Levent Kırca’yı Tımarhaneye Kim Kapatacak?
ÜLKE TV’nin programcısı Ersoy Dede, “Bu kaseti yayınlayıp yayınlamamakta çok tereddüt ettik, bakalım siz ne diyeceksiniz?” mealinde konuşup ekranda Levent Kırca’yı görünce yine bir sarhoş taklidi mi yapacak diyerek seyre başladım. Aman Allah’ım, aman Allah’ım kanım dondu adeta. Kırca, Londra’da bir meydanda konuşuyor. Elinde megafon ve karşısında 50-100 kişilik bir Türk vatandaşı.
“Sizlere müjdeyi veriyorum, şu anda Türkiye’de halk ayaklandı, Tayyip iktidarı devrildi. Tüm polisler meydanlardan çekildi. Cumhuriyetçiler ve Mustafa Kemal’in askerleri iş başında. Silivri ve Hasdal’daki tüm mahkumlar serbest bırakıldı.”
Şimdi ben bu Levent Kırca denilen adama asla ebleh, geri zekalı, manyak, ayyaş filan demeyeceğim. Zira bu adam resmen deli, hem de zırzır deli. Derhal müşahade altına alınıp tedavisi yapılmalı. Dışarıda dolaşması hem kendi sağlığı açısından, hem topluma vereceği zarar açısından büyük risk taşıyor. Düşünsenize bu adam Anıtkabir’e gidip orada konuşmaya başlasa ve dese ki:
- Ben Atatürk’üm, daha fazla dayanamayıp, mezarımdan çıktım ve şimdi de Çankaya’ya gidiyorum. Orada oturup memleketi yöneteceğim. İsmet İnönü’yü de azzettim yerine Doğu Perinçek’i başbakan yaptım. Acele Takrir-i Sükun kanunu çıkarıp, tüm partileri lağvediyorum. Bundan sonra tek parti olacak, o da Cumhuriyet İşçi Partisi. Artık hepiniz benim askerlerimsiniz! İlk bakanlar kurulunu da gece yarısı Taksim Gezi Parkı’nda toplayacağım. Şu andan itibaren alkol yasası kaldırılmıştır, başörtüsü tekrar her yerde yasaklanmıştır. Üçüncü Köprü’nün yapımı, 3. Havalimanı yapımı ve Sinop’ta yapılacak nükleer santral projesi rafa kaldırıldı.”
Bütün bunları bu adam yapabilir mi... Yapar, billahi yapar, İngiltere’de “Türkiye’de halk ayaklandı, iktidar devrildi, Silivri boşaltıldı” diyen adamdan herşey beklenir. Üstelik bu adam ULUSAL KANAL adlı bir televizyonun da yayın yönetmeni, yani bu kanalı yönetiyor, düşünün bir deli bir kanalı yönetiyor. Nitekim Taksim Gezi Parkı olayları boyunca bu adamın yönettiği ULUSAL KANAL halkı isyana çağıran yayınlarını 24 saat aralıksız sürdürmüştür. Sayın Erdoğan bu deli ne zaman müşahade altına alınacak? Lütfen adaletli olun, diğer delilere haksızlık yapmayın. Ya Bakırköy’ün kapılarını sonuna kadar açıp, tüm delileri serbest bırakın, “Olur mu öyle şey, biz onları tedavi ediyoruz” diyorsanız Levent Kırca’yı da müşahade altına aldırıp, iyiliği için tedavisini sağlayın. Baksanıza Kemal Kılıçdaroğlu bile O’nu kılavuz bilip dellenmeye başladı.
Ne olur Başbakanım elinizi çabuk tutun, yarın çok geç olabilir.
Murat Belge ve Solun Namusu
Televizyon ekranlarında başörtülü bir kadın bağıra bağıra konuşuyor. Bir müftü eşi imiş ve Başbakan Erdoğan’ı protesto ediyor:
“Benim kocam müftü diye sesini çıkaramıyor. Şalvarlo dolaşıyor. Hayır efendim. Ben şalvarlı bir adamla evli olmak istemiyorum. Ben laik Türkiye Cumhuriyeti’nde medeni Türk toplumu istiyorum. Kot pantolon giysin dolaşsın. Niye? Size yalakalık yapsın dolaşsın diye. Onu da boşayacağım, Allah belamı versin” diyor.
