Tunus’ta el-Gannuşi faktörü
Anadolu Ajansı’nın Tunus temsilcisi Ömer Faruk Tokat’ın AA için kaleme aldığı “Tunus’taki siyasi gerilimin yönetiminde el-Gannuşi faktörü” başlıklı yazısı önemli tesbit ve tahlilleri içeriyor.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, AA’nın Faruk Tokat gibi çok iyi derecede Arapça ve İngilizce bilen bir ilim ve fikir adamını saflarına kazandırmış olması AA adına büyük bir başarıdır. Onun Arap Baharı sonrası karşı devrimlerin yaşandığı bu kritik dönemde bölgede bulunması da orada cereyan eden olayları anlamak ve anlamlandırabilmek adına bizim için bir şanstır. Bugün bizimle de paylaşma nezaketi gösterdiği o uzun yazısından bazı bölümleri dikkatinize sunacağım.
en-Nahda lideri Raşid el-Gannuşi, 17 Aralık Tunus Devrim sonrası ülkesine döndüğü andan itibaren geçtiğimiz günlerde Mısır’da yaşanan olayları adeta o günden görmüş ve gelecek planını ona göre şekillendirmiş tesbitini yaparak şöyle diyor Faruk Hoca:
Yüzde 42 ile seçimlerden çıkan ve tek başına hükümet olma yetkisi olan en-Nahda, bu gücü biri sosyal demokrat, diğeri liberal laik ve solcu iki partiyle paylaşmayı tercih etmiş ve sonunda “Emek ve Özgürlük için Demokrasi Bloğu Partisi (et-Tekettül)” ve “Cumhuriyet için Kongre Partisi (el-Mu’temer)” ile üçlü koalisyon hükümetini kurmuşlardı.
Uzun sürgün ve hapis yılları sonrasında ülkesine döndükten sonra seçimlerden galip çıkan partinin lideri olması hasebiyle başbakan olabilecekken o, tercihini en-Nahda hareketi ve partisini yönetmekten yana koydu. Cumhurbaşkanlığına ise seküler ve laik bir ismi, bir insan hakları aktivisti Munsif Marzuki’yi önerdi. Meclis başkanlığı görevini ise sosyal demokrat Mustafa b. Cafer deruhte etti..
Ülkede yaşanan her siyasi gerilimde el-Gannuşi muhalefete; “Şurada seçimlere az bir süre kaldı. Böyle davranmak bize ve partimize değil ülkeye zarar veriyor. Buna gerek yok. Biz şu an bir üçlü koalisyon hükümetiyiz. Bu koalisyonu 5 partili de yapabiliriz. Yeter ki ülkeyi sağ salim seçimlere götürelim” şeklinde özetlenebilecek uzlaşı eksenli yaklaşımını hep muhafaza etti.
…
Ancak onun bu liberal, demokrat çoğulcu siyaset anlayışı (..) ideolojik marjları çok keskin ve katı olan laik ve sol tandanslı muhalefetin katı duvarlarına çarparak geri dönüyor. Tam bu noktada ülkede, büyük çoğunluğu diktatörlük döneminde teşekkül etmiş medyanın tek sesli ve ideolojik tutumu da hükümetin özellikle de el-Gannuşi ve en-Nahda’nın önünde ciddi bir handikap olarak duruyor.
Diğer taraftan el-Gannuşi’nin bu liberal ve demokrat söyleminin tabana ulaşamıyor oluşu, parti içindeki, devrim öncesi süreçte sürgünde yaşayanlarla, Tunus’ta hapishanelerde yıllarını geçiren parti kadrolarının arasındaki gerilim (dâhil-mehcer gerilimi) en-Nahda’yı zaman zaman tökezleten bir duruma sebep olabiliyor.
…
Tüm bunlara rağmen en-Nahda, özellikle de el-Gannuşi, ılımlı ve uzlaşmacı tavrından taviz vermiyor.
... en-Nahda’nın acil olarak folk/halk İslamıyla barışması gerekiyor. Türkiye’deki Milli Görüş hareketini bir tarafa koyarsak – el-Benna sonrası İhvan da dahil olmak üzere – diğer tüm siyasal İslamcı hareketler, kimi 60’larda kimi ise 80’lerde sahaya indiğinde, etki alanına girdikleri neo-selefi söylemin bir sonucu olarak mevcut dini dokuyla kavga ederek işe başladılar. Bu da devasa bir “yerelleşememe” handikapı olarak hep karşılarında durdu. el-Gannuşi’nin son zamanlarda Tunus’un din anlayışı sadedinde yaptığı açıklamalardaki “Malikilik ve Eşarilik” vurgusu bu bağlamda gözden kaçmamaktadır.
Öyle gözüküyor ki en-Nahda’nın gelinen noktada artık bir salt “İslami hareket” değil; ülkeyi yöneten bir parti olduğunu ivedilikle fark etmesi, ülkedeki mevcut dini dokuyla barışık bütünüyle yerelleşmiş/Tunuslulaşmış bir siyasi hareket olduğu konusunda geleneksel halk kesimlerini ikna etmesi bir aciliyet ifade etmektedir...
Yerimiz kalmadığı için daha fazla alıntı yapamıyoruz maalesef. Faruk Tokat’a bu tür yazılarıyla Tunus’taki gelişmeleri anlamamıza yardımcı olduğu için teşekkür ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.