Kahrolsun Ashab-ı Uhdud
“Kahrolsun o hendek ashabı (ashab-ı uhdud). Tutuşturucu yakıt dolu ateş (hendeğinin). O zaman onlar o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı. Ve mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlardan sırf yüce ve övgüye layık olan Allah’a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı. O (Allah) ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah her şeye şahittir. Gerçekten mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip de sonra tevbe etmeyenler var ya; onlar için cehennem azabı vardır. Yine onlar için yakıcı ateş azabı vardır. (Buruc, 85/4-10)
Mısır’da böylesine korkunç katliamlar gerçekleştirenler de Ashab-ı Uhdud gibi zulümde sınır tanımayan, ellerindeki gücün kendilerine sunduğu imkânın tamamını başkalarına haksızlık etmede, zulüm uygulamada kullanabileceklerini düşünen kesimdendir. Böyleleri tarih boyunca hep var olagelmiştir. O yüzden zulüm ve haksızlığın önüne geçilebilmesi için gücün hakka inanan, hukuka saygılı ve adaleti hâkim kılma duyarlılığına sahip insanlara verilmesi istenmiştir.
Zulüm ve haksızlıkta önlerinin açık olduğunu dolayısıyla güçlü olmaları, karşılarına engel çıkmaması durumunda başkalarına her türlü haksızlığı yapabileceklerini düşünenler, her şeyin sadece dünya hayatından ibaret olduğuna, ölümle birlikte ceza ve mükâfatın son bulacağına inandıkları için bu derece rahat hareket ediyorlar. Onlar, dünya hayatında yapılan iyiliklerin karşılıksız, zulüm ve haksızlıkların da cezasız kalacağını düşünüyorlar.
“Dediler ki: “Bu (hayat), dünya hayatımızdan başka bir şey değildir. Ölür ve yaşarız. Bizi zamandan başkası helak etmiyor.” Oysa onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.” (Casiye, 45/24)
Böyle düşünenler kâinattaki böylesine mükemmel düzenin bir sahibinin, yaratıcısının ve gözlemcisinin de olmadığını sanıyorlar. Eğer böyle bir yanılgı içinde olmasalardı, bu mükemmel düzenin sahibinin iyilerle kötüleri asla bir tutmayacağına inanırlardı.
“Müslümanları hiç suçlular gibi yapar mıyız? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?” (Kalem, 68/35-36)
“Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri yeryüzünde bozgunculuk edenler gibi mi tutacağız? Yoksa takva sahiplerini yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız?” (Sad, 38/28)
“Yoksa kötülükleri işleyenler kendilerini, hayatları da ölümleri de bir olacak şekilde, iman edip salih ameller işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kadar kötü hüküm veriyorlar! Allah gökleri ve yeri hak üzere yarattı. Öyle ki her cana kazandığının karşılığı verilsin. Onlara haksızlık edilmez.” (Casiye, 45/21-22)
Hayatı sadece dünya zevklerinden ibaret sananlar, işlediklerinden dolayı hesap vermeyeceklerini düşündükleri gibi ölümü de kendilerine çok uzak görürler. Ölümle birlikte her şeyin biteceğini düşündükleri için dünya zevklerinden azami derecede yararlanabilmek için başkalarının ölümlerini yakınlaştırmaktan hiç çekinmezken, kendi ölümlerini hep uzakta görmeyi tercih ediyorlar. Ama onlar her ne kadar ölümü kendilerinden uzaklaştırmaya çalışsalar da ölüm mutlaka onları yakalar:
“Zalimlerin, can çekişmekte oldukları ve meleklerin de karşılarında ellerini açıp: “Canlarınızı çıkarın. Bugün, Allah hakkında doğru olmayanı konuşmanızdan ve ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan dolayı aşağılayıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” dedikleri anda hallerini bir görsen!” (En’am, 6/93)
Ölüm geleceği kesin olan bir hadisedir. Üstelik nerede ve ne zaman geleceği insana bildirilmemiştir. Onun kendi fiiline de bağlı kılınmamıştır. Uzaktan yakından ilgili olmadığı, hiçbir kötülük bile yapmadığı bir kimsenin hatası yüzünden ve ansızın gelebilir. Geleceği kesin olan bir hadisenin gelmesi insana ne kadar uzak görünse de gerçekte o yakındır. Dolayısıyla asıl önemli olan kalıcı hayattır.
“Hanginizin amelinin daha güzel olduğu konusunda sizi denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O yücedir, bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)
İmam Hasan el-Benna’nın takipçilerine öğrettiği ilkelerden biri de şudur: “el-Mevtu fi sebili’llahi esmâ emaninâ (Allah yolunda ölmek en yüce arzumuzdur)”
İşte bu gibileri de Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle tarif ediyor: “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehit edilerek) adağını yerine getirdi, kimi de (şehit olmayı) beklemektedir. (Ahitlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır.” (Ahzâb, 33/23)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.