Bu kaset, Hürriyet gazetesinin demokrasi düşmanı ve kendi istediği partilere oy vermeyen halkı aşağılaması ile ünlü yazarı Yılmaz Özdil’in twitter’ında yayınlanıp halka ulaşınca birden aklı başında adamlardan şu tepki geliverdi. “Bu adam uyuruna beşik sallamaz. Hele bi durun, altından ne çapanoğlu çıkacak?
Ve yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmayıp gerçek ortaya çıkıyor. Bu yeni bir Fadime Şahin olayı. Efendim olayın aslı şu, bu hatun Gül Cenal, Bilgi Üniversitesi Radyo ve Televizyon bölümünü bitirmiş, önce CHP’li Mustafa Sarıgül’ün Şişli Belediyesi basın bölümünde çalışmış. Oradan neden ayrıldığını da bilmiyoruz, sonra gitmiş Burhaniye CHP İlçe Başkanı Faruk Cenal ile evlenmiş ve oraya yerleşmiş. “Baykuş” adlı bir de bar açmış. Bu sırada da kocası ilçe başkanlığını bırakmış. Bar’ı gerekli şartları taşımadığı için ruhsat alamamış ve defalarca mühürlenmiş. Sonunda Gül Cenal şirretliği ile ruhsat almayı başarmış. İşte bu şirret kadında o kasette başörtüsü ile “Ben müftü eşiyim” diye Başbakan’ı protesto eden kadın. Yani yalancının şahı! Başbakan kendisini mahkemeye verince de bu defa gözyaşları içinde Başbakan Erdoğan’dan özür diliyor ve “Ben ettim, siz etmeyin” diyor.
Hanımefendi, başörtüsü takıp, müftü eşi gibi doldurduğu kasetin bir şaka için evde yapıldığını söylüyor ve timsah gözyaşları döküyor. Yazar ve televizyon yorumcusu Hüseyin Gülerce bile gaza gelip “Başbakan Erdoğan, büyüklük gösterip, onu affetsin” diyerek bundan sonra aynı müptezelliği yapacak olanlara da kapı aralıyor. Bence Başbakan asla bu mübtezelliği affetmemeli, haysiyet cellatlığı yapanlar bunun bedelini mutlaka ödeyeceğini bilmelidir. Aksi halde işin oku çıkar.
Alın size bir başka haysiyet tırpancılğı daha. Yazar, aktivist, akademisyen ve sol entellektüel Murat Belge, akil adam olarak Güneydoğu heyetinde bulunmuştur. Çarşamba günü Başbakan’ın yapacağı son akil adamlar toplantısına katılmayacağını, bu heyetten istifa ettiğini hem Taraf gazetesindeki köşesinde, hem de TV Net’te Veysi Ateş’in programında açıklıyor:
"...Başbakan’ın Gezi Direnişi’nin tamamını içermek üzere söylediği sözler, seçtiği adlandırmalar, kullandığı dil, bana da, 'kişisel bir hakaret' olarak geliyor ve isabet ediyor. Yarın ( 26 Haziran, Çarşamba), Başbakan 'Âkil İnsanlar'ı toplantıya çağırdı. Bu yazıyı, sözkonusu toplantıya gidemeyeceğimi söylemek ve neden gidemeyeceğimi açıklamak için yazdım. Gezi olayları hiç olmamış, dediğim o hakaretler hiç yokmuş gibi gidip 'Siirt’te şöyle oldu, Urfa'da böyle oldu' diye konuşmayı anlamsız olduğu kadar imkânsız buluyorum. Ama belirli bir amaç ve programla başlamış bir toplantıda, 'Şimdi onu bırakın da bunu konuşalım' demek de olacak bir şey gibi görünmüyor geri kalan 60 kişinin duygu ve düşüncelerini bilmiyorum. Başbakan, 'süreç devam edecek' sözünü de söyledi. Umarım devam eder, umarım başarıyla devam eder. Umarım, 'Bu ikisi bir arada yürümez' demekle ben yanılıyorumdur. Ama, benden buraya kadar."
