Ergenekon İddianamesi'ne giren her evrak konuları itibariyle belge değildir arkadaşlar. Bu evraklar sanıkların evlerinde, işyerlerinde, bilgisayarlarında zapt altına alınan evraklardır. Belge niteliğinde olanlar resmi kurumlara ait yazışmalar, raporlar, kararlardır. Zapt altına alınan her şey yargıçlar için belge niteliği taşır, bizler için değil. Ele geçirilen bir notta, telefon görüşmesinde yasa dışı bir konu belirtiliyorsa, herhangi bir suç ilişkisini ortaya koyuyorsa, delildir. Ama bazı raporlar, notlar, yazışmalar var ki sahte ve yalandır. Mesela bir yazıda Said Nursi Efendi'nin İngiliz gizli servisine, sonra Ruslara, ardından Almanlara, sonra tekrar İngilizlere çalıştığı şeklindeki bilgiler bu cinstendir. Kime, nasıl hizmet vermiş, cevabı yok. Verilen bilgiler de doğru değil. Neymiş Ruslara esir düşmemiş, Rusya'dan Almanya'ya geçmiş, orada Almanların yanında savaşılması gerektiği fetvasını vermiş. Oysa Said Nursi Efendi 1916'de Bitlis'te Ruslara esir düştüğünde Osmanlı savaşa gireli iki yılı geçmişti. Hem, 'gönüllü milis kumandanı' olarak Osmanlı'nın verdiği belge, hem esir kampındayken hükümetin Hilal-i Ahmer(Kızılay) aracılığıyla gönderdiği maaşların bilgisi elimizde. Firar ederek İstanbul'a döndüğünde savaş bitmek üzereydi. Salla palavrayı, inanan çıkıyor nasıl olsa. Sanıklara ait bu belge, olsa olsa yalanın belgesidir.

özellikle dezenformasyon üretmekle maruf kişilerde ele geçirilen evraklara karşı dikkatli olmak gerekiyor. Bu tür notlar, tahrif edilmiş raporlar, resmi süsü verilen yazışmalar, gerçekleri örtmeyi amaçlar. Mesela sahte bir belge, sahte bir notlama, kurmaca bir dedikodu hazırlanmış olabilir. İddianamenin ekleri arasına giren böyle sürüyle belge(!) var. O notlara, inanmak için insanın aklını peynir ekmekle yemesi lazım. Mesela Başbakan Erdoğan ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt arasında geçen konuşma tümüyle uyduruk.

Bir örnek daha.. Sanıklara ait bir mektupta Mesut Barzani'nin PKK ve DEHAP'ı devre dışı bırakacağı, İzollu ve Drejan aşiretlerinin desteğiyle yeni bir parti kurduracağı belirtiliyor. AK Parti bu parti ile koalisyon yapmak zorunda kalacakmış. Peki bu partinin başında kim olacakmış? Sıkı durun! İstanbul üniversitesi Rektörü Mesut Parlak.. Barzani'nin projesinin beyin takımındaymış. Rektör yapılması da yıldızının parlatılmasını sağlamak içinmiş. Birileri Parlak'ın Kemal Alemdaroğlu'nun karşısına dikilmesini sindirememişler, dedikodu üretip yıpratmaya çalışmışlar besbelli.

Bir ara Aydınlık dergisinde eski polis şeflerinden Adil Serdar Saçan'la yapılan bir söyleşi, “Her yıl polis okullarından 100-150 bin Fetullahçı polis mezun oluyor” başlığı ile yayınlanmıştı. Bu konuyla ilgili bir belge İşçi Partisi'nde ele geçirilmiş. Belgeyle ilgili olarak polis, Aydınlık dergisinden Hikmet çiçek'e “Tüm emniyet mensuplarının 150-200 bin arası olduğu düşünülürse bu hayal ürünü haberleri ne maksatla yaptınız” sorusunu sormuş doğal olarak. Tabii Hikmet çiçek bu soruya yanıt vermeyeceğini söylemiş. Nasıl versin ki! Hiç polis okullarından yılda 150 bin polis mezun olur mu? Türkiye'deki bütün üniversitelerin her yıl verdiği mezun sayısı 230 bin civarında... Ama Aydınlık'ın haberini aklın süzgecinden geçirmeyerek inanan binlerce insan “Vay anasını, adamlar paralel ordu kuruyorlar” diye evhama kapılmışlardır tabii. Demem o ki okurken akıl, bilim ve ahlak süzgeci şart.


Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle..

Sağı birleştiremeyen, CHP'yi iş başına getiremeyen Milli Egemenlik Hareketi olası bir erken seçim için kolları sıvamış.

