Suçluyu Yargıç Yapan Adalet!
Baas vahşeti dünyadaki gelişmeleri gölgelemeye devam ediyor. Fırınların önünde ekmek kuyruğuna dizilen ve birçoğu çocuk olan aç insanları kendi vahşi ruhu açısından ganimet sayarak topluca katletmeyi günlük kazanımları listesine koyabilen zihniyetin katliamları karşısında BAE’nin İslâmî hareket mensubu 94 kişiyi “darbe girişimi” iftirasıyla yargı önüne çıkarması dikkat çekmiyor. Çünkü Baas zulmü zaten o kadar sayıda insanı katlettiği günü hâsılatın düşük olduğu günlerden sayıyor.
Bu katliamlar sürerken ABD’nin “ılımlı muhaliflere” destek verebileceği açıklamasından dolayı, Baas vahşetine destek vermenin kendilerine göre bir gerekçesi daha ortaya çıktığına sevinenler olacaktır. Bu tür açıklamaların, iki yılını tamamlamak üzere olan direnişi komplo teorileriyle kirletmeye çalışanlara malzeme çıkarmaktan başka bir fonksiyonu olmadığını ve direnişçilere bir çakı dahi kazandırmadığını görmek için dâhi olmak gerekmese de.
Zalimlerin ve vahşi canavarların davulcularının saptırmalarına ve çarpıtmalarına aldırmadan zulme karşı duyarlı olanların dikkatlerini canlı tutma gayretlerimizi bir yandan sürdüreceğiz elbette. Ama bu arada dünyada vuku bulan diğer bazı önemli gelişmelerin de dikkatlerden uzak kalmaması için bilgilendirme çabalarımız olmalı. Son günlerde önemli gelişmelere sahne olan İslâm ülkelerinden biri de Bangladeş’tir ve bu ülkede yaşanan olayların dünya kamuoyuna göz yanıltıcı bir pencereden yansıtıldığını gözlemliyoruz.
Bangladeş’te son günlerde yaşanan olayları tetikleyen yargı uygulaması suçluyu yargıç yapan bir uygulamadır. Fakat 2 Mart Cumartesi günü yayınlanan “Bunlar Suriye’nin Dostu mu?” başlıklı yazımızda da dile getirdiğimiz şekilde burada da bir kavram sahtekârlığı yapıldığı için olayları söz konusu pencereden izleyenler mahkûm edilenlerin gerçekten idam hükmüne gerekçe sayılacak bir kabahatlerinin olması ihtimalinin bulunduğu zannına kapılabiliyorlar.
Sahtekârlıkta kullanılan kavram “savaş suçları” kavramıdır. Üstelik bu kavramdan hareketle, siyasi muhalefetin suçlu ve mahkûm durumuna düşürülmesi için kurulan tamamen siyasi nitelikli mahkemeye bir de “uluslararası” sıfatı verilerek “Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi” deniyor.
“Savaş suçu” denince normalde savaş şartlarında bile işlenmesinin onaylanması mümkün olmayan ağır insanlık suçu anlaşılır. Bangladeş’te yargılananların nasıl bir savaş suçu işlediklerine bakalım:
1947’de Hindistanlı Müslümanların önemli bir kısmı bağımsız olunca Pakistan İslâm Cumhuriyeti’ni kurdular. Ancak kurulan devletin bir bölümü Hindistan’ın doğusunda bir bölümü batısında kalıyordu ve doğudakine Doğu Pakistan deniyordu. İki bölgenin topraklarını Hindistan böldüğü için irtibat zor sağlanıyordu. Dilleri de farklıydı. Doğudakiler Bengalce, batıdakiler Urduca konuşuyordu. Hindistan bu farklılıkları ve siyasi akımları kullanarak iki bölgeyi ayırmak amacıyla fitne çıkardı. Fitne 1971’de iç savaşa dönüştü ve Hindistan Bengalleri destekleyerek savaşa müdahale etti. Onun müdahalesi Pakistan’ı zor durumda bıraktığı için bölünmeye razı oldu.
Ama o zaman Bangladeş’teki İslâmî kesim, ilim adamları ve Müslümanların birliğini savunan siyasetçiler bölünmeye karşı idiler. Çünkü bunun Hindistan’ın ve emperyalizmin bir oyunu olduğunu biliyor, bölgedeki tüm Müslümanların güç birliği içinde olmalarını savunuyorlardı.
Ayrılmayı savunanlar ise Hindistan’ın askerî desteği sayesinde amaçlarına ulaştıktan sonra “Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi” adını verdikleri malum mahkemeyi kurup 1971 savaşında bölünmeye karşı çıkanları “düşmanın safında yer alma” suçlamasıyla yargılamaya başladılar. Oysa asıl düşman fitneyi ateşleyen ve Müslüman halkları dil, coğrafi bölge farklılıklarıyla parçalara ayıran Hindistan ile onun arkasında duran emperyalist güçlerdi. Dolayısıyla düşmanın safında yer alma suçlamasıyla birilerinin yargılanması gerekiyorsa bölünmeye götüren fitne ve savaşta Hindistan’ın safında yer alanlar yargılanmalıdır. Ne var ki ülkede suçlular siyasi hâkimiyeti ve gücü ele geçirdiklerinden aynı zamanda yargıç oldular.
Hiçbir şekilde hukuk ve adalet mantığına dayanmayan yargılamanın siyasi boyutu ve sebep olduğu karışıklıkla ilgili tespitlerimizi inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.