İsrail Hizaya mı Geldi Dize mi?
Aslında İsrail ne hizaya geldi ne de tam dize geldi. Fakat şu bir kez daha ortaya çıkmıştır ki işgalci siyonist tam olarak dize getirilmeden hizaya sokulması mümkün değildir. Çünkü o sadece kuvvetin dilinden anlayan, insanî değerlere ve haklara saygısı olmayan, kendini güçlü gördüğünde saldırı ve şiddette sınır tanımayan bir ihanetçidir. Dize getirilmediği takdirde hizaya sokulamayacağını daha yakın zamanda kabul ettiği esir takası anlaşmasını, geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirdiği Gazze’ye yönelik saldırı sonrasında kabul etmek zorunda kaldığı ateşkes anlaşmasını, yine zindanlardaki tutsakların uzun süreli açlık grevinden sonra kabul ettiği cezaevi şartlarının iyileştirilmesine dair anlaşmayı sürekli ihlal etmesi açıkça gösteriyor. Bütün bu anlaşmaları ihlal edebilmesi, anlaşmalarda kefil olan Mısır’ın içerideki işbirlikçilerin çıkardığı fitneyle uğraşmak zorunda kalması sebebiyle işgalci karşısında Filistin direnişinin yine tek kalmasından ileri geliyor.
Dolayısıyla Mavi Marmara meselesinde işgalci siyonistin Türkiye’nin şartlarını kabul etmeye zorlanmasını diplomatik açıdan önemli bir başarı olarak değerlendirsek de henüz onun yeterince dize getirildiğini söyleyemeyiz. Resmen özür dileme işlemi her ne kadar diplomatik açıdan özel bir anlam taşısa ve işgal devletine zorla kabul ettirilen bir uygulama olsa da Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması için “Özgürlük Filosu” içinde yola çıkanlar açısından bir amaç değildir ve fazla bir anlam da taşımaz. Ama siyonist işgalci açısından durumun değiştiğini, artık bazı şeyleri kabule zorlanabildiğini ve bunun başarılması için de diplomatik alanda kararlılığa ihtiyaç olduğunu göstermesi yönünden anlam taşır ve işgalciyi dize getiren tavrı takdir etmek gerekir. Fakat bu noktada kalınır ve İsrail’in hâlâ işgalci, hâlâ zalim ve saldırgan olduğu gerçeğinin üstü örtülürse “özür dileme”yi bir oyun haline getirmeye çalışan İsrail kazanır.
İşgalci siyonisti, Türkiye’nin şartlarını kabule zorlama konusunda sürdürülen kararlı tutumu basite alma kastıyla değil elbette ama bir kıyas babından, geçmişte onun kendi vatandaşlarını hedef alan saldırı karşısında nasıl bir tavır sergilediği hakkında bilgi vermek için önemli bir olayı ilginize sunmak istiyorum.
12 Mart 1997’de, Ürdün’ün sınır askerlerinden Ahmed ed-Dekamise el-Bakure bölgesindeki sınırda görev yerinde namaz kılıyordu. O sırada Ürdün’e gezmeye gelmiş ve dönmekte olan “İsrailli” turistleri taşıyan bir otobüs de yakınında duruyordu. Otobüsteki bazı genç kızlar inip namaz esnasında ed-Dekamise’yi rahatsız etmeye, onunla alay etmeye hatta üstlerindeki elbiseleri çıkarıp karşısında çıplak dansa başladılar. Bundan ciddi şekilde rahatsız olan genç askerin silahında mermi yoktu. Çünkü Ürdün yönetimi sınırdaki askerlerden İslâmî duyarlılığı olanlara, işgalcilerin tarafına ateş edebilecekleri korkusuyla sadece boş silah veriyordu. ed-Dekamise, silahında mermi olduğunu bildiği görev arkadaşının yanına gidip ondan silah aldı ve kendisiyle alay eden kızlara ateş ederek yedi tanesini öldürdü.
O zaman İsrail’in başbakanı yine Netanyahu’ydu. Ürdün Kralı ise şimdikinin babası Hüseyin ibnu Talal’dı. Kral Hüseyin hemen dostu Netanyahu’yu telefonla arayıp olaydan dolayı çok üzgün olduğunu ve özür dilediğini bildirdi. Netanyahu: “Bu yetmez, gelip öldürülen kızların ailelerini teker teker ziyaret edecek ve hepsinden ayrı ayrı özür dileyeceksin” dedi. Kral Hüseyin de isteneni aynen yaptı ve kızların ailelerini teker teker ziyaret etti, ayrı ayrı taziyede bulundu ve özür diledi.
Asker ed-Dekamise de müebbet hapse çarptırıldı. Saldırıyı gerçekleştirdiği şartlardaki hissiyatının göz önünde bulundurularak cezasının hafifletilmesi taleplerine rağmen hiçbir indirim yapılmadı ve hâlen hapiste ceza çekiyor.
Kendini dünyanın kabadayısı olarak gören ve kendisine karşı yapılan herhangi bir kusuru ne şartlarda yapılmış olursa olsun asla affetmeyen ama kusurlarından dolayı hesaba çekilmeyi dahi kabul etmek istemeyen işgalci siyonistin bugün bazı konularda dize gelmeye zorlanmış olması iyi bir gelişmedir. Ama bunun işgali normalleştirmeye götürmemesi gerektiğini de bilmeliyiz. Bu konunun ayrıntısına da müteakip yazımızda yer vermek istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.