Yüreğinde her an bir ay bölünen adam
Her yıl gelen bir takva mucizesidir oruç…
Oruç, bir yandan vücudu yenilerken, öte yandan elini ruha atar. Her mümin kendi gücü çerçevesinde Cebrail’in bir kanadının ruhuna çarptığını duyar. Vücudun ördüğü kuleler içinde sıkışmış ruh, ilkin bir yandan içeriye bir sabah ışığının sezdiğini görür. Cezbedilmiş gibi oraya döner. Sonra ışık artar ve kurtarıcı bir güneş ışığı halini alır. Ruh yaralarını o ışığa tutar ve yaraları bir cüzamlının iyileşmesi gibi kurumaya ve sönmeye başlar. Sonra ışık kuleyi yakmaya başlar. Ruh, dışarıya, petekten sızan bir bal gibi sızar, sızar…
Oruç, pencerelerimizi açar, perdeleri havalandırır. Evin badanasını ve boyalarını tazeler. Mutfak ve kilerimizi doldurur. Sularımızı tatlandırır. Soframızı kutsallaştırır. Gök sofrasını açar. Gecemize ebedi düşler ekler...
Oruç, içimizde batmayan bir ayın geceden gündüze taşınmasıdır. Bir Ramazan gününün saatleri ilerledikçe içimizdeki ay büyür büyür; ilkin, “kurumuş bir hurma dalı” kadar ince; sonra bir kalın kaşlı hilal… Oruçluyken her işimize biraz ay karışmamış mıdır? Oruçluyken ve oruçlu değilken aynı işi yapınız, arada bir ay farkı vardır. Müslümanla Müslüman olmayan arasında bir ay farkı vardır. Oruçluyken sözlerimizin arasına esrarlı bir ay ışığı karışır. Her çileden bir ay sembolizmi gelir, kelimelerimize siner…
Aşkın da şiirin de ayla olan ilişkisi, ayın kalple olan ilgisinden doğmuyor mu?
Muhyiddin-i Arabi hazretleri, aya fazla bakılmamasını öğütler. “Ay ışığı yüze zehir fakat sırta şifadır.” der. Aslında bu zehir, zehir değil, şifanın şiddetle ve ansızın yoğun olarak gelişinden doğma bir çarpılıştır. Güzelliğin şiddetli çarpmasıdır ay çarpması. Kur’an, sure sure ayet ayet değil de birden bütünüyle inseydi, insanlık onun güzelliğinden, belağatından mahvolmaz mıydı dersiniz?
Ey Batılılar, ey ay yüzünde mahrum olanlar! Müslümanın kalbiyle oynamayın. Olur ki onun X ışınlarından daha kudretli olan kalp ışıklarının öldürücü etkisini alırsınız. Bırakınız ey Avrupalılar, yüzünde ve yüreğinde her an bir ay bölünen, bir Şakku’l Kamer mucizesi vuku bulan Müslümanların iyileştirici ışıkları sırtınıza vursun, size şifa olsun ve sizi diriltsin. Sonra ordan yüzünüze sızan, size ve bize yetecektir.
*Üstat Sezai Karakoç’un “Samanyolu’nda Ziyafet” adlı eserinden derlenmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.