Fazıl Say’a Anne Öğüdü
Değerli okurlar
Adı kimilerine göre “barış”, kimilerine göre “müzakere” olan malum “süreç” birleştirerek mi, yoksa bölerek mi henüz belli olmamakla birlikte, hızla ilerliyor.
“Akiller” sahaya inmiş durumda.
İl il dolaşıp “barış”ı anlatıyorlar.
(Sanki barışa karşı gelenler varmış gibi.)
Hassas bir süreç olduğu için, çok fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Ama şu 2 hususun altını çizmeden geçemeyeceğim:
1- Süreci bir takım kaygılarla ve samimi bir şekilde eleştirenler için “kanın durmasını istemiyorlar” denilemez.
Terörün bitmesini, silahların susmasını, kanın durmasını kim istemez.
Yöntemi yanlış buluyor olabilir bu insanlar.
Bu şekilde terörün bitmeyeceğini düşünenlerin süreci eleştirme hakları vardır.
Bu onları “statükocu” yapmaz.
2- “Akil insanlar”ın gittikleri illerde, özellikle Kayseri gibi şehirlerde tepkiyle karşılanmaları gayet normaldir.
İçlerinde provokasyon peşinde koşanlar olabilir elbette.
Fakat bu ihtimal, tepkili tüm insanları “provokatör” yapmaz.
Şiddete başvurulmadığı sürece,
Demokratik haklarını kullanarak, sürece tepki gösterenlerin bu durumu “terör estirme” olarak değerlendirilemez.
Bu insanlar hele “çapulcu” olarak hiç nitelendirilemez.
BDP’lilere ve dağdaki birkaç bin PKK’lıya gösterilen “anlayış”; bu insanlara da gösterilmelidir.
Ağzımızdan düşürmediğimiz “özgürlük”, “insan hakları”, “demokrasi”; süreci eleştirenler için de geçerli olmalıdır.
Süreç içinde terör örgütüne “terör örgütü” denilmemesi bile öğütlenebilir ve bu hoş görülürken, tüm insanlardan bunu anlayışla karşılamaları beklenemez.
Değerli okurlar
Ülkede pek çok kesimin hayırla yad ettiği merhum Muhsin Yazıcıoğlu, hayatta olsaydı içinde bulunduğumuz “süreci” nasıl değerlendirir, “süreç”le ilgili nasıl bir tavır sergilerdi.
Hükümet çevresi ve Hükümet’e yakın kalemler rahmetlinin süreci destekleyeceğini söylerken,
Karşı çıkanlar “gök kubbeyi açılımcıların başına yıkardı” iddiasındalar.
Rahmetlinin en yakınında bulunmuş ve şimdi BBP’nin Genel Başkanlığı görevini yürüten Mustafa Destici Beye, bu konuyu sorduk.
Haberimizden okuyacağınız üzere,
Destici, Habervaktim.com’a yaptığı açıklamalarla tartışmalara son noktayı koydu.
Bu vesileyle “süreç”le ilgili partilerinin duruşunu da net bir biçimde ifade eden Destici, “akil insanlarla” ilgili ise çok tartışılacak iddialarda bulundu.
Habervaktim.com olarak, bu röportajla, rahmetlinin isminin bir o tarafa, bir bu tarafa çekiştirilmesinin önüne geçmiş olduğumuzu düşünüyoruz.
Değerli okurlar,
Değinmeden geçemeyeceğim bir diğer konu ise, Fazıl Say meselesi.
Olayı biliyorsunuz.
Dengesiz adama nihayet yargı “dur” dedi.
Malum çevreler neler yazıp, söylediğine bakmadan koro halinde “nerede ifade özgürlüğü” diye ortalığı velveleye vermeye devam ediyorlar.
Oysa ağzına geleni yazıp söylediklerinden annesi bile ciddi bir şekilde rahatsızmış meğer.
Annesinin oğlu Fazıl’la ilgili geçmişte gazetelere yaptığı açıklamalar var önümde.
Elinde müthiş bir gazete arşivi bulunan değerli büyüğüm Mustafa Yakutcan ağabeyin Habervaktim için derlediği kupürlere göre, anne Gürgün Say oğluna “kelimelerini tart” tavsiyesinde bulunma gereği görüyor.
Anne Say, oğlunun özel hayatında tek bir kişiyle bile sağlıklı ilişki kuramadığından söz ediyor.
Malum Say, ateist olduğunu ajanslara, dergilere, gazetelere verdiği röportajlarda gururla ifade eden, ona buna bulaşan, insanların inancıyla, dindarlığıyla, dinlediği müzikle bile derdi olan birisi olarak tanınıyor.
Bir de ‘4 elli’, ‘6 parmaklı’ hilkat garibesi, ‘dâhi’ gibi olağanüstü bir sanatçı olarak bazı çevrelerce önümüze çıkarılıyor.
