Emperyalizm Ve İnsan
Kendilerini “uluslararası toplum” olarak tanımlayan çağın hâkim güçlerinin izledikleri politikaları meşrulaştırmak ve hedefe yerleştirdiklerine yönelik baskı uygulamalarını haklı çıkarmak için en çok “insan hakları” ve “terör” kavramlarından yararlandıkları biliniyor. Bu kavramların her ikisinin de uygulamaya yansıtılmasında insana değer verilmesi söz konusudur. Ancak kendi politikalarını kamufle etmede bu iki kavramdan yararlanan söz konusu güçlerin Suriye’de iki yılını tamamlamasına bir aya yakın süre kalan geniş çaplı devlet terörü ve katliamlar karşısında “insana değer verme” ilkesinden son derece uzak durmaları samimiyetsizliklerini gösteriyor. Zulüm rejimine sürekli mühlet tanıma yoluna giderken, onun hedefe yerleştirdiklerini savunmak için örgütlenenleri “terör listesi”ne alma arsızlığından çekinmediler.
Niçin böyle olduğunu anlamak için onların politikalarına şekil veren felsefenin insana bakış tarzını irdelemekte yarar var.
Hâkim güçlerin politikalarının omurgası durumundaki çağdaş emperyalizmin ayakta tutmaya çalıştığı yapının temelinde Batının maddeci, materyalist ve pragmatist felsefesi var. Materyalizmde insani ve vicdani değerler ikinci plandadır. O yüzden insana ondan elde edilecek çıkara göre değer verilir. Emperyalizm de bu anlayıştan hareketle, dünyadaki bütün insanlara, kendi çıkarları ve ayakta tutmaya çalıştığı denge için icra edecekleri hizmet açısından değer verir. Dolayısıyla bu çıkarlar ve emperyalist denge için tehlike arz eden insanların ortadan kaldırılmasında sakınca görmez. Kendileri tehlike arz etmeseler de savunulmaları emperyalizmin çıkarlarına zarar verecekse mağdur edilen insanlara sahip çıkmaz, insan olmalarından dolayı onlara bir değer vermez.
Emperyalizmin çıkar çemberine alınan ülkelerde, emperyalist dengeyi tehdit edenlerin etkisiz hale getirilmeleri için belli bir yasal zemin oluşturulmuştur. Aslında bu yasal zeminin sabit bir felsefesi ve esas aldığı temel ilkeleri de mevcut değildir. Temel ilkeler gibi gösterilenler ise pratikte uygulanan yasal sistemle çoğunlukla çatışır. Temel ilkeler diye gösterilenler, esas itibarıyla uygulanan baskı ve zulümleri kamufle etmekten başka bir amaç taşımıyor. Bir yanda temel ilkelerde, herkesin konuşma ve düşünce hürriyetinden söz edilir ama öte yanda bir kişi, emperyalizmin yerleştirdiği siyasi yapıyı benimsemeyen görüşlerini açığa çıkardığı zaman sözü edilen temel ilkeler üzerine oturtulmuş sistemi uygulayan kurumları karşısında bulur.
Zulüm sistemlerinin hep birbirine benzediğini tarihtekilerle günümüzdekileri karşılaştırdığımızda görürüz. Bu sistemlerin birinci ortak yanları da insana, lâyık olduğu değeri vermemeleridir. Zulüm sistemleri açısından insan, kurulan sistem ve yapıyı ayakta tutmakla yükümlüdür. Bu görevi en güzel şekilde yerine getirenler, zulüm sistemleri tarafından taltife lâyık olabilirler. Ama zulme başkaldırmaya kalkıştıkları, sistem açısından tehlikeli olmaya başladıkları zaman her türlü cezaya lâyıktırlar. Eğer yasal zemin onları bertaraf etmeye yetiyorsa cezaları verilir. Ama yasal çerçevenin yetersiz kaldığı zaman başka yollara başvurulur. Sabotajlar, suikastlar ve hatta topluca imha etmeler yani katliamlar da buna dâhildir.
Emperyalizmin ve onunla işbirliği içindeki yerel yönetimlerin cinayet stratejisinin tek amacı tehlikeli görülen kişilerin tasfiyesi değildir. Bazen fitne politikasına malzeme oluşturmak amacıyla da cinayet stratejisinden yararlanılır. Saldırganlığa gerekçe oluşturma amacıyla da bu stratejiden sorumsuzca yararlanıldığını söyleyebiliriz. Özellikle son dönemde emperyalizmin saldırı politikasının temel ekseni sayılan “teröre karşı savaş” iddiasının dayanaklarının oluşturulmasında cinayet stratejisinden yararlanılmasının örnekleri çoktur. Bu cinayetler ve katliamlar emperyalizmin nazarında insanın değerinin ne kadar düşük olduğunu gösterir.
Son dönemde biraz daha açıklık kazanan gerçekler, söz konusu güçlerin Suriye’deki zulüm rejiminin çökmesinden İslâm coğrafyasının kalbine saplanan hançer durumundaki siyonist işgalin geleceği açısından endişe duyduklarını gösterdi. Onlar için stratejik öneme sahip bir eşkıya çetesinin geleceği ise Baas zulmünün tehdit ettiği milyonların hayatından önemlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.