Turgut Özal’a suikast hedefine ulaştı mı?
Aradan 20 yıl geçmiş… 17 nisan 1993. Hâlâ “öldü” diyemiyoruz, öldürüldüğü kanaati ağır basıyor.
Özal ismi geçince “suikast” kelimesi de hemen hatıra geliyor.
Kimilerine göre, Turgut Özal hiç olmamalıydı. Eğer mecburen varsa, suyun başına geçmemeliydi.
Ya geçtiyse?
O zaman icabına bakılmalıydı!
Özal’ın icabına bakılmak için kim bilir neler yapıldı? Bir tanesini herkes biliyor. Parti kongresinde alenen ateş açıldı. Hafif yaralandı. Hemen akabinde, Allah istemedikçe kimsenin canını alamayacağını söyledi.
Kimdi suikastçısı? Görünürde biri vardı. Ama Özal onun arkasındakileri de biliyordu. Bu yüzden görünür suikastçısını Cumhurbaşkanı olduktan sonra affetti.
Cumhuriyetin tıkandığı bir zamanda ülkenin havasını değiştirdi. Cumhuriyet döneminde cumhuriyetçiler kendi zihniyetlerine uygun lider beklentisinin cevabını bulamadılar. Çıkara çıkara Bülent Ecevit’i çıkardılar. Bülent Ecevit ne menfi Demirel ve ne de müsbet Erbakan kıratında idi.
Bir garip, naif romantik!
Ecevit kredisini 12 Eylül’e gelindiğinde bitirmişti. Fakat yokluktan tekrar başa çıkarıldı. Onun her iki dönemi de Türkiye’nin kayıp yıllarıdır.
Turgut Özal, 12 Eylül öncesi hükümete yön veren bir teknisyen olarak darbeden sonra da mevkiini korudu. Bu belki de darbenin halkı tedirginlik ölçüsünü hafifletti. Sonunda istifa etti ve parti kurdu, aday oldu.
Darbecilerin sağ ve sol için kurguladığı partiler ve adaylara karşı mücadele etti ve iktidarı tek başına kazandı.
Türkiye’nin dönüşümü Özal’la başladı. O zamanki şartlarda, bir taraftan darbecilerin baskısında, diğer taraftan katı bürokrasinin sınırlamaları altında, yapılması gereken neyse onu yapmaya çalıştı.
Cumhuriyetin ağır havasını dağıttı.
Bürokrasiyi hizaya getirmeye çalıştı, belli ölçüde yol aldı.
Devletle milleti barıştırma yolunda yaptıkları unutulamaz. Bilhassa din karşıtı kemikleşmiş kesimin tesirini azalttı. Halkı ferahlattı.
Açıkça dindar görünmekten çekinmedi, dindar başbakan, dindar cumhurbaşkanı olarak kendini kabul ettirdi.
1950’den beri, ilk seçimle gelmiş, yani asker baskısı olmadan seçilmiş cumhurbaşkanı olarak halkın sevgisini kazandı.
Dünya siyasetini iyi okudu ve ona göre adım attı. Avrupa Birliği’nin üzerine yürüdü, “hodri meydan, hadi Türkiye’yi içinize alın” dedi!
Bu rest AB’yi geriletti.
Yurtdışına çıkanlar bilirler, bir Özal öncesi var, bir de sonrası. Özal sonrası Türkiye’nin itibarı arttı. Ekonomi istikrarlı gelişti.
Özal’ın cumhurbaşkanı olması, siyasetin eski kurduna fırsat verdi. Demirel öyle veya böyle başbakan oldu. Nutuk atmaktan başka şey yapmadı.
Türkiye dini yönelimli bir iktidara doğru gidiyordu. Tam bu raddede Özal’ı kaybettik. Yaşasaydı, siyasete dönüp yeni bir hamle yapacaktı. Bu mümkün olmadı, her halde olmaması gerekiyordu.
Neden olmaması gerekiyordu?
Türkiye’nin bir zamanlar iptal edilmiş zihin kodlarına dönmemesi için gerekiyordu. Çünkü Türkiye eninde sonunda, milletinin niteliklerini temsil eden liderlerin yönetimine girecekti.
Özal yaşasa ve Cumhurbaşkanı olsa idi, 28 Şubat olur muydu?
28 Şubat’ta Demirel damgasının varlığı tartışılamaz.
Özal suikasta mı maruz kaldı?
Büyük ihtimal! Bu suikastın planlayıcıları şimdi şöyle düşünüyor olmalıdırlar: “Müdahale etmesek, bugünkü iktidar Türkiye’ye hâkim olamazdı, hata etmişiz!”
Buna 20 yıl geciken akıl denir!
Turgut Özal’a bin rahmet!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.