Efendim, Hazret gezi parkı eylemleri konusundaki Başbakan’ın tavrından rahatsızmış! Burada iki nokta var. Birincisi akademisyen Deniz Ülke Arıboğan’ın dediği “Hocam, akil adamların görev süreleri 1 Haziran’da doldu, siz nasıl istifa ediyorsunuz.” meselesi, ikincisi de Gezi Parkı olaylarına Başbakan 25 gündür aynı tepkileri veriyordu, neden son gün bu Donkişotluk? Hiç utanmıyor musun? Aynı donkişotluğu akil adamların gezileri sırasında yapılan sol protestoların seviyesizliğine bakıp “solcu olmaktan utanıyorum” diyen Baskın Oran’da yapıyor. Bunlara bakıp kurbağa-akrep arasında geçen diyaloğu hatırlamamak ne mümkün! Akrep, kurbağaya “Beni nehirden karşıya geçirir misin?” demiş ve şu cevabı almış, “Beni sokarsan!” “Yok” demiş akrep “Hiç yapar mıyım?” Kurbağa da inanıp, omuzuna almış akrebi. Nehri geçmişler ve oracıkta akrep boynundan sokmuş kurbağayı. “Neden yaptın bunu?” sorusuna da “Ne yapayım, ben akrebim” cevabını yapıştırmış.
Türk solunun en önemli akademisyenlerinden olan Halil Berktay, solun bu hastalıklı yapısına bakınız son noktayı nasıl koyuyor:
“Biliyorum ki bunları çıkıp söylemem ve yazmam, şimdi gene bir tepki dalgasına yol açacaktır. Aldırmıyorum. Ben bıktım artık. Bir solcu ve bir demokrat olarak, on yıllardır sol adına söylenen yalanlardan bıktım. "Kol kırılır yen içinde" anlayışından bıktım. Bütün oportünist faydacılıklardan bıktım. Geçmişte ve bugün, benim kendi kuşağımda ve şimdi kuşaklarda, maksimalist boyölçüşmeci, saldırgan ve şiddet kullanan kesimlere "masum gençlerdir" veya "barışçıl protestoculardır" veya "meşru savunma halindedirler" diye kol kanat germekten bıktım vakti zamanında bana ve bizlere kol kanat gerilmiş olmasından da, şimdi başka gençlere kol kanat germeye çağrılıyor olmaktan da bıktım ve utanıyorum. Günlerdir okuduğum "polisin inanılmaz vahşi saldırıları" teranelerinin (ki yok böyle bir şey; polis kullanabileceği şiddetin belki en fazla yüzde 10-15'ini kullanıyor) yanı sıra, eylemcilerin şiddetinden zerrece bahsedilmemesinden bıktım ve utanıyorum. Sürekli kriz ve sürekli çatışma mantığıyla her türlü şiddeti davet edenlerin, sonra da "anne polis beni dövdü" havasıyla himaye aramasından (ve bazılarının da solculuk gereği veya iktidar düşmanlığı gereği onlara bu himayeyi sunmasından) da bıktım ve utanıyorum.”
Sayın Murat Belge ve Baskın Oran, Çarşamba toplantısına katılıp, sonra da Gezi Parkı konusundaki muhalif tavrınızı pekala sürdürebilirsiniz. Nitekim günledir o konuda fikirlerinizi yazdığınız ve konuştuğunuz mecralarda açıklıyorsunuz. Son gün yaptığınız istifa yaygarası ve oradan çıkarmak istediğiniz sahte kahramanlıktan uanmayacak mısınız? Sayın Halil Berktay’ın sol adına yaptığı vicdani eleştiriden sizin payınıza düşen hiç bir şey yok mu? Siz hiç utanmayacak mısınız?