Sen de sosyologsun ya!
Ertuğrul Özkök, Kabataş Rezilliği’nin faillerini istiyor.. “Getirin, yüzlerine tükürelim” diyor.. Özkök sen var ya, sosyologların yüz karasısın.. Sana verdikleri o diplomayı da kaldır at, üzerindeki akademik unvanları da.. Git seni okutan, sana akademik kariyer imkânı veren o okullara, hocalara de ki; “ben berbat bir sosyolog oldum, hayatımın bundan sonraki kısmında bu unvanı kullanamayacağım”.. Bu tavır, bugüne kadar yaptığın hiçbir kötülüğü ortadan kaldırmaz.. 28 Şubat’ta, Müslümanlara eziyetin resmi yayın organı olan Hürriyet eliyle yaptıklarını, sonrasındaki tavırlarını, hiçbirini yok saymamızı sağlamaz.. Ama yine de erdemli bir tavır olur.. Bak çok açık söylüyorum, “Kabataş Rezilliği” ile ilgili ortaya koyduğun tavrın, duruşun (eğer provokatif değilse) yanlış.. Hem de çok yanlış Özkök.. Umarım bilimsel bir hatadır yaptığın.. Zaten aranızda iyi bir sosyolog olsaydı bugüne kadar yaklaşmakta olan bu hadiseyi görürdü.. Hepiniz 31 Mayıs’ta öğrendiniz neyin ne olduğunu.. Şimdi yaz babam yaz yazabildiğin kadar..
“KASETİ GÖRELİM” İTTİFAKI
Diyor ki Ertuğrul Özkök; “Çıkarın şu Kabataş Rezilliği’ni yapan güruhu ortaya, gerisini bize bırakın..” Ben hayatımda böyle saçma sapan bir teklif daha duymadım.. Gezi sırasında çevre duyarlılığı ortaya koyan gençler versinmiş cezasını, hükümete karşı olan kitle versinmiş cezasını.. Umarım bir yerlerde birileri bu adamların saçma sapan maksatlı sözleriyle hareket etmiyordur.. “İnanmıyor musunuz? Alın size o zaman görüntüler” demezler umarım.. Zira bu rezilliğin belgelenmesi, ispatlanması gibi bir dert ile dertlenen adamların ortak özelliğine baktığım zaman işin hiç de masum olmadığını çok açık görüyorum..
NEDEN KASETİ İZLEMEMELİYİZ?
İspat meselesiyle ilgili iki durum var.. Birincisi bir genç kadın, kendisine saldırıldığını, bebeğinin yere düşürüldüğünü ve daha aklıma bile getirmek istemediğim pek çok kötülüğün yapıldığını anlatıyor.. Bu kadın 6 aylık bebeğine süt veremiyor artık. Daha fazla anlatmaya gerek yok.. Bu ifadelerle geliyor karşınıza. Ve siz diyorsunuz ki; “Ah canım benim. Dur bir kamera kayıtları gelsin bakalım, o zaman inanacağım sana..” Bu nasıl bir mantıktır? Eşinizin ya da kızınızın başına aynı şey gelseydi de tavrınız aynı mı olacaktı? 28 Şubat, böyle bir provokasyon için çok uygun bir ortamdı. Sizin yönettiğiniz gazete o dönemin koşullarında her türlü tepkiyi, öfkeyi, nefreti üzerinde topluyordu. Böyle bir ahlâksızlık eğer o gün olsaydı, yine bu yazıyı yazar mıydınız? Yine; “Getirin kamera kayıtlarını yüzlerine tükürelim” der miydiniz?.. Sizin için, incindiğini söyleyen bir genç kadının beyanları kâfi değil mi? Hadi geçtim aldığı darp raporunu ya da kalıcı izleri vesaireyi.. Sadece bir kadının beyanı üzerine dünyayı yakacak kadar romantik bir adam olduğunuzu yutturdunuz bize.. O konuda da yalan söylemişsiniz meğer..
İZLERSEK NE OLUR?
İkincisi ise size sosyoloji diplomasını yırttıracak tespit. Bakınız cami edepsizliği ile Kabataş Rezilliği üzerine bir kamera tartışmasıdır gidiyor.. Oysa düşünen yok ki, bizim için camiye ayakkabıyla girebilen bir adam, camide her türlü şeyi yapmaya müsait bir adamdır.. Bitti.. Daha ilerisi yok.. Ondan sonra ister bira kutusuydu, yok kola kutusuydu de, ister başka şeyler.. Dolayısıyla, caminin kapısının kırılmasını, içerideki öpüşmeleri görmüş olmamız, o iki gün süren cami işgali boyunca daha neler yapılmış olabileceği konusunda yeteri kadaf fikir veriyor. Aynı şekilde genç kadının yaşadıklarına dair anlattıkları ve darp raporları da bizim için kâfi.. Daha fazlasını bu milletin gözüne soktuğunuz zaman olabileceklerin sorumluluğunu da alabiliyor musunuz? Yoksa ortalık karışınca yine Urla’ya mı kaçarsınız? Biz İstanbul’dayız da o bakımdan sordum. Kalın sağlıcakla..