Taksim'deki ya da Tahrir'deki arkadaş:Hain değilsen aptalsın
Bugün Mısır ordusunun ABD’nin çıkarları doğrultusunda Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî’yi alaşağı etmesi bize aşağı yukarı aynı konumda olan Türkiye’yi hatırlatıverdi. Bir dönem Hürriyet’in Washington muhabiri olan Sedat Ergin gazetesinde bomba gibi bir haber yayınlamıştı. Ben hâlâ bu haberi o gazete nasıl yayınladı diye şaşarım. Şimdi o haberden bir bölümü ve ardından da o gün gazetenin başyazarı Oktay Ekşi’nin olaya doğru teşhis koyan yazısını yayınlayacağım. İbretle okuyun ve Türkiye yerine faraza Mısır’ı koyun. Sedat Ergin’in haberi:
“Washington, (Hürriyet)
Washington’un, dost ve müttefik ülke subaylarına ABD’de eğitim görmeleri amacıyla verdiği bursların başlıca amaçlarından birinin, bu ülkelerin orduları ve gelecekteki askeri ve siyasi lider kadroları üzerinde ‘etki sağlamak’ olduğu belirtildi. Bu konudaki açıklamayı, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin bir numaralı yetkilisi, Genelkurmay Başkanı Oramiral William Crowe yaptı.
Oramiral Crowe’un, kısaca ‘IMET’ (Uluslararası Askeri Eğitim ve Talim) programı denilen bu yardımların, doğrudan siyasi amaçlar da güttüğünü ortaya koyan açıklamasını, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi’nde, Savunma Bakanlığı (Pentagon) bütçesi üzerindeki görüşmeler sırasında yaptığı öğrenildi. Crowe, IMET programını, ‘yatırım’ olarak niteleyerek, ‘Bize göre, dost ve müttefik ülkelere yaptığımız yatırımlar içinde en etkili ve en çok karşılık aldığımız yatırım, bu programdır’ şeklinde konuştu.
MÜTTEFİK SUBAY SAYISINDA DÜŞÜŞ VAR
Oramiral Crowe, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi’nin Demokrat Başkanı Georgia Senatörü Sam Nunn’la komitenin en kıdemli Cumhuriyetçi üyesi Virginia Senatörü John Warner’ın, IMET programına ilişkin sorularını yanıtlarken, son yıllarda, bütçede bu programa ayrılan fonlarda yapılan kısıntılardan yakındı. Crowe, geçen yıl IMET fonlarıyla ABD’ye eğitime gelen dost ve müttefik subaylarının sayısının 6.000’e kadar düştüğünü anlatarak, ‘yüksek etki gücü’ olan bu programa sağlanan fonların artırılmasını istedi.
NÜFUZ SAĞLAMANIN YOLU
ABD Genelkurmay Başkanı, bu konuda senatörlere şöyle dedi: ‘Bu program nüfuz sağlamak açısından son derece başarılı olmuştur. Eminim ki, siz de duymuşsunuzdur; bugün dünyada ordularının başında olan, hatta bazı durumlarda ülkelerini yöneten pek çok asker, bu program sonucu ABD’de eğitim görmüş kişilerdir…’
HEM KOMUTAN HEM BAŞKAN
Crowe’un bu sözleri üzerine Senatör Nunn, ‘Hem askeri liderleri hem de cumhurbaşkanlarını eğittiğinizi mi söylemek istiyorsunuz?’ diye sordu. Oramiral Crowe, ‘Bazı ülkelerde evet’ dedikten sonra açıklamalarına devam edecekken, kısa bir tereddüt anı geçirdi ve ‘Bunu söylemesem daha iyi olacak’ diyerek sustu.
ABD Kongresi’nde savunma konularında bir numaralı otorite olan Senatör Nunn da, Crowe’un söz konusu fonların artırılması yolundaki isteğini destekledi.”
Haberin devamında bu askeri programdan yararlanan ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğinin altı çiziliyor.
Başyazar Oktay Ekşi’nin olaya şaşırdığını söylediği yorumu:
“Yıllarca yüzüne dost diye baktığınız yahut da iyi ilişkiler içinde olduğunuz bir insanın sizinle dostluğunun gerisinde başka hesaplar da olduğunu öğrenirseniz, canınız sıkılmaz mı?
Demokrasiler, kamu yönetiminin kirli işlerinin ilanihaye saklanmasına imkân bırakmadığı için, Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Oramiral William Crowe işte böyle can sıkacak bir gerçeği açıklamış. ABD Senatosu’nun Silahlı Hizmetler Komitesi’nde ‘Müttefik ülke subaylarının ABD’de eğitim görmeleri amacıyla verilen bursların başlıca amaçlarından birinin, bu ülkelerin orduları ve gelecekteki askeri ve siyasi lider kadroları üzerinde ‘etki sağlamak’ olduğunu’ söylemiş. Sonra senatörlere: ‘... Bugün dünyada, ordularının başında olan, hatta bazı durumlarda ülkelerini yöneten pek çok asker, bu program sonucu ABD’de eğitim görmüş kişilerdir’ diye bilgi vermiş.
