İsrail’in “özür” hamlesi
Zafer naraları atmak yerine, sükûnetle değerlendirip, ardından nelerin gelebileceğine bakalım. “Özür ambalajı”nın içinde ne var, ne yok? Dereyi görmeden paçaları sıvamayalım; gördüğümüzde, iyi yüzücü değilsek suya dalmayalım. Biliyorum, “İsrail’in özür dilemesi az şey mi?” diyeceksiniz. Değil elbette. Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın kararlı ve dik duruşlarını takdir etmemek mümkün mü? Ancak, dikkatinizi çekerim, basında yer aldığı gibi İsrail, ilk kez Türkiye’den özür diliyor değil. 1967’de istihbarat gemisini vurduğu için ABD’den; 2011’de 5 polisini öldürdüğü için Mısır’dan da özür dilemişti. Sırf “özür dileme”si, İsrail’in dize getirildiği anlamını taşımaz. İşin içine “yahudi aklı” girince, ardında başka hesaplar olabileceğini düşünüp meseleyi ona göre değerlendirmek lazım. Dikkat edin, her ne kadar Türkiye’nin “üç şart”ı varsa da, öne çıkarılan, ikisi: “Özür” ve “tazminat.” Gazze’ye “ablukanın kaldırılması” meselesi, laf arasında gevelenip geçiştiriliyor.
Dünya basını gelişmenin sadece bu iki yönü üzerinde duruyor. Ancak her nedense, sanki üç talep de gerçekleşmiş gibi bir izlenim uyandırılırken, manşetlerde sürekli “İsrail özür diledi” cümleleri gösteriliyor. Böylece “özür”e odaklandırılan “toplumsal algı”, Gazze’ye uygulanan ablukadan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. “Özür” cümleleri çok önemli. İsrail Başbakanı “özür dileriz” demiyor; “üzüntülüyüm” diyor. Gemi baskınından mı? Hayır! İsrail-Türkiye ilişkilerinin bozulmasından...
Yine baskını değil de, baskın sonucu ölümleri “operasyonel hata” olarak nitelendiriyor. Yani baskını savunuyor, ama sonucun öyle bitmesinden, o da ilişkiler bozulduğu için üzüntü duyuyor. Ancak bütün bu kayıtlardan sonra, baskından değil, “can kaybına veya yaralanmaya yol açan hatalardan dolayı” özür diliyor. Ambargo konusunda ise, tanımsız ve mahiyeti belirsiz bir “sükûnet devam ettiği müddetçe” kaydıyla, “sivil halkın kullanacağı malların Gazze’ye girişine ilişkin kısıtlamaların kaldırdığını” söylüyor. Yine dikkat, ambargo kalkmıyor, sadece konjonktür gereği izin veriyor; “sükûnet devam ettiği sürece” ve İsrail’in kontrolünde olmak kaydıyla... Bu belirsizliklerden olsa gerek, Başbakan Erdoğan, haklı olarak, “esas olan uygulama, uygulamayı görmemiz lazım.... Tüm kapılardan Filistin’e girilebilmeli” diyor. Ancak Erdoğan’ın da şartı; “sükûnet devam ettiği sürece...”
Peki “sükûnet” nedir? Buna kim karar verecek? Filistinli insan, hakkını ararken, Mescid-i Aksa’nın işgaline direnirken, yahudi yerleşimcilerin talanlarına karşı koyarken, İsrail askerlerinin evini başına yıkmasına karşı dururken vs. sükûneti bozmuş sayılacak mı? Bunlar meçhul. Yani abluka konusu arada kaynadı gitti gibi görünüyor. Zaten İsrail Başbakanı Netanyahu, fazla dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkarıverdi. Meğer, özür dilemelerinin ana sebebi, Suriye’deki durum imiş. Acaba bu özür, İslami bir Suriye kurulursa, Golan Tepelerini kaybetmemek için, yeni Suriye üzerinde etkili olacak Türkiye eliyle Suriye müslümanlarını dizginlemek amacıyla mı? Bu durumda, “özür”ün kabul olabilmesi için; İsrail başbakanının ağzından telefonla söylenmesi yetmez; İsrail Bakanlar Kurulu kararı ile yazılı olarak, resmi yollarla yapılmalı. Tazminat konusu hemen ve nitelikli olarak sonuçlandırılmalı.
İsrail resmen, açık ve net olarak, “Gazze’ye abluka”nın tümüyle kaldırıldığını dünyaya açıklamalı. Bunun test edilmesi için Gazze’ye karadan, havadan ve denizden, İsrail gümrüğüne takılmadan, doğrudan Filistin gümrüğünden girişler yapılmalı. Başbakan, Nisan’da Gazze’ye doğrudan inmeli. Mavi Marmara yeniden yola çıkıp, Gazze limanına yanaşmalı ve yükünü Filistinlilere teslim etmeli. Gemiye saldırı emrini verenler taammüden adam öldürmekten cezalandırılmalı. Gazze’deki yahudi yerleşim yerlerini kaldırmalı. İsrail, Gazze’ye askeri müdahalede bulunmayacağını taahhüt etmeli. İsrail, evlerini yıktığı, bağını-bahçesini bozduğu Filistinlilere tazminat ödemeli. İsrail hapishanelerinde tutulan Gazzeliler salıverilmeli. İsrail askerleri Mescid-i Aksa’dan çekilmeli. Asgari bunlar yapılmazsa özrün hiçbir anlamı yoktur ve ardında başka hesapların olduğu kendini açık edecektir. Bu başka hesaplar neler olabilir? Suriye’de İslamcıların başarıya her geçen gün yaklaşmaları karşısında, kurulacak Suriye İslam Devleti’nin İsrail’e saldırmasının Türkiye eliyle önlenmesi olabilir.
ABD ve İsrail’in, planladıkları İran operasyonu öncesinde, Türkiye’nin en azından tarafsız kalmasını sağlamak olabilir. BOP’tan vazgeçilmiş değil. Arap Baharı denilen gelişmelerden sonra ipler tekrar ABD’nin eline geçmeye başladı. Ancak rüzgâr o kadar kuvvetli ki, ABD doğrudan müdahil görünmek istemiyor. Bunu Türkiye eliyle yapmak için, Türkiye’yi biraz daha parlatmak; bunun için de İsrail’e özür dileterek, Türkiye’nin muzaffer görünmesini sağlamak olabilir. Kesin olan şu: İsrail’in özür dilemesi, stratejik bir “hamle”den ibaret.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.