Mısır’da dikta rejiminin dönüşü
Mısır’daki askerî darbe, 25 Ocak 2011’de gerçekleştirilen halk devrimi öncesine geri dönmüştür. Dolayısıyla bu darbe siyasi iktidara veya cumhurbaşkanına değil, doğrudan halk iradesine karşı yapılmıştır.
Mısır’da diktanın, askeri darbeyle geri dönebilmesinin sebebi 25 Ocak 2011’de diktanın başı indirilirken kurumlarının yerinde kalmasıydı. Diktatöre başkaldıran kitle kan dökülmesine neden olmamak için onun çekilmesini ve geçiş sürecine girilmesini yeterli buldu. Geçiş merhalesinde ise kontrol yine dikta kalıntısı kurumlara verildi. Çünkü diktatörün çekilmesini sağlayan kitle geçiş merhalesi sonunda yapılacak seçimlerde halkın tercihinin yeni yapılanmayı isteyen siyasetçilerden özellikle de İslâmî kesimi temsil eden liderlerden yana olacağını tahmin ediyordu.
Ama bu arada geçiş sürecinde kontrolü elinde tutan kadro sistemde değişimi, kadrolaşmayı ve yeniden yapılanmayı zorlaştıracak önemli tedbirler aldı. Özellikle yargı alanında bileği polis ve istihbaratla güçlendirilen bir derin devlet mekanizması oluşturuldu. Bu mekanizma, seçimle işbaşına gelenlerin attığı her adımın önünü mevcut anayasa veya yasaları dayanak edinerek aldığı kararlarla kapattı. Birkaç kişilik Anayasa Mahkemesi kurulunun kararları tüm ülke halkının tercihlerinin üstünde sayılarak seçimler iptal edildi. Yeni anayasa çıkarılması için yapılan tüm girişimlerin önü kesildi. Cumhurbaşkanının ve hükûmetin bütün atama kararları iptal edildi. Dikta döneminde cumhurbaşkanının parlamentoyu feshetmesine bile itiraz edemeyen Anayasa Mahkemesi yeni dönemde bir daire başkanını görevden alma kararını bile geçersiz saydı. Basit bir mahkeme, başbakana bir iptal kararını uygulamamasından dolayı hapis cezası verdi.
Dikta kalıntısı yargı organlarının ve özellikle Anayasa Mahkemesi’nin bütün bunları yapabilmesinin sebebi baştaki diktatöre karşı halk devrimi gerçekleştirilirken onun oturduğu yapının olduğu gibi yerinde kalmaya devam etmesi ve bu kurumlara karşı devrim gerçekleştirilmemiş olmasıydı. Bu kurumların İslâmî hareketin siyasi zaferini kabullenemeyeceğinin tahmin edilememesi mümkün değildi. Ama halk desteğinin zaman içinde onların da hizaya sokulmasına imkân vereceği ümit edildiği için kan dökülmesine fırsat verilmemesi amacıyla söz konusu kurumlarla fiili çatışma içine girilmesinden sürekli uzak durulması yoluna gidildi. Dikta kalıntısı kurumlar ise halkın desteğine sahip siyasi liderlerin şiddete başvurmadan değişim süreci içine girme amacına yönelik iyi niyetlerini kötüye kullandı ve sivil mekanizmanın işlemesini sürekli engellediler.
25 Ocak devrimi öncesinde diktaya karşı halkın yanında görünen liberal laik kesim ise, yeni dönemde halkın tercihinin İslâmî hareketten yana olduğunu görünce tüm ilkelerini ayaklar altına alarak “fulûl” adı verilen dikta kalıntısı organlarla işbirliği içine girdi. Halkın siyasi iradesine saygı göstermedi. İslâmî hareketin yükselişinden rahatsız olan bölgesel güçlerin finans desteğinden yararlanarak beslediği ve “baltacılar” adı verilen çeteler yoluyla sivil iktidarın işlemesini engellemeye çalıştı.
İslâmî hareketin siyasi iktidarına karşı duran bu “fulûl – baltacı” ittifakı aslında ordunun devreye girmesini birçok kez istedi. Fakat geçiş döneminde zaten yönetimi elinde tutan ordu önce sandıktan çıkan sonucu kabullenme ve tarafsız görünme yoluna gitti.
Fulûl - baltacı ittifakı, 30 Haziran 2013’te artık Mursi dosyasını kesin kapatacağını umuyordu. Ama bunu başaramadı. Onların Tahrir’de topladığı kalabalığa karşı milyonlarca insan da seçilmişleri desteklemek için ülkenin değişik yerlerinde meydanlara çıktı. Baltacıların şiddet eylemlerine, dikta kalıntısı polisin onları bütün gücüyle desteklemesine rağmen halkın seçilmişlere desteğinin gittikçe genişlemesinden endişelenenler artık ordunun devreye girmesinden başka bir seçeneklerinin olmadığını gördüler.
Fakat şunu da ifade edelim ki, rejim her ne kadar 25 Ocak 2011 öncesine dönmüş olsa da halk da aynı şartlara dönmüş durumdadır. Dolayısıyla cunta halkı, onun siyasi iradesini ve tercihini karşısına almıştır. İslâmî hareketin tercihi silah ve şiddet değildir. Ama kazanımlarından vazgeçmeme ve sivil direnişle siyasi özgürlüğünü yeniden elde etme konusunda da ısrarlıdır. Belki biraz zor olacaktır, ama ümit ediyoruz inşallah bu kez dikta rejimi derin devletiyle ve kurumlarıyla birlikte çöker.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.