı; kısmi fiili durum da bıçak sırtında. “Müslümanca duruş” terör olarak görülüyor. “İslam” algısı “Laik algı”ya kurban edildi. Vs. Vs.
Manzara buyken, şimdi bugünden itibaren dua etmeye başlıyorum.
Yâ Rabbi, Hükümet bir de “dindar halk”a rest çeksin, ne olur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.