“Haburizm” revaçta!
Bir “Barış süreci”, “Çözüm süreci” var; bir de onu boşa çıkarmaya yönelik “bozum süreci” var.
Bu ikincisine nasıl bir ad konulabilir?
Ben buna “Haburizm” derim!
“Bu da neyin nesi bre?” demediğinizi umarım. O kadar hafızasız değilsinizdir elbette.
Hani birkaç yıl evvel yine iyi niyetlerle yola çıkılmış, kanın durdurulması için safiyane adımlar atılmıştı ya…
Ne olmuştu o işin sonu? Habur çayında girdaba kapılmıştı!
Güya Kandil’den gelen barışçılar, bir anda “Birinci Habur Çayı Deniz Savaşı”nı kazanmış komutanlar edasıyla afralar tarfalar satmış, taşkınlıklar yapmıştı. Milletin lânetine uğramıştı… O günden sonra kaç gencimiz öldürüldü ise, müsebbibi onlardır!
İşte o zaman süreç bitti!
Sürecin yine (ve mutlaka) bitmesi gerekiyor!
Neden? Başbakan “Bana Kürtlükle gelmeyin” dedi ya. “Kürt milliyetçiliği ayağımın altındadır” dedi ya… Neyle gelecekler ya?
Onları sözün diğer tarafı ilgilendirmiyor. Yani Başbakan’ın “Türk milliyetçiliği” ile ilgili söyledikleri.
Türkiye’de Türk milliyetçisi parti, yüzde kaç oy alıyor?
Yüzde onlarda! Eğer süreç iyi işler, kan durur, barış sağlanır memleketin çocukları işinde gücünde olursa, DTP’nin reyi de ancak yüzde bir - ikidir! Diğer milliyetçi partinin oyları da barajın altına düşer.
O zaman neden barış istesinler ki? Sırf partinin isminde geçtiği için mi? Zaten o kelimenin DTP lügatindeki anlamı “savaş”tır. Demokrasinin karşılığı da “totalitarizm”dir!
İşte eş-meş-keş başkan Silahattin (okuyucularımıza bir daha hatırlatalım, bu zat, o “şarkın en sevgili sultanı Seladddin”in ismini taşımaya lâyık birisi değildir, asla! O yüzden ona gerçek adıyla hitab etmek lazım: Silahattin, yaani “tinin silahı”). Soyadı da bu durumda Ayubî, yani “ayıplı” olur.
“Ayıbettin Silahattin” gene bir kongrede konuşuyor: “Terör yok, halk mücadelesi var! Bundan sonra böyle söylenecek!”
“Yuh” denir buna! Halk mücadele için terörden başka yol bulamadı mı? Yani hem Kürtleri, hem Kürt olmayanları öldürerek yapılan mücadele nasıl halk mücadelesi oluyor? Mücadelenin adı böyle konunca, terörist de halk kahramanı oluyor!
Silahattin Ayubî’den daha fazlasını beklemem.
Zaten onun frekansını kullanan “operasyon Cengiz”den de beklemezdim. Nitekim, kargalar kahvaltısını yaparken, o da Diyarbakır’da kahvaltıda imiş. Ne yediğini siz hesap edin! Efendim; Diyarbakır, hükümete güvenmiyormuş! Operasyon Cengiz, olması gerekeni empoze etmekte mahirdir. Hemen koşmuş Diyarbakır’a… “Sakın hükümete güvenmeyin! Bütün tezlerim çöker, boşta kalırım!”
Bakın, daha doğrusunu söyleyelim: Hani bir DTP heyeti, ortada fol ve yumurta yokken horoz gibi ötmek üzere Gerze’nin başkenti Sinop yolunu tutmuştu ya. E tabiî Ergenekoncular da, tam dişlerine-ayaklarına göre olan bu pası gördü, onlara yardımcı olmak için gerekeni yaptı. Peki bu akıldaneler Sinop halkına, daha sonra Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon ve dahi Rize halkına nasıl bir “barışçı mesaj” vereceklerdi?
Yani komikliğin bu kadarı, kepazeliğin bu ölçüsü... Bu heyet nereye gitmeliydi esasen? Yaralı bölgelere… PKK teröründen çok çekmiş olan güneydoğu illerine… Onların barışa ikna edecekleri o halk! Onlar demelilerdi ki, “PKK istese de barışı engelleyemeyecek! Doğumuzla batımız, kuzeyimizle güneyimiz kucaklaşacak! Üzerinizden terörist baskısını kaldıracağız!”
Ben Haburistlerden böyle bir büyük ufuk, geniş bir vizyon ve basiret bekler miyim?
Benim beklememe lüzum yok. Hodri meydan!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.