YÖK’ün adalet sistemi
Eğer “adalet”inden şikayet edegeldiğimiz “devlet sistemi” yapılacak “adalete dayalı iyileştirme”lerle düzeltilecekse, bunun “kurumsal ve hukuksal” boyutlarıyla ve tüm “kurum ve kuruluşlar”ı kapsayacak şekilde yapılması lazım.
Bu genel ilke dahilinde bir soruyla başlamak istiyorum: YÖK’te adalet var mı?
Bu soruyu bana sorduran, “YÖK”ün Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan hakkındaki uygulaması.
Doğan, iki arkadaşıyla birlikte, “akademik olmayan” ve “akademik kariyer”inde kullanmadığı “Sosyoloji Çarşısı” adlı bir çalışma yayımlar. Adı üstünde, “çarşı”; yani “Sosyoloji”ye dair ne ararsan biraz bulacağın bir çalışma. Ama Prof. Doğan, Prof. Dr. Zeki Arslantürk ile aynı Fakültede Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Musa Taşdelen’in “intihal suçlaması”yla şikâyeti üzerine, bu çalışma gerekçe gösterilerek görevinden istifa etmiş sayılıp Üniversite’den atılıyor.
Disiplin Soruşturması “YÖK Disiplin Yönetmeliği”nin 11. Maddesinin 3. Fıkrasındaki “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” hükmüne göre başlatılır. Ancak aynı Yönetmeliğin 16. Maddesindeki “iyi halin değerlendirilmesi” hükmü kullanılarak, bir alt ceza olan “Görevinden Çekilmiş Sayma Cezası” ile cezalandırmaya karar verilir.
Ancak kitap “akademik çalışma” değildir. “Akademik yükselme”de kullanılmamıştır. Sosyoloji üzerine yapılmış çalışmaları özetleyen bir “ansiklopedi/antoloji çalışması”dır ve ansiklopedik çalışmalarda dipnot kullanılmaz, bölümün ya da kitabın sonuna kaynakça gösterilir.
Ayrıca, kitabın asıl yazarı Galip Boztoprak’tır. Prof. Doğan, Galip Boztoprak’ın ricası üzerine, sadece “Giriş” yazısını ve “Hayrullah Şanzumi” mahlasıyla da “Mitolojik Sosyoloji” başlıklı bölümünü yazmış ve bu yüzden kitabın yazarları arasına katılmıştır. Bunun dışında, kitabın her şeyi tamamen Galip Galip Boztoprak’a aittir. Nitekim Galip Galip Boztoprak, YÖK’ün “İlgi: B.30.0.HKM.06.01.001/8927 Sayılı” yazısı üzerine verdiği 20.01.2011 tarihli dilekçesinde, bu durumu kesin olarak ifade ve itiraf etmektedir. Üstelik, Prof. Doğan’ın yazdığı “Giriş”te ve “Mitolojik Sosyoloji” başlıklı yazıda herhangi bir intihal sözkonusu değildir.
Burada dikkat çekici bir husus daha var. Prof. Dr. M. Sait Doğan, hakkındaki suçlamayı yapan Prof. Dr. Musa Taşdelen ile arasında husumet olduğunu ve bu husumetin, kendisinin harcanması için Prof. Dr. Musa Taşdelen tarafından kullanıldığını söylemektedir. Bu durumda, eğer aralarında husumet varsa, birbirleri hakkındaki iddiaların araştırıldığı bir komisyon üzerinde hasımların hiçbir etkinliğinin, bağlantısının, nüfûzunun olmaması lazım değil mi? Acaba YÖK soruşturması bu “hukuki kural”a uygun olacak mı yürütüldü?
Şimdi can alıcı noktaya geliyoruz: Prof. Doğan hakkında disiplin işlemi yapılırken, kitabın diğer yazarı olan Yard. Doç. Dr. Selahattin Özyurt hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır. Nitekim YÖK Disiplin kararına itiraz eden Prof. Dr. Sait Bilgiç, Prof. Dr. Recep Öztürk ve Prof. Dr. Durmuş Günay, “kararın adil olmadığı”na, YÖK’ün adil karar vermediğine vurgu yapmaktadırlar. Çünkü, kitabın diğer yazarı Yard. Doç. Dr. Selahattin Özyurt hakkında, soruşturma açılmaya bile gerek görülmemiş ve yapılan incelemede, isnat edilen “intihal” suçunun oluşmadığını karar verilmiştir. Bu durumda, aynı kitapla ilgili olarak Prof. Doğan’ın, üstelik suçun sübutu da yokken Üniversiteyle ilişiğinin kesilmesi, hangi hukuka ve adalete uygundur?
“Akademik” olmayan, “akademik ilerleme”de kullanılmayan, katkısı sadece Giriş ve bir yazıdan ibaret olan ve o yazılardan da intihal bulunmayan, tamamen başkasının yazdığı, sadece katkısından dolayı adının kapakta bulunduğu kitabın asıl yazarı tarafından itiraf edilen bir çalışmaya dayanarak, bir Öğretim Üyesi’nin üniversiteden atılmasının nasıl bir mantığı olabilir, hangi adalet ilkelerine dayanır? Acaba arkaplânda başka şeyler mi var? (Bu “başka şeyler” meselesine lüzumu halinde dönebiliriz.)
YÖK ve Prof. Dr. Musa Taşdelen’in konuya dair söyleyecekleri varsa, bu köşe buna da açıktır.
Ancak şunu vurgulamadan da geçemeyeceğim: Aslolan, “adaletin ikamesi” olmalıdır. Kime karşı olursa olsun, -düşmanımız bile olsa-, “olmazsa olmaz esas, adaletin ikamesi” değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.