Anayasa Mahkemesi, “laiklik” tanımını çıkmaza sokmuştur
Anayasa Mahkemesi’nin Ak Parti’yi “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olma gerekçesiyle cezalandırma yoluna gitmesi, “Türkiye'ye has laiklik" tanımını içinden çıkılmaz kılmıştır. Peki bu nasıl olmuştur?
AYM kararı siyasi bir karardır her şeyden önce. Karar 11 üyeyi aşan bir mühendislik projesinin uzantısıdır. Bu da, maalesef, yargı sistemimizin bağımsızlığını haklı olarak tartışmaya açmıştır.
Amaç, Ak Parti’yi tadsız, kokusuz ve renksiz bir parti yaparak kimliksiz kılmaktır. AYM'nin verdiği ceza, zinde güçlere, “laikliği ihlal kırmızı kartı” gösterme imkânını vermiştir. Böylece halk iradesini temsil edemez kılınmak istenmektedir parti. Eğer parti kuruluşunda ilan ettiği halkın duyarlılıklarının sesi olma misyonundan soyunur ve kimliksizleşirse, bu partiyi kapatmalarına gerek kalmayacaktır zaten.
Yerel ve küresel zinde güçler için önemli olan, onların istediği siyasi projelerin hayata geçirilmesidir. Sonrası ise, işin doğal sonucu, halkın bu partiyi kendisini temsil etmediği için iktidardan düşürmesidir.
Bu siyasi hedefli karar, sözde "laikliği ihlal eden söz ve davranışlar" üzerine kurulu olduğundan, yasak kapsamında değerlendirilen o söz ve davranışlara baktığınızda; "insanı ve hayatı değerlerden arındırmayı" laiklik adına dayatmaktadır, denebilir.
Değerlerden kastımız, dinin; "iyi ya da kötü", "ahlâkî ya da gayri ahlâkî", "helal ve haram" inancının ve hatta din perspektifli neyin "insânî veya neyin gayri insânî" olduğu öğretilerinin soyut inanç dünyasından yaşanan hayata inmesi ve bir şekilde vücut bulmasıdır.
Laiklik adına, "Siyaset dinî değerlerden arınsın!" diyen zihin algısı, problemli de olsa bir yere kadar anlaşılabilir bir şey. Ancak, insan düşüncesini, düşüncenin telaffuz edilmesini laiklik adına nasıl yasaklayabilirsiniz, anlamak mümkün değil! Başkalarının hak ve hukukunu ihlal etmeyen bir düşünce, hangi düşünce hesabına yasaklanabilir ki? Kaldı ki laiklik bütün düşünceler karşısında devletin tarafsız duruşu değil miydi?
İnsanı diğer mahlûkattan ayıran en önemli özelliği, "düşünebilme melekesi" ve sahip olduğu "hür iradesi" ile muhakeme sonucu ulaştığı görüşleri ifade edebilme yeteneğidir. Onu mutlu ve hayatını anlamlı kılacak şey de, fikir imali sonucu ulaştığı düşünceleri paylaşıp savunabilmesi ve yaşamını buna göre sürdürebilmesidir.
Bu hak onun elinden alınırsa, en insânî özelliği ketm edildiğinden eksik bir varlık olacaktır. Düşünebilen ama ifade edemeyen, düşündüğünü istese de yaşayamayan çift kişilikli bir varlık! Ruh dünyasında farklı, amel dünyasında farklı bir insan! İnsan olma tutarlılığını yitirmiş, düşünce ve söylemlerinin çatıştığı bir kişi mutlu olamaz ki!
Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma cezasını üreten zihin, insanın hür iradesiyle inanma ve onu telaffuz etme yeteneğini, inanç ve amel tutarlılığını eğer bu inanç dinî içerikli ise, yasak kılarak bir tür nifakı dayatmaktadır.
Suç sayılan ifadelere baktığınızda, laikliğin sadece siyaset ve dinin biribirinden ayrı tutulması olarak görülmediğini, insanın değer dünyasının kutsaldan arındırılması gerektiği gibi garip bir tutuma tanıklık ediyorsunuz. Kutsaldan bağımsız bir "değer dünyası"ndan bahsedebilir miyiz konusu da ayrı bir analizi gerekli kılar.
Bir partinin bazı yöneticilerinin hiçbir yıkıcı eyleme dönüşmemiş soyut söylemlerinden ve "velev ki" gibi farazî ifadelerinden dolayı sadece dinî çağrışımlar yapıyor diye iradesi ipotek altına alınabiliyor ise eğer, ortada insan onurunu ezen bir sistem sorunu olduğu ortaya çıkar.
Türk modernleşme projesi laikçi bir vesayet sistemi oluşturmayı hedeflediğinden bu anlamsız tartışmaya nokta koyamıyoruz. Zaman zaman öyle anlamsızlaşıyor ki; laiklik adına "kültür"ü bile değerlerden arındırma çağrılarına muhatap kalıyor bu millet!
Ne adına? Niçin? Bunun kime, ne yararı var?
İnsan, ister istemez; "Laiklik imkânsızı mı istemektir!?" tepkisini veriyor.
Halka rağmen devlet otoritesini kullanan güç merkezleri, totaliter bir laiklik yorumu yaparak, dinî hayatı maksimum düzeyde kontrol etmeyi arzulamaktalar, farkındayız. AYM’nin kararıyla da bunun legal zeminini oluşmuş havalarını yaymaya çalışıyorlar. Bu yanlış karara her kesimin biyat etmesini isteyecek ve bu çerçevede siyaseten alınmış mahkeme kararını, ülke siyasetini dizayn etmek üzere kullanma yoluna gideceklerdir.
Siyasiler, bürokratlar bundan sonra sürekli tarassut altında hissedecekler kendilerini. Düşünce özgürlüğü, inanç hürriyeti gibi en tabiî insan hakları laikçi vesayetin insafına kalmıştır artık.
Bu cendereden kurtulmanın yolu, askerî cuntanın yapmış olduğu anayasayı ivedilikle değiştirmekten geçer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.