Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Radikallik yoksa müptezellik mi?

Radikallik yoksa müptezellik mi?

Şimdi bir çoğunuzun “Ha şunu bileydin! Ona ne şüphe!” dediğini duyar gibi oluyorum.

Aslında radikal “köktenci” demek. Radikallik de “köktencilik” oluyor. Yani idare-i maslahatcılığın zıddı olarak köktencilik reddedilebilir bir tutum değil. Çoğu zaman kendimi radikal olarak tanımlamaktan yana olmuşumdur. Elbette tereddütlerim vardı. Bir zamanlar “islâmcı radikaller” türemişti. İslâmla alâkalarını kurmakta zorlandığım bu zevat olsa olsa “radikal” olabilirdi ve dolayısıyla radikallik de öyle matah bir şey değildi.
Yine de, araziye uymak, konformizme teslim olmaktansa radikal olmayı, yani isyan ahlâkı ile donanmayı tercih ederim.
 Sizin bir kelimeye şöyle veya böyle anlam biçmeniz sonucu değiştirmez elbette. Peki ne belirler bir kavramın akıbetini? Kendine o sıfatı yakıştıranların yapıp ettikleri. Bu kelime bir gazete adı olarak önce bana hayli cazip gelmişti. Gerçekten de bu cazibeyi destekleyen tarafları da vardı gazetenin. Sonra ne oldu peki?
Dün bu gazetenin bir “radikalliği” ile daha karşılaştım, çözdüm meseleyi!
Bu gazetenin başına nedense cemaat döküntüsü bir vatandaş getirildi. Önce boyunu küçülttü gazetenin. Meğer bu tamamen çap meselesiymiş. Ondan sonra her şeyi küçüldü. İddialı yayın yönetmeni dünya tarihinin gelmiş geçmiş yayın yönetmenlerinin aklından bile geçmeyen müthiş bir gazetecilik vaad ediyordu...
Gazeteciler sahada olacaktı! Sokakta, çarşıda, pazarda... Sanırsınız ki, gazete idarehanesi boşalacak. Böyle zannetmiştik. Zamanla gördük ki, kimsenin sahaya filan çıktığı yok. Meğer saha adamların içindeymiş. Onlar yazınca sahadan oluyor!
Pek çok yalanlar, çok kıvartmalar, çok marjinallikler, çok sahtekârlıklar, daha açığı çok ahlâkdışılıklar gördüm, radikallik adına.
En sonuncusu: “Ankara polisi Gezi suçlularını açıkladı: Herkes!”
Bu haberin üçüncü durağı. Hani sahadan yazacak ya gazete, Anadolu Ajansı’nın bir haberini, doğrudan ondan alıp değerlendirmek becerisini (bile) gösteremiyor. Başka bir gazeteden aktararak veriyor. Böylece Çarpıtma 1’den sonra Çarpıtma 2’nin adı “radikallik” oluyor!
Efendim, Ankara polisi bir rapor hazırlamış. Gezi protestocularıyla ilgili. Ne oldu bitti, neler yapıldı, nasıl suçlar işlendi...
“Emniyet güçlerinin inceledikleri Ankara’daki eylemlere ait görüntülerde tüm Gezi Parkı eylemcilerine yönelik suçlama konusu olan “vatandaşlara saldırıp yolu trafiğe kapatma, güvenlik güçlerine saldırma, barikat kurup ateş yakarak Akrep adı verilen çevik kuvvet araçlarına molotofkokteyli atma, banka şubeleriyle bankamatiklere ve trafik lambalarına zarar verme, işyerlerinin camlarını kırma” suçlarını işledikleri savunuldu.”
Bu cümledeki Türkçe sefaletine hiç dokunmayacağım.
Fakat buna da dokunmasam olmaz: “Vatandaşlara saldırıp yolu trafiğe kapatma, güvenlik güçlerine saldırma, barikat kurup ateş yakarak Akrep adı verilen çevik kuvvet araçlarına molotofkokteyli atma, banka şubeleriyle bankamatiklere ve trafik lambalarına zarar verme, işyerlerinin camlarını kırma…”
Yani bunlar olmadı mı? Bu suçlar işlenmedi mi? Hadi zerre kadar dürüstlük varsa söyleyin: “Bu suçlar işlenmedi, işlendiği savunuldu!” deyin.
Buraya kadar olanlar “radikallik” için yetmez! Daha ötesinin olması gerekir. Nitekim var.
“Göstericilere yüklenen kamu malına zarar verme iddiasıyla yetinmeyen Emniyet, suç listesine erken iftar açmayı ve elde bira şişesiyle İstiklâl Marşı okumayı da ekledi. Böylece erken iftar açma da Türkiye’de ilk kez suç listesine eklenmiş oldu. Ajansın haberinde Emniyet güçlerinin akşam saatlerinde kaydettikleri bir görüntüde bazı eylemcilerin İstiklâl Marşı söylediklerinin görüldüğü kaydedildi. Ancak “görüntülere dikkatli bakıldığında eylemcilerden bazılarının İstiklal Marşı’nı ellerinde içki şişesi olduğu halde söylediklerinin” tespit edildiği belirtildi. Yine görüntülere dikkatle bakıldığında İstiklal Marşı’na bazılarının oturarak, bazılarının da dolaşarak eşlik ettiklerinin Emniyet güçleri tarafından saptandığı ifade edildi. Emniyet’in, görüntüler üzerinden yaptığı değerlendirmeler “sözde iftar” kavramının da gündeme gelmesine neden oldu. Eylemcilerin “oruç tutuyoruz mesajı vermek amacıyla Güvenpark’ta 20 Temmuz’da iftar sofrası hazırladıkları ancak 20 Temmuz’da akşam ezanı 20.22’de okunmasına karşın eylemcilerin, kameranın kayıtta olduğu 20.05’te yemek yediklerinin görüldüğü” iddiası ortaya atıldı.”
Bu yorumlu haber için “ahlâksızlık” kelimesini yetersiz buluyorum. Kat kat ahlâksızlık, en yüksek derecede müptezellik!
Şu anlaşılmıyor mu: Adamlar iftar düzenliyorlar, fakat iftar vakti gelmeden yemek yiyorlar… Bu ne demek? Maksatları iftar değil.
Ya diğeri: “Ellerinde içki şişeleri ile İstiklâl Marşı okuyorlar.” Peki bu ne? İstiklâl Marşı’nı önemsiyorsun, temel bir metin olarak görüyorsun devletin polisine karşı okuyorsun. Bunun gereği nedir? Bu okuduğun uçkur havası değil, ciddi ol! Ayrıca İstiklâl Marşı okumanın bir adabı, erkânı var! Buna da riayet etmiyorsun.”
Ezcümle maksat ne iftar (dini değerler), ne İstiklâl Marşı (milli değerler). Maksat başka…
Hani bu gazetenin dahil olduğu grubun bir “etik kurul”u vardı ya?
Güldürmeyin beni!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Asım Yenihaber Arşivi