Ne Ağlarsın
Bugün Ciwan Haco ve Hülya Avşar’ın düeti “Esmer”i dinledim.. Benim esmer falan dediğime bakmayın siz. Bildiğiniz “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım”dan söz ediyorum.. Bir iki yıl evveldi yanılmıyorsam. Bu demokratikleşme sürecine katkı olsun diye iki şarkıcı bir araya gelip, Kürtçe versiyonunu yaptılar.. Esmer dediler adına.. Neden acaba “ne ağlarsın” diye çevirmemişler de Kürtçeye, yeni bir söz yazma ihtiyacı hissetmişler hiç anlamadım.. Kürtçesinde özetle şöyle diyor; “...Ne esmersin ne kumralsın oy canım, Çok güzel bir rengin vardır oy canım, Fakat her zaman kendine özgü rengindesin, Çok güzel bir rengin vardır oy canım.. Madem dünya fanidir oy canım, Yetmez mi gönül sözüm oy canım oy canım...”.. Dinlerken hiç yadırgamadığımı söylemeliyim.. Sözlerini birebir aynı çevirdiklerini zannetmiştim. Kürtçe bilen bir arkadaşa çevirtince farklı olduğunu gördüm. Açık söylemek gerekirse önce yadırgadım ama hemen ardından öyle mutlu oldum ki.. Benim için son derece kıymetli olan bu Aşık Daimi eserinin başka sözlerle ama tam da Daimi’nin isteyebileceği türde bir türküye dönüşmesi, çok iyi ve de çok anlamlı olmuş..
AĞLAMAK LAZIM
Elbette durup dururken dinlemedim “Ne Ağlarsın”ı.. O kadar çok kilitlendik ki ülke gündemine, dünya gündemine, ekonomiye politikaya.. Gerçek hayatı ıskalamaya başladık artık.. Ki o politikalar gerçek hayat için üretiliyor esasında. Kavga gerçek hayatımız için. Mısır’da Mursi için dua edenler de, Suriye’de özgürlük isteyenler de gerçek hayatın kavgasını veriyorlar. Fakat o kadar işin siyasetine odaklanmışız ki, kavganın ana nedeni olan gerçek hayatı kaçırmışız.. Bir rivayete göre Tercanlı Daimi, çatışmada öldürülen oğlu Kazım’ın ardından, gözü yaşlı eşi için yazmış bu sözleri.. “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım?” demiş ve eklemiş; “Bu da gelir bu da geçer ağlama”.. İster Aşık Daimi’nin oğlu gelsin gözünüzün önüne isterseniz hastane enfeksiyonundan ölmüş bir çocuk ya da trafik kazasına kurban verdiğimiz bir genç.. Bizim için ölüm bir başlangıçtır. Ağladığımız, yakındığımız ise ayrılıktır.. Bildiğimiz anladığımız anlamda “Ne Ağlarsın”ı dinlerken o tevekkülü hissediyorsun. O teslim oluşu.. O kabullenişi.. Bu asla bir çaresizlik değil.. Hatta çarenin ta kendisi. Saza her vurduğunda, her “ağlama” dediğinde gözlerinizden aşağı süzülen yaşları kontrol edebiliyor musunuz? Her “ağlama”nın sanki bir ağla komutu olduğu.. Silme sakın gözyaşlarını.. Aldırma sen kimseye.. Ağlamak lazım..
BİZ BERABERİZ
Ciwan Haco ile Hülya Avşar’ın yorumundaki “Esmer”e baktığımda ise bugün yaklaşmakta olduğumuz o güzel sonu görüyorum. Bu topraklar var ya. Bu coğrafya.. Üzerinde yaşadığımız bu yer.. Bu türküler hepimizin türküleri.. Bu saz bu nağmeler.. Ciwan Haco söylüyor ben tempo tutuyorum.. 21 Mart’ta Abdullah Öcalan’ın açıklamasını beklerken Nevruz Meydanı’nda sahneye Niyazi Koyuncu çıktı.. Lazca Koçari ve Hayde’yi söyledi.. Anadili olarak Kürtçeyi kabul eden milyonlarca kişi sözlerine eşlik edemese de alkışlarla katıldı Niyazi Koyuncu’ya.. “Ne esmersin ne de kumralsın” derken o gereksiz etnik ya da dini ayrımcılığın bizi nasıl birbirimizden uzaklaştırdığını anlatıyordu türkü.. Bizimle hiç ilgisi olmayan, bize ait olmayan insanların verdiği birtakım elbiseleri giymek zorunda değiliz artık. Artık göklere erişti feryadımız, figanımız, ahımız.. Her nerede öldüyse çocuklarımız, orada barışırız biz. Kalın sağlıcakla.