Suça karışmamış örgüt mensubu ne demek?
Son anda bir aksilik olmazsa, “çözüm süreci”nin ilk aşaması, “terör örgütü PKK”nın, Türkiye’deki silahlı militanlarını sınır dışına çekmesiyle tamamlanmış olacak. Buna garanti gözüyle bakıldığından, şimdi ikinci aşama üzerinde duruluyor.
Ancak “ikinci aşamaya dair esaslı bir mesele”ye dikkat çekmeden önce, süreçle ilgili bazı endişelere değinmek istiyorum.
Önce, düne kadar hukuki-adli tanımlamada “terör örgütü” olarak kıymet biçilen KCK aklandı. Şimdi de “PKK’nın algılarda aklanması”na dair görseller üretiliyor, vizyon oluşturuluyor. PKK terör örgütünün fiili liderinin, “aklanmış KCK”nın “Yürütme Konseyi Başkanı” sıfatıyla terör üssü Kandil’de basın toplantısı düzenlemesi, her ne kadar, “PKK’nın çekilme programı”nın açıklanacağı bir toplantı gibi sunulsa da, “terör örgütünün elebaşılarının kamuoyuna sunularak “algıların alıştırılması”na dair altyapı kurulması” gibi bir işlevi de haiz değil mi? Eli kanlı katiller, basında “cici siyasetçiler” gibi gösterilmedi mi?
Sadece iç hukuk ve izlenimde değil, uluslararası hukuk ve bakış açısında da PKK’yı aklamaya yönelik hızlı manevralar yapıldı. Nitekim Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, çekilme beklenmeden, süreç tamamlanmadan, durum normalleşmeden PKK’nın “terör örgütü olmadığı”nı ilan etti, PKK’yı fiilen “siyasi muhatap” olarak tanımış oldu, PKK terörünü “meşru mücadele” olarak tanımladı bile.
Bu durumda, eğer süreç olumlu sonuçlanmazsa, uluslararası arenada ve iç hukukta aklanmış PKK, daha büyük bir belâ haline gelmez mi? Bu karar alınırken, Dışişleri Bakanlığı ne iş yapıyordu acaba?
Şimdi Güneydoğu’da, zafer havasına girerek şımaracak PKK’lılar, insanlar üzerinde kolluk kuvveti olarak fiili bir etkinlik kurmaya, bölgenin sosyal yapısını, iş ve ticaret hayatını kontrol etmeye başlarlarsa bu, PKK’nın “terör örgütü” niteliğinden “mafyacılık”a geçişi anlamına gelmez mi? Bölgenin sosyal yapısını, iş ve ticaret hayatını fiilen kontrol eden “aklanmış PKK”, zaman içinde “legalitenin verdiği rahatlık” içinde, “eskiye dönülmesin endişesi”nin getirdiği göz yumma ile, Kuzey Irak’ta Barzani’nin yaptığı gibi, bölgeyi Türklerden arındırmanın yollarını da aramaz mı?
Nitekim Kandil’deki basın toplantısında terör örgütünün elebaşısı, “koruculuk sisteminin kaldırılması”nı ve “özel timlerin bölgeden çıkması”nı istemedi mi? Böylece, bölgenin etkin gücü olarak, aklanarak ülkeye buyur edilen PKK’lılar kalacak... Bu hal, bir sorunu çözerken, daha büyük başka bir sorunu üretmez mi?
Gelelim çokça sözü edilen ikinci aşamaya... İkinci aşama için konuşulan hususlardan birine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Buna göre, sınır dışına çıkmış teröristlerden Türkiye’ye dönmek isteyenlar, eğer “suça bulaşmamış” iseler, haklarında hiçbir hukuki-adli işlem yapılmayacak. Bilâkis bunların rehabilitasyonu sağlanacak; normal hayata uyum sağlayabilmeleri için eğitim, vatandaşlık, askerlik, iş ve meslek edinme, seçme ve seçilme hakları gibi konularda bir dizi düzenleme yapılacak.
Görüldüğü gibi, “çekilme”yle birlikte, “suça bulaşmamış örgüt mensubu” diye bir kavram ürettiler.
“Suça karışmamış PKK’lılar”ın ülkeye, sınır kapılarını kullanarak, pasaportlarıyla girmeleri sağlanacak. Hatta pasaportu olmayanlar için formül de bulunmuş. “Pasaportumu kaybettim” diyenlere, “T.C. kimlik numarası” ile geçici belge düzenlenip girişi sağlanacakmış. Yani sürecin olumlu sonuçlanmaması halinde silaha başvurma eğilimi içindeki şahıslar, aklanarak içeri alınacak!
Mevcut yasaları savunuyor değilim. Ancak yasalar uygulanırken herkese aynı şekilde uygulanmalı değil mi? Herhangi biri için suç olan bir husus, PKK olunca niye suç sayılmıyor? Ya da PKK için suç değilse, diğerleri için de suç sayılmamalı...
Bir örgüt yasadışı ise, o örgüte mensup olmak da suç olmaz mı? Örgüt mensubu olmak suç ise, o zaman örgüt mensuplarının “suça bulaşmamış olanları”ndan söz etmek nasıl mümkün olabilir? Eğer konusu suç olan bir eylemde bulunmaması halinde örgüt mensubu olmak suç değilse, o zaman herhangi bir eyleme bulaşmamış olup da sırf örgüt üyesi olma suçuyla hapiste yatanların derhal serbest bırakılması gerekmez mi? Şimdi, özellikle müslümanlar için uygulanan “örgüt üyeliği” suçu fiilen kalkmış olmadı mı?
Bu veriler ışığında Hükümet’e sormak lazım:
Devlet ile PKK arasında özel-gizli bir anlaşma mı yapıldı? Gizlenen içerikte neler var? İç ve dış hukukta PKK’nın meşruiyetinin kabulünü nasıl anlamlandıracağız? PKK’nın, militanlarını çekmesi halinde, belirlenmiş ve zamana yayılmış bir süre zarfında TSK da bölgeden asker mi çekecek? Güneydoğu askerden arındırılıp, PKK militanları, bölgede asayişi sağlayan özel kuvvetler haline mi getirilecek?
Barışa evet ama, sorun üretenine değil!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.