Uzatmadan belirtelim ki, Türkiye, bu programdan en çok yararlanan(?) ülke imiş. Nitekim 1950’den beri ‘ABD’de eğitim ve talim gören subaylarımızın sayısı 4 bin 461’i bulmuş. ABD, bu amaçla bizim subaylara bugüne kadar toplam 133 milyon dolar harcamış.
Dediğimiz gibi, olayın bir güzel olmayan tarafı var: Siz, bir ülkeye müttefik oluyorsunuz. ‘Bundan böyle ortak amaçlar için el ele vereceğiz’ diyorsunuz. Bir zamanlar olduğu gibi en mahrem askeri sırlarımızı dahi ‘uzman’ yahut ‘danışman’ adıyla gönderdikleri maaşlı casuslara bile bile teslim ediyorsunuz. Aynı ortak gaye gerekçesiyle, subaylarınızın eğitilmesini siz de istiyorsunuz. Müttefikiniz, bunun masraflarını üstleniyor. Ve bir gün işte bu gerçekle karşılaşıyorsunuz. Yani adam, ‘Evet çağırdık, eğittik, yedirdik, içirdik ama aslında biz bunu yaparken karşı tarafın bilmediği bir başka maksat da taşıyorduk’ demiş oluyor.”
Her bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterirmiş. Gelelim Hürriyet ve onun 40 yıl başyazarlığını yapıp, sonra mızrağı çuvala sığmayınca Hürriyet’ten ayrılan ve CHP’den milletvekili olan Oktay Ekşi’nin durumuna. Oktay Ekşi, ABD patentli 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra kurulan kurucu Meclis’te bulunduğu için 50 küsur yıldır hakkı olmayan bir parayı almaya devam ediyor. Gazetesi Hürriyet ise o ABD’de eğitilen subayların yaptığı her darbede, darbecilere alkış tutmaktan elleri morarıyor; 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1970, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat’ta da demokrasi cellatlığına ve ABD uşaklığına soyunmakta beis görmüyordu. Son olarak Taksim Gezi Parkı olaylarında da ABD’nin bir sokak darbesi ile devirmek için Koç ailesi ve yandaşı holdinglerle birlikte atağa kalktığında var gücü ile isyancılara kamuoyu desteği sağlamaya çalışmıştır.
Bugün Türkiye’de, Mısır’da, Pakistan’da yaşadıklarımız, şahit olduğumuz iktidar değişiklikleri hep bu ABD askeri programının üzerimize giydirdiği demokrasi (=deli) gömleğidir. İşte Mısır Ordusu da bizim holdingleşen ordumuz gibi ticarete bulaşmış, ülkesinde benzin istasyonları işletmeciliğine varıncaya kadar kendi işinden uzaklaşmıştır. O sayededir ki İsrail karşısında hep yenilmiş ve zelil duruma düşmüştür.
ABD’li petrol devlerinden yüksek fiyatla petrol antlaşması yapan ordunun antlaşmasını yüksek mahkemeye taşıyan Mursi de tıpkı Menderes gibi cezalandırılmakla karşı karşıya bırakılmıştır. Oysa bugün internet çağında yaşıyoruz ve sosyal medya denilen bir canavar var, onun da kimi ısıracağı belli olmuyor. Mısır halkı bugün Rabiatül Adeviye meydanında toplanıp, ölüm pahasına çekilmemektedir. Tahrir Meydanı’nı ise ABD’nin çuvalla para dağıttığı yoksul insanlar, hem de özgürlük adına doldurup “Mursî’yi istemezük” sloganları söylemektedir.
Alın oyların yerine koyun, bizdeki Taksim Gezi Parkı eylemcilerini.
Taksim’deki ve Tahrir’deki arkadaş!
Hâlâ anlamadın mı, mesele birkaç ağaç değil. Mesele ABD’ye kafa tutan, İsrail’e “One minute” diyen ve Gazze’ye Refah Kapısı’nı açan iktidarları dize getirmektir. Sen de bizimle aynı sokakta yaşıyorsan, neden üç-beş kuruşa kendi ayağına kurşun sıkıyorsun? Sen hiç Taksim Divan Oteli’nde bir gece yattın mı? Kaç dolardır bilir misin? Oraya 12 kamyon ilaç nasıl stoklandı, kim aldı onları? 2000 sedyeyi kim koydu oraya? Senin kanın üzerinden ABD ve batı kazanacaktı. Sen kapılarını sonuna kadar Gezicilere açan Amerikan, Alman, İtalyan hastanelerinin kapısından içeri adım attın mı? Alırlar mı seni oraya, neden tüm kapıları sonuna kadar açıverdiler? Şefkatlerinden mi sandın yoksa, bu kadar saf mısın, Taksim’deki ya da Tahrir’deki arkadaş, hain değilsen çok aptalsın! Neden bindiğin dalı kesiyorsun?