Anneler Günü
Bugün “Anneler Günü.” Dün değildi, yarın da olmayacak; sadece bugün. Ailenizden, çocuklarınızdan, torunlarınızdan uzak durun da, elinize tutuşturduğumuz çiçek, verdiğimiz hediye size yeter! Bir yıl sonra yine hatırlar, bir buket çiçek ve bir hediye paketiyle sizi görürüz! 364 gün sonra buluşmak üzere, hoşçakalın anneler!
Maalesef durum böyle!
1905’te annesini kaybeden Amerikalı Anna Jarvis, 1907 Mayısının ikinci Pazar günü annesinin ölüm yıldönümünde, bugünün “Anneler Günü” olarak kutlanması fikrini ortaya atıp girişimlere başlar. İlk “Anneler Günü”, 1908’de, Anna Jarvis’in annesinin dini dersler verdiği kilisede kutlanır. Ancak o, bunun “milli gün” olmasını istemektedir. Gazete patronlarına, işadamlarına, devlet adamlarına, din adamlarına, çeşitli sosyal gruplara mektuplar yazar. Fikir kabul görür. Bazı eyaletlerde gayriresmi olarak Anneler Günü kutlanmaya başlanmıştır bile. Nihayet ABD Senatosu, 8 Mayıs 1914’te, Mayıs’ın ikinci Pazarını “Anneler Günü” ilân eder. Kısa sürede bu diğer ülkelere de yayılır. Türk Kadınlar Birliği’nin önerisiyle, 1955’ten itibaren ülkemizde de kutlanmaktadır.
Tarihi süreçte “Anneler Günü”nden en çok işadamlarının yararlandığı dikkat çekicidir. Çiçek, tebrik kartı ve hediyelik eşya satışları zirve yapmakta; bugüne has kampanyalar düzenlenmekte, özel üretimler yapılmaktadır. Ancak, bir yandan anneler aile artamından uzaklaştırılıp “Huzur Evi” denilen bakım yurtlarına hapsedilirken, bir yandan da “Anneler Günü” ikiyüzlülüğü ile tam bir ticari kazanç kapısı oluşturulması da günümüz gerçeğinin çirkin yüzüdür.
Aslında hikâye daha gerilere gidiyor. “Anneler Günü”nün asıl tarihi, Milattan 6 bin yıl öncesine uzanıyor. Yunanlılar, Yunan Mitolojisi’ndeki “Ana Tanrıça Rhea” onuruna her ilkbaharda festival düzenlemekteydi. Romalılar da Milattan 250 yıl öncesinden itibaren aynı kutlamayı, ana tanrıça “Kybele” onuruna yapıyorlardı. Sadece Romalılar ve Yunanlılar değil, Suriyeliler, Firigyalılar, Babilliler ve Mısırlılar da “Ana Tanrıça” adına kutlama yapmaktaydı. Hatta, “Anneler Günü”nde annelere çiçek verme geleneği, Hz. İsa’nın doğumundan 500 yıl öncesine kadar gitmekteydi.
Görüleceği üzere, bu kutlamanın temelinde “çok tanrılı müşriki inanç” vardır; bu inanç, 20. Yüzyılda kafası “Kilise öğretileri”yle şekillenen bir Amerikalının çabalarıyla, işadamlarının ticari kazanç kapısı ön sezileri sayesinde desteklenerek bugünkü halini almıştır.
Antik çağlardaki “Anneler Günü” kutlamaları, Hıristiyanlıktan sonra “Meryem Ana Günü” olarak kutlanır. 16. Yüzyıla gelindiğinde, İngiltere’de Kilise, “Meryem Ana Günü”nün aynı zamanda “Anneler Günü” olarak da kutlanmasına karar verir. Zaman içinde unutulsa da, 1800’lü yılların sonlarına kadar Amerika’da bazı bağımsız kiliseler, “Anneler Günü” kutlamalarını sürdürür. Nihayet Anna Jarvis’in çabalarıyla “Anneler Günü” resmi kabul görür.
Ancak Anna Jarvis, kutlamaların aldığı biçimden hoşnut değildir. Zira kendisi, “Anneler Günü”nün daha ziyade dini ağırlıklı bir kutlama olmasını düşünmektedir. Oysa bu iş yılda bir gün annelerin kandırıldığı, iş çevrelerinin ticari kazanç kapısına döndürdüğü bir gün haline gelmiştir. Buna karşı mücadeleye girişir. 1923’te “Anneler Günü” kutlamalarının iptal edilmesi için dava açar. Philadelphia’dan Washington’a kadar yürür. Fakat başarılı olamaz. 1948’de ölmeden kısa süre önce kendisiyle yapılan röportajda, “Anneler Günü”nü başlattığı için çok üzgün olduğunu söylemiştir.
“Anneler Günü” için yaptığı yoğun kampanya Anna Jarvis’i acı bir sona sürükler. Bütün gelirlerini, hatta ailesinden kalan evini bile kaybeder. Evlenmemiş, anne olamamıştır; kendisinin anneler günü hiç kutlanamamıştır. Dünyaya küser. Dostlarının yardımıyla bir sanatoryuma yatırılır ve ömrünün son yılını orada geçirir. 1948’de, mutsuz, yarı görmez ve yalnız bir şekilde, 84 yaşında ölür.
Anneler, sıcak aile ortamından, evlatlarından, torunlarından koparılıp “Huzur Evi” adı verilen “İtilmişler-Atılmışlar Evi”ne hapsedilmişlerse, senenin bir günü kendilerine çiçek verilmekle, hediyeler takdim edilmekle mutlu olabilirler mi?
Onları gerçekten mutlu edecek şey, aile ortamının en müstesna yerinde, evlatlarıyla, torunlarıyla bir arada tutulması değil mi?
Annene çiçek verip kapı dışarı edeceğine, çiçek yerine koyup evinin en güzel yerine koymalı değil misin? Bu, ona çiçek vermekten, hediye almaktan daha etkili, daha doğru olmaz mı?
Rasulullah (sav)’in, “Cennet anaların ayağı altındadır” uyarısının gereğini yapmak varken, “Anneler Günü” adıyla, “çok tanrılı müşriki dinlerden kalma gelenek”in Hıristiyan toplum yapısı ve ticari kaygılarla birleşmesiyle oluşan kutlamayla yetinmek, müslümana yakışır mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.