Merkez sağ ve merkez solu tek bir çatı altında toplayacaklar canım..

Peki nasıl olacak bu iş?

İlk aşamada seçimlere Yaşar Nuri öztürk'ün Halkın Yükselişi Partisi'nin çatısı altında girilecekmiş. Bunun için eşgüdüm kurulu oluşturulmuş.

Kurulda Kamran İnan,Yaşar Nuri öztürk, Ufuk Söylemez, Ayfer Yılmaz, Şükrü Sina Gürel, Ali Ilıksoy gibi isimler yer alıyormuş.

Eee! Demirel ve Cindoruk arkadan destek verecekmiş. İddialara göre öztürk ile HYP'nin isminin ve yöneticilerinin değiştirilmesi konusunda anlaşmaya varılmış.

Kurulacak partinin liderinin ismi sır gibi saklanıyormuş. Ama bu “sır lider” daha önce Başbakanlık ve bakanlık yapmamış bir siyasetçi olacakmış. Yani, Hikmet Abi, Mesut Yılmaz, Kamran İnan olmayacak bu isim. Abdüllatif Şener ayrı baş çekiyor zaten.

Prof. Mehmet Haberal veya Yılmaz Büyükerşen olabilir mi?

O da zor. çünkü Akşam'dan Deniz Güçer'in verdiği bilgilere göre Yaşar Nuri ve Yaşar Okuyan taraftarları birbirine girmiş. öztürk genel başkanlığı bırakmayacağını söylemiş. Ortada genel başkanlığı bırakacağına dair bir karar falan da yokmuş. Okuyan, öztürk'ün “Allah ile Aldatmak” kitabını sallayarak “Hooocaaam bu kitabı yazmışsın ama bir defa bile okumamışsın. Okusaydın bu durumda olmazdık” demiş.

Gerçi kitap falan havada uçuşmamış, ama Okuyan ekibi partideki eşyalarını toplamaya başlamışlar. Daha başlamadan biten bir iş.

Necip Fazıl üstadın bir dizesinde yer aldığı gibi..

Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle/bütüne gel deseler ve gitsek güle güle..


Ergenekon'un hayat bilgisi sıfır!

Kendilerini 'Kuvayı milliyeci' olarak lanse eden Ergenekoncular geçen seçimlerde ümitlerini CHP'ye bağlamışlar. Deniz Baykal durup dururken Ergenekon avukatlığına soyunmamış meğer. Mersin'de silah, Kur'an ve bayrak üstüne yemin ettiren, ölmek ve öldürmek üzerine konuşmalar yapan Fikri Karadağ(Ergenekon sanığı), Recep adlı arkadaşıyla bakın neler konuşmuş:

“Recep: Nasıl durumlar baksana toz duman DSP ile CHP birleşiyormuş..

Fikri: Toz duman, tabii sağda onlar birleşecek, solda, öbürleri de sağda birleşecek.

Recep: Sağda öbürü sağda, bizimkiler solda birleşecek

Fikri: Hiçbir şey olmaz, aynen öyle olacak, birinci parti CHP dedim bana kimse inanmadı

Recep: Evet birinci parti CHP olacak, ben sana söyleyim

Fikri: Bütün köpekler sürünüp gidecek s….r olup gidecek

Recep: 250 milletvekili çıkartırız değil mi paşam.

Fikri: Daha fazla

Recep: Daha bile fazla, hayırlısıyla başkanım.”

Gördüğünüz gibi arkadaşlar, resmen adamları inandırmışlar. Onlar da o özgüven içinde kendilerini salmışlar, nasıl olsa iktidar olacaklar ya..

Sanıkların konuşmalarını, yazışmalarını okudukça seçimlerden önce siyasi ortamı geren onca gürültü ve patırtının neden kopartıldığını anlayabiliyorsunuz. İlla hepsinin doğrudan biribirleriyle bağlantısı da gerekmiyor bu durumda. önemli olan, gürültü. Toplamı işe yarıyor çünkü.

Peki ele geçen ne? Koskocaman bir hiç. Ne sağda birleşme gerçekleşti, ne de CHP iktidara geldi. İddianameye giren belgeleri okudukça hayretler içinde kaldığımı belirtmeliyim..

Analiz, sıfır.. Toplum bilgisi, sıfır. Hayat bilgisi, sıfır.. Tarih bilgisi, sıfır. Hal ve davranış sıfır. Matematiğe, fiziğe, kimyaya gelince, çift sıfır. Böyle karneye avukat mı dayanır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi