“Kutlu Doğum”da gözden kaçanlar
Rasulullah’ın (sav) doğumu vesilesiyle yapılan “Kutlu Doğum” etkinlikleri, bu yıl daha kapsamlı ve yaygın. “Muhammed (sav) sevgisi”nin; “yüreklerde yer ettiği”ne, “gönülleri fethettiği”ne, toplumun farklı kesimleri arasında “dalga dalga yayıldığı”na, “birliktelik”e muhtaç olunan şu günlerde “gönülleri birbirine kenetleyen esas bağ” olduğunu gösterdiğine şahit oluyoruz.
Bunlar iyi, hoş da; sanki “ayar”ı kaçırıyormuşuz, “rota”dan şaşıyormuşuz, “maksat”ı aşıyormuşuz, “esas”tan uzaklaşıyormuşuz, “hudut”tan taşıyormuşuz, “gaye”siz coşuyormuşuz, “hedef”siz koşuyormuşuz gibi bir hal almaya başladı durum.
Elbette Rasulullah (sav)’i anmak, hatırlamak, O’na salât ve selâm göndermek, sevgi sunmak iyi de, bununla birlikte; “Kutlu Doğum” etkinliklerinin “heyecanlı atmosfer”ine kapılarak gözden kaçırdığımız çok önemli hususlar var. Bazılarını dikkatlerinize arz etmek istiyorum.
Evvelâ, “Kutlu Doğum” etkinliklerinin kazandığı biçim, “ibadetvari bir hal” almaya, âdetâ “ritüeller”i oluşmaya başladı. Bu son derece sakıncalı bir durum. Zira “doğum günü kutlamaları”nın İslam’daki yerinin ne olduğu bir yana, kutlamalara ilişkin etkinliklerin ritüelleşerek sabit formlara dönüşmesi, bid’atlere karşı mücadele eden ve ümmetini de uyaran bir Peygamber’i, bid’atlere malzeme yapmak gibi vahim bir sonucu doğurmaz mı? Bu durumda “Peygamber sevgisi”nin oluşturacağı enerji ve geliştireceği sinerji yanlış istikamete kanalize edilmiş olmaz mı?
Etkinliklerde ilahiler okuyoruz. Salâvatlar çekiyoruz. Tekbirler getiriyoruz... Bunlar çok da güzel oluyor! Ancak, bunların Rasulullah (sav)’e ne yararı olacak? Bu tür etkinliklerin bilâkis Ümmet-i Muhammed’e yararının dokunacak niteliği taşıması gerekmez mi? Bunun için;
Rasulullah (sav)’i andığımız kadar, O’nun mesajını anlamaya, getirdiği Kur’an’a sahip çıkmaya, yolunu tutmaya, Sünnet’ini yaşamaya, ilahi hükümleri önce ferdi ve ailevi yaşantımıza, sonra toplumsal hayata ve nihayet devlete hakim kılmaya çalışmalı değil miyiz?
Bunun için de, tıpkı Rasulullah (sav) gibi, hiç durmadan, yorulmadan, geri çekilmeden, sürekli “ileriye doğru mesafe katederek yürüme”nin, sürekli “yürekleri fethetme”nin, “Allah’ın hükümlerini Rasulullah’ın örnekliğinde yaşanır kılan alanlar” oluşturmanın mücadelesini veriyor muyuz? Bu tür çalışmalarımız gerekli “nitel ve nicel değerler”i taşıyor ve gerekleri karşılıyor mu?
Eğer “Peygamber’in yolu”ndan gitmiyorsak, eğer O “kardeş olun” dediği halde kardeş olmuyorsak, eğer O “mü’minler bir vücudun âzâlarıdır” dediği halde bir vücut bütünlüğü gibi “Ümmet birliği”ni sağlamak için gayret sarf etmiyorsak, eğer O’nu “anmakla yetinip, anlamaya çalışmıyorsak”, eğer İslam’ı O’nun anladığı gibi anlamayı ve yaşadığı gibi yaşamayı öncelememişsek, o zaman “Kutlu Doğum” etkinliklerinin ne anlamı ve gereği olur, bize ne yararı dokunur?
“Kutlu Doğum” etkinliklerinde verilen mesajların kaç tanesi “Peygamber’in mesajı”, dikkat ettik mi? O’nun, günümüz şartlarında en çok ihtiyaç duyduğumuz mesajlarından kaçını belleğimize kazıdık, kaçını amelimizin değişmez unsurları arasına kattık? Rasulullah’ın esas mesajlarının gereğine uygun olarak hangi adımları atıyoruz, hangi atılımları yapıyoruz?
Eğer Peygamber’i gerçekten rehber ve önder edinip O’nun yolundan gitmezsek, Sünnet’ini yaşamazsak, Kur’an’ı hayata hakim kılmaya çalışmazsak, “Ümmet bilinci”ne ermezsek, O’nu anmanın bir önemi kalır mı? Döktüğümüz gözyaşları ya sahte, ya da boşa akmış damlalar haline gelmez mi?
Peki, Muhammed (sav)’in doğumunu, “anma etkinlikleri”yle kutladığımız kadar; niçin yaşamını, “hayatımıza uyarlama ameli”yle kutlamıyoruz? “İyi ki doğdun” diyoruz, “seni seviyoruz” diyoruz; ama o doğumun yaşantımıza ne kattığına bakmıyoruz. Doğumu bizim için önemli de, yaşamı değil mi? Peygamber’in yaşamından ne var yaşantımızda?
Peygamber’i anma adına yapılan etkinliklerin, bir yandan “siyasi-idari çevreler”in, bir yandan “resmi ideoloji”nin, bir yandan da “farklı gruplar”ın kendi propagandasını yapmaları için “vizyon” oluşturmaya, “görsel malzeme ve çekim alanı” haline gelmeye başlaması, “Rasulullah (sav)’in hakiki konumunun algıdaki değeri”ni düşürmez mi?
Rasulallah (sav)’in “barış”ından söz edip “savaş”ına ve “savaşım”ına değinmezsek; “inanç önderliği”ne atıfta bulunup “hayat rehberliği”ni görmezden gelirsek, “toplum liderliği”ne bakıp “devlet adamlığı”nı görmezden gelirsek, “Kutlu doğum”u “Rasulullah’ı gönülden sevip de hayata önder ve rehber yapmama vahameti”ne kapı açan bir kültürel etkinlik haline getirmiş olmaz mıyız?
Şimdi, “Kutlu Doğum”u “Kutlu Yaşam”a döndürme zamanı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.