İran’ın maslahatı iddiası
İtiraz mahiyetinde sık karşılaştığımız bir soru var; “İran, Suriye’de kendi maslahatına uygun siyaset güdüyorsa bunun neresi yanlış? Her ülke kendi maslahatının peşinde koşmaz mı?” diye.
‘Her ülke kendi maslahatının peşinde koşar’ önkabulünün İran’ın Suriye’de akan kana ortak olmasını meşrulaştıracağını vehmederek soruluyor bu soru. Bir de İran’a hakkı hatırlatanları susturmak amacıyla.
Anayasasında “İran İslâm Cumhuriyeti” yazan ve İslâm’ı en üst bağlayıcı meşru kaynak gören bir ülkenin güttüğü siyasetin İslâm’ın temel öğretileriyle sorgulanması, duruşunun temel ahlâk prensipleriyle ölçülmesi, bu iddianın bir gereği değil midir? Zira burada sorgulanan İslâm değil, iddia edilen İslâmî siyasetin ne kadar İslâmî olduğunu tahlil etmektir.
Eğer İslâm, rejimin siyasetinin meşru kaynağı ise ve burada kilit kavram da “maslahat” ise, her şeyin kendisiyle meşrulaştırıldığı maslahatın İslâmîliği elbette tartışılmalıdır.
İslâm’da maslahat dediğimiz şey, kuralı ve kutsalı olmayan bir çıkarcılık değildir elbette. İslâm, maslahatın ne olup olmadığını kayıt altına almış muhkem bir dindir. Biraz usûl kitapları etüd etmiş olanlar bile, “maslahat”tan ne kastedildiğini, en azından mubeter ve muteber olmayan maslahat kategorilerinin ne olduğunu bilir.
İslâm hukuk sistemini diğer hukuk sistemlerinden özde ayıran bir özelliği; gayeci/finalist özelliğidir. Aslî ifadesiyle Şer’î maslahatları içeren “Makâsıdu’ş-Şerîa” prensipleridir. Bu bağlamda maslahat fıkhının bağlı bulunduğu üst prensipler dinin her kategoride en iyi şekilde yaşanması ve yaşatılmasını hedefleyen vahiy ölçülerine dayanır. Dolayısıyla İslâmî maslahat hedef için her türlü vesileyi caiz görmez, göremez. Bunu hatırlatmak bile zaittir ama haktan bâtıl kastedilince insan mecbur kalıyor.
İslâm’ın kabul ettiği meşru ve muteber maslahatlar olduğu gibi muteber kabul etmediği, hakkında muteber kabul edilemeyeceğine dair Kitab ve Sünnet nassı bulunan maslahatlar da vardır. Bu kısma giren maslahatlar geçersiz sayılmıştır. Bu kardeşlerimize konuyla ilgili kaynaklara müracaat etmelerini tavsiye ediyoruz.
Ümmetçi olduğunu iddia ettikten sonra dar mezhep çıkarlarını ümmetin maslahatlarına tercih etmek arızalı bir durumdur, maslahatla izah edilemez. Bunun İran’a fazla faydası olmadığı gibi, bu tür yanlış siyasetin Şia ve Ehli Sünnet arasında ektiği fitne tohumlarının bedelini ise tüm ümmet ödeyecektir.
Suriye’de Ehli Sünnet çoğunluk karşısında gulat Nusayrî fırkasını, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Ermenistan’ı, Irak ve Afganistan’da Sünniliğin aleyhine politikalar gütmesini “İslâmî maslahat”la açıklamak bizi ikna etmiyor.
Başta İran olmak üzere Müslüman ülkelerde nüfus sayımı mezhep esasına göre yapılmamaktadır. Bu yüzden ülkelere göre farklı mezhep müntesiplerinin çok dakik sayılarını vermek mümkün değildir. Ama ilmî tahminler yapılmaktadır. Tahminlere göre, 1.5 milyar nüfusa sahip dünya Müslümanlarının yüzde 10’unu, yani yaklaşık 150 milyonunu Şiîler teşkil etmektedir.
Ehli Sünnet çoğunluk içinde Şiî Müslümanlar azınlığı oluşturmaktadır. Şimdi sormak gerekir, azınlık psikolojisiyle ve dar çıkar politikalarıyla ümmeti küstürmek ve kendinden nefret ettirmek İran’ın ve dünya Şiîlerinin maslahatına mıdır? Kur’an-ı Kerim’in içki ve kumarın faydaları hakkında verdiği hüküm ne kadar da öğreticidir.
“Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için zâhiri bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.” (Bakara: 219)
İran’ın Suriye’de güttüğü ulus devlet politikalarının İran’a zâhiren bazı faydaları olabilir, ama bunun kalıcı günahı ve zararı geçici faydalarından daha büyüktür. İran’ın maslahatı dedikleri şey de asla muteber maslahat sınıfına girmez. İnsaf etmek lâzım, hangi maslahat 15 bin çocuğun katlini tecviz edebilir ki?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.