Ahmet Varol

Ahmet Varol

Siyasal Yargının BAE Modeli

Siyasal Yargının BAE Modeli

 

Bundan önceki yazımızda Bangladeş’teki rejimin, muhaliflerini siyaset alanı dışına çıkarmak ve onlarla eşit şartlarda yarışmamak için yargıyı sinsice kullanması hakkında bilgi vermeye çalıştık. Bu taktik sadece Bangladeş’teki rejime mahsus değil, zulüm rejimlerinin genel karakteridir. İslâm dünyasında hâlâ hâkim sistemlerin büyük çoğunluğu bu nitelikte olduğundan onların yargı kurumları da adaleti icra değil zulme ve haksızlıklara yargı kılıfı geçirmek amacıyla çalışıyor.
 
Yargıyı kendi siyasi ve ideolojik tercihlerine göre çaktığı kazıkların yerinden oynatılmasına fırsat vermemek, muhalif siyasi yapılanmanın ortaya çıkmasını engellemek amacıyla kullanan dikta rejimlerinin önde gelenlerinden biri de Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Son günlerde de İslamî amaçlı bir toplumsal faaliyeti her yönden töhmet altına sokmak amacıyla tamamen yalan ve iftiraya dayalı bir yargılama faaliyeti yürütüyor. Ülkedeki İslâmi sosyal faaliyetlerin başını çeken önemli bir organizasyonun başını çeken tüm etkili şahsiyetlerin önce sorgulamada ağır işkencelere maruz kaldıkları sonra da tüm bağımsız hukuk ve insan hakları kuruluşlarının gözetiminden uzak bir şekilde yargı önüne çıkarıldıkları bu uygulama da ne yazık ki Suriye’de Baas vahşetinin sürdürdüğü katliamların gölgesinde kalıyor.
 
Alınan bilgilere göre söz konusu davada yargılananların sayısı 94’e çıktı ve tamamı Islah Daveti cemaatine mensup. Önemli bir kısmı da bu cemaatin insanî yardım ve sosyal hizmetler alanındaki faaliyetlerini organize etme amacıyla kurulan Islah ve Toplumsal Yönlendirme Cemiyeti’nin yönetici kadrosundan.
 
Islah Daveti cemaatinin Müslüman Kardeşler çizgisinde olduğu ve bu hareketin BAE’deki kanadı olarak tanındığı gerek resmi organlar ve gerekse halk tarafından biliniyor. Faaliyetleri ise tebliğ ve hizmetten ibarettir. İnsanî yardımdan eğitime, sağlıktan hukuka çok değişik alanları kapsayan çalışmalar yürütüyordu.
 
Arap dünyasında dikta rejimlerine karşı halk ayaklanmaları başlamadan önce sosyal kurumlarının faaliyetlerine engel olunmuyordu. Ama bu ayaklanmalar sebebiyle telaşa kapılan dikta rejimi kurumlarını devlet kontrolüne geçirdi, bazılarının çalışmalarını tamamen durdururken bazılarına da atama yoluyla yöneticiler görevlendirdi. Asıl kurucularının veya üyelerin seçtiği yöneticilerinin ise büyük çoğunluğunu tutuklattı. Bazıları da ülke dışına kaçarak paçayı kurtarabildiler. Geçtiğimiz günlerde mahkeme önüne çıkarılanlar da bu şekilde mağdur edilerek gözetim altına alınanlar.
 
Mahkeme önüne çıkarılanlara yöneltilen suçlamalar darbe teşebbüsünde bulunmak ve gizli faaliyet yürütmek. Oysa bu insanların sosyal faaliyetlerinin durdurulmasından ve kendilerinin gözetim altına alınmalarından önce tüm çalışmalarını uygulamadaki yasaların kendilerine tanıdığı haklar dairesinde ve tamamen açıktan yaptıkları biliniyor. Normalde herhangi bir darbe planları olmadığı gibi yürüttükleri faaliyetlerin böyle bir amacının olamayacağı, zaten bu kurumlarla bir darbe planı yapılamayacağı da belliydi.
İthamların tutuklulara kabul ettirilmesi için işkence altında yapılan sorgulamalar esnasında bazı itiraflarda bulunmaya zorlandıkları mahkeme önüne çıkarılanlardan Ahmed Gays es-Suveydi tarafından dile getirildi. Bu zat işkence altında kabul ettirilenleri mahkeme önünde reddetmeleri sebebiyle polis ve istihbarat tehdidine karşı güvenceye alınmalarını istedi. Görünüşte Federal Yüksek Mahkeme de tutukluların bu amaçla gizli cezaevine değil resmî cezaevine konmasına karar verdi. Ama istihbarat teşkilatı kararı uygulamayı reddetti ve tutuklular yeniden gizli cezaevine gönderildiler.
Mahkemeye uluslararası hukuk kurumlarının ve insan hakları kuruluşlarının gözlemci olarak girmelerine izin verilmedi. Bunun sebebinin yargılananların bedenlerindeki işkence izlerinin keşfedilebileceği, tutukluların maruz kaldıkları işkenceler hakkında gelenlere bilgi verebilecekleri korkusuydu. Türkiye’den de bir avukatlar heyetinin gittiğini ve mahkemeye alınmadıklarını da bu arada hatırlatalım.
 
Tutukluların sadece kendileri değil aileleri de tehdit altındalar ve maruz kaldıkları insanlık dışı muameleler hakkında kamuoyuna açıktan bilgi vermekten çekiniyorlar. Bunu onlarla görüşmeye çalışan basın mensuplarının gözlemlediklerini sanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi