Küresel statüko değişmesin istiyorlar
Bir şeyin sosyal ve siyasi zeminin olmasıyla, bu realite üzerine komploların inşa edilmesi ne o şeyin sosyal ve siyasi karşılığını ne de kurulan komplonun varlığını inkârı gerektirir. Bir komplonun başarılı olabilmesi için öncelikle vakada bir karşılığının olması gerekir.
Eğer bir komplo başarılı olabiliyorsa vakadaki karşılığının güçlü olmasından, olamıyorsa da ya olmamasından ya da zayıf olmasından kaynaklanır. Komplocuların siyasi ve sosyal karşılığı olmayan operasyonlarda sanal siyasi ve sosyal karşılıklar icat etme yoluna gittiğini de en iyi Türkiye tecrübesinden biliyoruz.
Önce yakın geçmişe kısa bir yolculuk yapalım. Birbirine paralel zamanlarda yaşanmış ve bugüne de ışık tutabileceğini düşündüğüm küresel bir operasyonu hatırlatalım.
Arap olmayan ve demokrasinin uygulandığı üç Müslüman ülkeye; Malezya, Pakistan ve Türkiye’ye bakalım. 1996-1998’li yıllar. Siyasette İslâmcıların başarılar sergilediği ve dünyada “Medeniyetler Çatışması” teorisinin tartışılmaya sokulduğu bir dönem.
Pakistan o günlerde bugünle kıyaslandığında daha istikrarlı bir ülke. Sahip olduğu nükleer silahı tecrübe edip nükleer ülkeler klübüne katılmayı planlıyor.
Malezya 1980’lerde başlatmış olduğu modernleşme sürecinde çok önemli başarılar elde etmiş. Tarihinin altın dönemini yaşıyor. Çok kültürlü, çok dinli ve çok etnikli yapısıyla yakalamış olduğu ekonomik performans bir model olarak dünyada tartışılmaya başlamış.
Türkiye’de ise Merhum Necmettin Erbakan başbakan olmuş. Eşi başörtülü ilk başbakan. Bu üç ülkede de dindarlar kendi ictimaî şartları ölçeğinde siyasette önemli roller üstlenmeye başlamışlar.
Türkiye’de 28 Şubat operasyonu için okyanus ötesinden düğmeye basıldı. Bugün malum düğmelerin sayısı o günkü kadar çok ve güçlü değil ama o günün şartları itibarıyla düğmeler hem çok hem de etkiliydi.
Sivil protestolar başlatıldı. Asker, sivil, medya el ele hükümeti düşürdüler. Literatüre “postmodern darbe” diye geçti. Türkiye inanılmaz bedeller ödedi. Ülkeyi büyük bir ekonomik krizin içine soktular. Ülke tarihinin en büyük hortumlama operasyonu yapıldı ve elde edilen hasılat paylaşıldı. Bedelini halk ödedi.
Aynı zaman diliminde Malezya’da da büyük bir ekonomik hamle yaptılar. Dönemin Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed daha sonra defaatle bu bir “Soros operasyonu”ydu diyecekti. Macar ve Yahudi asıllı ABD’li finans spekülatörü ve liberal girişimci Georgo Soros’u kastederek.
O kriz nedeniyle Dr. Mahathir ve Enver İbrahim ayrışması yaşandı. O ayrışmanın sonuçları bugün de Malezya’yı derinden etkiliyor.
Pakistan da büyük krizlerin içine çekildi. Askerî darbe yaptılar. Pakistan’ın bugün ağır bedeller ödediği toplumsal kutuplaşmasının tohumları önemli ölçüde o dönem atıldı.
Paralel dönemlerde bu üç ülkeyi sadece ekonomik ve siyasi krizlerin içine çekilmediler. Bu ülkelerde İslâmcılığa da çekidüzen verme hamlesi başlattılar.
Bu kısa hatırlatmadan sonra bugüne geldiğimizde, Türkiye üzerinde oynanan oyunun bu sefer son on yılda hem de modern paradigma içinde kalarak ekonomilerini toparlayan, iyi büyüme hızı yakalamış, bölgesinde oyun kurucu statüsüne yükselen ülkelere yönelik olduğu görülüyor.
Türkiye’den sonra Brezilya. Arkasından belki Endonezya, Hindistan gibi ülkeler gelecek. Küresel statüko değişmesin istiyorlar.
Başa dönecek olursak, Türkiye için şunu söyleyebiliriz; kurgulanan siyasi operasyonun sosyal ve siyasi karşılığı zayıftır, bu yüzden de kes yapıştır yalan haberciliğinden medet umulmuştur. Türkiye halkı düne göre daha bilinçli ve donanımlı olduğundan bunu başaramayacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.