Fazıl’dan yakası açılmadık sözler
Anne Gürgün Say, oğul Fazıl Say'ı,"Müziğin Doruğuna Fazıl Say Yolculuğu" adlı kitapta anlatmış.
Yazdığı kitap üzerine kendisiyle yapılan röportajda oğlunun karakteri hakkında epey ipucu veriyor.
İşte o röportajdan bazı başlıklar:
“Bu mesajın Fazıl say’a katkısı ne?
O mesaj Fazıl Say’a demek istiyor ki: ‘Bak bundan sonra mektuplarını yazarken dikkat et. Sen müzik tarihine geçecek bir adamsın. Öyle yakası açılmadık şeyler yazma. Söyleşilerinde kelimelerini tart. Ona buna cep telefonu deme’. Biz çocuklarımızı onlara alkış tutarak büyütmüyoruz.
Kitapta “Özel yaşamında tek kişiyle bile doğru dürüst ilişki kuramıyor” diyorsunuz. Biz sanatçıları başka türlü biliriz. Fazıl Say’ın durumu bu kadar vahim mi?
Sanatçıları tabu haline getirip büyütmemek lazım. Onlar da etten, candan insanlar. Onları ne pohpohlayarak göklere çıkarmak ne de yerlere vurmak durumundayız. Olduğu gibi görebilmeliyiz. Fazıl Say’ı bambaşka, kutsal bir insan gibi gösterdiğimiz zaman başka üstün yetenekli çocukların çıkmasına engel olursunuz. Fazıl “çok büyük” doğmadı, “çok büyük” oldu. O nasıl olduysa diğer üstün yetenekli çocuklarda olabilir. (14.5.2000-Milliyet)
‘Gencabay’a ilgi eğitimsizlik göstergesidir’
Bunlarda sanatçıyla değişik zamanlarda yapılan röportajlarda sorulan sorulara verdiği cevaplardan:
-Bazıları konserde belki sizi nerede alkışlaması gerektiğini bilmeyecek, bunun için de gelmekten çekinecek. Nasıl kıracaksınız bu endişeyi?
İstanbul’un entelektüel ve sosyete seyircisi, bir cep telefonu düğmesine hâlâ öğrenemedi. Gaziosmanpaşa’daki insan üç bölümlük bir sonatın alkışlanmaması gereken ilk bölümünde alkışlasa bir şey olmaz.Moral bile verebilir.
Say: ‘Gencabay’a ilgi eğitimsizlik göstergesidir’
Piyanist Fazıl Say, Orhan Gencabay’ı entelektüellerin dinlemesiyle ilgili şöyle dedi: “Bu eğitimsizliğin güzel bir göstergesi. Türkiye’de Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk’un karşılığı Sezen Aksu, Orhan Gencebay oluyor. Bu Pamuk ve Yaşar’ı küçülten şey. Pop, arabesk hiçbir ağırlık kavramına sokulamaz.” (7.12.2002-Milliyet)
Say: ‘Dinlere inanmıyorum’
Kendisine “din”e bakışı ile ilgili sorulan soru üzerine verdiği cevap:
Din?
- Ben dinlere inanmıyorum. İnsanlar tarafından yazılmış , çoğu ögenin de Mezopotamya, eski Mısır, eski Yunan mitolojilerinden kopyalanmış olduklarına inanıyorum, bunu derken kimseye hakaret etmiyorum, ama çok hakaret işitiyorum nedense… 28 Aralık 2012
Say, çalmaya devam edecek
“Türkiye’den bir Fazıl Say çıkmasının, o mayanın tuttuğu anlamına geldiği sorusuna cevaben “Evet”. Misyonundaki ısrarını da şöyle açıklıyor: “Ben arada sırada çalmazsam, başkaları çalmazsa, o zaman Erbakan’a kalacak çalmak… (2 Ocak 1997-Milliyet)
Türk olarak yalnızım!..
Tartışılan adam Fazıl Say Milliyet’e konuştu:
-Alman, Fransız, Yahudi, Rus lobisi gibi bir Türk lobisi yok arkamda. Kimin sanatçı olup olmadığı tartışmasının hatalısı herkesi sanatçı gösteren medya.”
“Yapmak istediğim, Aşık Veysel veya zeybeği çağdaş biçimde özümleyip, yorumlamak. Adnan Saygun da bunu yapmak istedi. Türk halkı tutmadı.” 14 Haziran 1998-Milliyet
Kendini hangi ülkeye ait hissediyorsun?
Hiçbir zaman bir ülkenin tipik vatandaşı olmadım. Türkiye’de kendimi yabancı hissediyordum. Almanya’da rahat değildim. Fransa’da değerli bir misafir gibiydim. Ben kendimden memnunsam çevre önemli değil. Yaa aslında benim ülkem kendi bedenim.
…
Türkiye’yi arkanda hissediyor musun?
Hayır, Türkiye’den kimse arkamda olamaz. Ben her zaman önde koşuyorum. (19 Aralık 1999-Milliyet)"