Mehmet Koçak

Mehmet Koçak

Arap dünyasında ilk bahar mı, son bahar mı?

Arap dünyasında ilk bahar mı, son bahar mı?

 

Arap dünyasında iki yıl önce başlayan isyanların bir kısmı devrimle sonuçlandı. Suriye ayağında ise isyanlar iç savaşa dönüştü, ülke uçurumun kenarına geldi. Arap baharının nispeten öncü ülkeleri olan Tunus, Libya ve Mısır’da ise olaylar dinmek bilmiyor.
Peki, “Arap dünyasında yaşanan değişim ve dönüşümler, devrimle sonuçlanan isyanlarla neler değişti?”, “Bundan sonraki dönemlerde bir karşı devrim söz konusu mu?” sorularına cevap ararken; aslında “Hangi Arap Baharı?”, “ İlkbahar mı?” ya da “Son bahar mı?” sorularının cevaba muhtaç olduğunu anladım.
 
Gördüm ki; Batılı egemen güçler, bu ülkelerde hukukun üstünlüğünü esas kabul eden çok partili demokratik sistemlerin kurulmasına destek olmamaktalar ve asıl ilgilendikleri şey; bu ülkelerdeki zengin enerji kaynaklarıdır.
 
Yine bu egemen güçler, devrim sonrası demokratik yoldan iktidara gelen siyasal İslamcı kadroları kendi kontrolüne almakta zorlandığı için itibarsızlaştırma yoluna gidiyor.
 
IMF ve Dünya Bankası üzerinden acımasız yüksek faizli kredilerle borçlandırıyor. İç siyasi dinamikleri kışkırtarak kaos ortamının sürmesi sağlanıyor. Ayrıca bir karşı devrim seslendirilerek korkular yayılıyor.  
 
Şu bir gerçek:
 
Arap dünyasındaki devrimler, doğal seyrinde gerçekleşmediği için bu ülkelerde istikrarlı yapılar kurulamıyor. Diktatörler döneminin bozuk ekonomik yapılarına, devrim sürecindeki duraklama ve şaşkınlığın eklenmesiyle yeni rejimler halkın beklentilerine cevap veremiyor.
 
Diğer bir gerçek ise şu:
Bölgenin etnik yapısı, aşiret ve kabilecilik algısı demokratikleşmeyi zorlaştırıyor. Tüm bu olumsuzluklar, siyasal İslamcı kadroları yıpratırken, Batılı egemen güçlerin işini kolaylaştırıyor. Siyasi ve ekonomik deneyimleri olmayan bu yeni siyasi kadrolar, egemen güçlerin ağır baskıları üzerine -tüm karşı duruşlarına rağmen- işbirliğine mecbur kalıyorlar.
 
Yani yıllar önce petrolün varlığını keşfeden Batı, bugün Ortadoğu’da ve Arap dünyasında ‘’halk ve hak’’ kavramlarını keşfetmeye yanaşmıyor.  Arap dünyasındaki halkların kaderini belirleyecek süreçte yine emperyalist güçler etkili ve yönlendirici olmaktadır.
 
Arap Baharının yaşandığı ülkelerde zor ve sancılı süreç bir süre daha devam edecektir. Gelinen noktada bir diğer korku unsuru da bu ülkelere yapılacak dış müdahaleler ve müdahale eden ülkelerin nüfuz alanları genişlemesidir. Çünkü dış müdahalelerle etki alanları genişledikçe,  idareci konumundaki siyasal İslamcı kadrolar ile devrimi gerçekleştiren sivil halk kitlelerinin inisiyatif alma şansları azalacaktır.
 
İSLAM DÜNYASINDA DAYANIŞMA ŞART
 
Batılı emperyalistlerin, kendi menfaatleri için bazen diktatörleri kullandıkları; bazen de demokrasi kartını oynayarak kendi çıkarlarını gözettikleri aşikardır. İslam dünyasında ideal bir işleyiş olamamasının bir sebebi de Batılı devletlerin bu ülkelere yaptığı ölçüsüz müdahalelerdir.  
 
Her ne kadar “Zaman akar her şey değişir” sözü doğru olsa da batılı egemen güçlerin İslam dünyasına önyargılı bakışında maalesef yüzyıllardır en ufak bir değişim olmadı, olmuyor.
 
İşte asıl sorun burada başlamaktadır.
Demokrasi için çabalarsınız, demokratik yoldan iktidara gelirsiniz; Batılı emperyalistler, onların menfaatlerine hizmet etmediğiniz anda, bu sefer size karşı devrim için türlü yolları denemeye başlar. Onlar için, insan hakları evrensel değerleri ve demokratik rejim öncelik olmamıştır. Onlar için dostluk ve düşmanlıkta olduğu gibi rejimlerin değişiminde de ölçü demokrasi değil menfaatlerdir.
Sonuç olarak,
 
Batılı emperyalistlerin, İslam dünyasına önyargılı yaklaşımları ve çıkarları doğrultusundaki seviyesiz müdahaleleri İslam dünyasında köklü devrimleri ve bu ülkelerin demokratikleşmesini engelliyor. Bugün Tunus ve Libya ile Mısır’da yaşanan siyasi kaosun asıl sebebi budur.
 
Osmanlı İmparatorluğu sonrasında İslam dünyasındaki yaşanan dağılma, beraberinde Batılı emperyalistlerin işgallerini getirmiştir.
Günümüzde bu işgaller son bulmuş gibi görünse de maalesef hâlâ farklı şekil ve boyutlarda sürmektedir.
 
Bu ülkeleri işgalci ve sömürgeci egemen güçlerin işbirlikçi diktatörlerinden kurtarıp demokratik rejimleri kurarken, tekrar emperyalistlere teslim olmak veya devrimleri emperyalistlere kaptırmak çare değildir.
 
Tek çare: İslam dünyası içinde dayanışma ve yardımlaşma kültürünü geliştirmektir. Müslümanların birbirini kollaması ve sahiplenmesi çok şeyi çözecektir. Demek ki muhtaç olduğumuz kudret, İslam dünyasının dayanışmasıdır, güç birliğidir. Sömürü değil kardeşçe paylaşım bağını kurmak esastır.  
 
 ‘Küresel sistem’le münasebetlerde, sömürüden ve siyasi baskılardan kurtulmanın yolu da bu işbirliği ve dayanışmadan geçer.
 
Şimdi Müslümanların dayanışmasının ve koşulsuz işbirliğinin zamanıdır...
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Mehmet Koçak Arşivi