Maliki, Esed’in Yolunda
Artık iyice gözü dönmüş hale gelen Baas diktasının bu günlerde, arkasındaki güçlerin gönderdiği askerleri de devreye sokarak insanları büyük kalabalıklar halinde katletmesi ciddi şekilde göz korkutuyor. Siyasi hakimiyet alanının daralması durumunda katliamlarında iyice sınır tanımaz hale gelebileceği endişesi önceden de vardı. Bunun tahmin edilmesine rağmen en azından hava saldırılarının engellenmesi için birtakım tedbirlere başvurulmaması, tam tersine onun bileğini güçlendirenlerin yardım ve desteklerini artırmada iyice arsızlaşmaları bu korkunç katliamların önünü açtı. Kara çatışmalarında önemli noktaları kaybeden diktatör bu kez savunmasız sivil kalabalıklara yönelik hava saldırılarını artırarak bir günde 600’e yakın insanı katletmek suretiyle neredeyse normal bir cephe savaşının hâsılatına denk gelecek kadar can kaybına neden oldu. Bu arada İranlı milletvekillerinin onu kutlarcasına plaket takdim etmeleri de düşünenler için ibret vericiydi.
Esed’in bu korkunç katliamlarının havayı iyice dumanlı hale getirdiği sırada Irak’ın Kerkük vilayetine bağlı Havice bölgesinde göstericilere resmi silahlı güçler tarafından saldırı düzenlenerek tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirildi. Bölgede yaklaşık bir haftadan beri devam etmekte olan protesto gösterileri normalde Suriye’deki olayların gölgesinde kaldığı için dünya medyasında pek konuşulmuyordu. Ancak Irak’ın yeni diktatörü Maliki de devam etmesinden rahatsız oluyor ve bitirilmesini istiyordu. Anlaşıldığı kadarıyla bu taleplerinin kabul edilmemesi üzerine de silahları konuşturmak suretiyle hem kalabalığı dağıtmak hem de yeni gösterilere destek verme niyeti taşıyanların gözünü korkutmak istedi.
Aynen Suriye’de katil Baas rejiminin sergilediği vahşetin ve gerçekleştirdiği katliamların üstünün örtülmesi amacıyla kullanılan yanıltma taktiklerinin ve medya oyunlarının burada da kullanıldığı, ilk ateşin göstericiler tarafından açıldığı iddialarının arkasına sığınılmaya çalışıldığı görülüyor. Oysa her şeyden önce olayların bağımsız medya mensupları tarafından izlenmesine imkân verilmemesi için çeşitli engellere başvurulması iddiaların dayanaksız olduğu gerçeğinin açığa çıkarılması endişesine işaret eder. İkinci olarak en az yirmi yedi insanın öldürülmesine ve iki yüze yakın insanın yaralanmasına neden olan hadiselerin çatışmalar şeklinde değil silahlı güçlerin kalabalığın üzerine ateş etmesi suretiyle cereyan ettiği anlaşılıyor. Yani iddia edildiği gibi henüz mahiyeti ve kimler tarafından gerçekleştirildiği tam olarak ortaya konamamış bir saldırı söz konusu olsa bile bu, devletin silahlı güçlerine meydana toplanmış gösterici kalabalığı rastgele tarama hakkı vermez. Saldırıyı düzenleyenleri etkisiz hale getirmek için o tarafa yoğunlaşma sorumluluğu yükler. Günlerden beri gösteri düzenleyen kalabalığın sergilediği tavır silahlı güçlerle çatışmaya girme gibi bir niyetlerinin olmadığını ortaya koyuyor. Kaldı ki çatışma niyeti taşıyanlar büyük kalabalıklar halinde meydanlara toplanmaz. Böyle içinde kadınların ve çocukların da bulunduğu bir sivil kalabalığın silahlı çatışma niyetiyle meydanlara çıkmış olacağını ileri sürmek saçmalıktır. Fakat dediğimiz gibi Suriye’deki katil Baas rejiminin vahşi katliamlarının üstünü örtmek amacıyla başvurulan taktiklerin aynısından Irak’taki Nuri el-Maliki canavarlığının kamufle edilmesi amacıyla da yararlanılmak isteniyor.
Gelişmeler, Irak’ta tam bir dikta rejimini hakim kılmak için daha önce Saddam’a özenen Nuri el-Maliki’nin şimdi de kendisine muhalefet ederek, protesto eylemleri düzenlemek için meydanlara çıkanları dağıtmak için Baas zulmünün Suriye versiyonunu oluşturan Esed’e özendiğini gösteriyor.
İlginç olan ise bütün bu olaylara “mezhep çatışması” kılıfı geçirilmeye çalışılmasıdır. Asıl tehlikeli olan bu zalimlere ve katillere mezhep tarafgirliği ile sahip çıkılmasıdır. Kendine mezhebi bir kimlik verdiği bilinen Suudi Arabistan’ın ve onun himaye ettiği Bahreyn’in zulüm uygulamalarına “mezhep tarafgirliği” ile sahip çıkana rastlayan olduğunu sanmıyorum. Şayet olsaydı Maliki ve Esed zulmüne böyle bir tarafgirlikle arka çıkandan ne farkı olurdu? Zulüm her zaman zulümdür. Mezhep asabiyetiyle zulmeden önce kendi mezhebine zulmeder.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.