Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

Bu laiklik anlayışıyla demokrasi olmaz

Bu laiklik anlayışıyla demokrasi olmaz

Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kapatmamakla beraber, onu ‘laiklik karşıtı fiillerin odağı’ olarak yaftalayan son Anayasa Mahkemesi kararı, Türkiye’nin siyasi rejiminin iki karakteristik özelliğinden birinin ‘láiklik’ olduğuna ilişkin benim öteden beri yaptığım tespiti doğrulayan yeni bir gelişmedir. Rejimin diğer karakteristik özelliği ise milliyetçiliktir.

Türkiye’nin resmi laiklik doktrini cari sistemi her türlü özgürlükçü açılıma karşı kilitlemektedir. Nitekim, kamu hayatımıza ve siyasete ilişkin sürekli tekrarlanan problemlerin çoğu bu kilitlenmenin ürünüdür. Dolayısıyla, sivil alanda ve kamu hayatında özgürlüğün yolu, önemli ölçüde, bu ‘laiklik’ kilidinin açılmasından geçiyor. Ama bu da köklü bir zihinsel yenilenmeyi, bir paradigma değişikliğini zorunlu kılıyor.

Bu zihinsel yenilenme láikliğin siyasi ilkeler arasındaki yerine ilişkin resmi kavrayışın değiştirilmesini gerektiriyor. Buna göre láiklik kendi başına bir amaç olmayıp ‘devletin tarafsızlığı’nı vurgulayan daha genel ilkenin özel bir gereği veya bir alt-ilkesidir. Láiklik özgürlük ve barışı gerçekleştirmenin başlıca araçlarından biridir. Láiklik gereğince devlet bütün dinler, mezhepler ve dinselleştirilmiş dünyevi öğretiler karşısında tarafsız olmalıdır.

Devletin tarafsızlığı, ahlaki ve dini meselelerde ortak bir görüşe varmanın imkánsızlığı ve bu gibi ihtilafların siyasal otorite yoluylu çözülemeyeceği gerçeğine dayanır. Devletin belli bir dünya görüşü, din veya ideolojiyi resmen onaylaması onu toplum kesimleri arasında taraf tutmaya, bazı yurttaşları kayırırken başka bazılarını mağdur etmeye ve toplumu ayrıcalıklı hale getirilmiş bu öğretiye göre cebir yoluyla tanzim etmeye götürür. Bu ise hem eşitliğe hem de özgürlüğe aykırıdır. Láikliği de içeren tarafsızlık, ayrıca, özellikle dini, kültürel ve ideolojik bakımdan çoğulcu olan toplumlarda barışın da temelidir.

İkinci önemli nokta, láikliğin devleti -ve ancak onu- sınırlayan bir ilke olduğudur. Láiklik bize devletin din ve mezheplerle ilgili olarak ne yapmaması gerektiğini söyler: Devlet dine müdahale etmesin ve vicdan ve din özgürlüğünü herkes için garanti etmekle yetinsin. Buna karşılık láiklik kişi ve grupların inançlarını hiçbir şekilde tanımlamaz. Laik bir devletin dindar (şu veya bu dinden) veya deist yurttaşları olabileceği gibi; dine kayıtsız, agnostik, dinsiz, hatta din karşıtı yurttaşları da olabilir. Hepsi devlet nazarında eşittir.

Türkiye’de láiklikle ilgili problem, temelde, devletin láikliği de içeren resmi bir ideolojiye sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Onun için devlet dini hayata özerklik tanımayı kabul etmemekte ve toplumu kendi ‘láikçi’ felsefesine uymaya zorlamaktadır. Bu anlayış seküler dünya görüşü ve değerleri dini doktrinler karşısında kayırmayı ve hatta ayrıcalıklı hale getirmeyi amaçlamıştır.

Türkiye’de dinin sadece kamusal ve siyasal alandan değil, kısmen sivil alandan da tasfiye edilmeye çalışılması bu anlayışın zorunlu bir sonucudur. Oysa, seküler düşünce ve değerler de dini olanlar gibi tarafsız değildirler. Bu bakımdan seküler değerler ve hayat tarzının dini olanla moral eşitliğini reddederek onları bütün toplumsal hayata yön vermesi gereken en üst norm olarak gören bir yaklaşım ‘láiklik’le bağdaşmadığı gibi; bu tutum siyasal sistemin meşruluk ve adalet iddalarının da altını oymaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16