Kemalist Cunta’nın “Sosyal Format”ı
Hani şu kara, “kapkara süreç”ten, “28 Şubat Darbe Süreci”nden söz ediyorum. Cunta, “dokunulmaz tabu”nun, yani “Kemalizm”in, “Kemalist Devrimler ve İlkeler”in arkasına geçip, “toplumun iradesi”ne ipotek koymuş, “ülkenin idaresi”ni ele geçirmişti.
Kimliğini “Kemalizm”le ifade eden, söylemlerini “Laiklik”e dayandıran Cunta’nın müdahalesi, tam anlamıyla “Faşist Darbe”ydi. Buna dair pek çok husus yazıldı, yazılıyor, konuşuluyor. Bu yüzden, burada “28 Şubat darbe süreci”nde yaşananları tekrarlayacak değilim. Meselenin -bence- en “can alıcı nokta”sına, “Kemalist Cunta”nın yaptığı “Faşist Darbe”nin toplum için öngörüp uygulamaya koyduğu “Sosyal Format”a dikkat çekmek istiyorum. Çünkü içinde boğulduğumuz, çözmek için boğuştuğumuz sorunların ana sebebi, “Laik-Kemalist Rejim/Sistem”in kurucusundan kalan işte bu “formatlama/biçimlendirme” taktiğidir.
Açıklanan 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısına ait tutanak ve kararlarda, Kemalist Cunta’nın, “toplumsal yapı”yı ve özellikle de “genç nesiller”i yeniden “biçimlendirme”yi esas aldığını görüyoruz. Cuntanın müdahalesinden sonra toplum için nasıl bir “Sosyal Biçimlendirme”nin öngörüldüğüne ve dayatıldığına dair örnekler, Faşist Darbe’nin ne yapmak istediğine, dayandıkları “Kemalist Rejim/Sistem”in nasıl bir mahiyeti taşıdığını net biçimde gösteriyor.
Şimdi, tutanaklardaki, “yapılması gerekenler”in dayandığı “amaç”a dair şu ifadeye dikkat ediniz:
“Anayasamızda, cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4. maddesi ile teminat altına alınan Laiklik ilkesi büyük titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulanmada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalı.”
Yani “sosyal biçimlendirme”, esas olarak “Laiklik”e göre yapılacak. Bu da, yine tutanaklardaki ifadesiyle, “Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması...” için yapılacak. Yani, “genç nesiller” ve “körpe dimağlar”, tam anlamıyla “Laik ve Kemalist” olarak yetiştirilecek, kafaları ve gönülleri bu nitelikte “bilinçlendirilecek/biçimlendirilecek.”
Alın size bir diğer tipik ifade: “Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık din adamları yetiştirmekle yükümlü, Milli Eğitim Kuruluşlarının Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun olarak ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.”
Görüyoruz ki, “sosyal biçimlendirme”nin bir diğer ayağı ve aynı zamanda aracı da, işte bu cümlede altını çizdiğimiz kısım: “Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık din adamları” yetiştirmek... Bu din adamları, toplumu “din adına”, ama “Laik-Kemalist” olarak biçimlendirecek “Bel’amlar” olacaktı tabiî ki. Bu biçimlendirmenin önderliğini, “Peygamber Ocağı” olarak bilinen, ama “Peygamber’in getirdiği din”e hayat hakkı tanımayacak şekilde örgütlenen “Ordu” yapacaktı. Bunun için dindarlar, hem Ordu’dan, hem de bütün kamu bürokrasisinden atılacaktı. Buna dair cümleye ve altını çizdiğimiz yerlere dikkat ediniz:
“TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalı.”
Yani sosyal biçimlendirme, “din”den ve “dindar”dan arındırılmış bir “sosyal-kültürel”, “siyasi-idari”, “hukuki-adli”, “bürokratik” ve “tedrisi” yapılanma ile gerçekleştirilecekti.
“Sosyal biçimlendirme” olur da, bunun kıyafete dair öngörüsü olmaz mı? Cumhuriyet ilan edildiğinde “Kılık-Kıyafet Devrimi” ile “sosyal doku” dönüştürüldü; 28 Şubat Cuntası da benzer bir hamle için kıyafet üzerinden “biçimlendirme” dayattı. Şu ifadelere dikkat ediniz:
“Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.”
Biçimlendirme, “toplumsal bilinç ve aidiyet” ekseninde de yönlendirilecek, buna ilişkin olarak da “ülke sorunlarının çözümü”ne dair “Ümmetçi yaklaşımlar”a müsamaha gösterilmeyecekti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın “Şeriat şimdi küçük görülmemeli, eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş, devletin kontrolünde olmalı” sözleri, biçimlendirmenin “neye karşı” ve “neye dayalı” olduğunu özetlemesi bakımından dikkat çekicidir.
Bütün bunlara bakarak, “28 Şubat Kemalist Cuntası”nın yaptığı “Faşist Darbe”nin toplum için öngörüp uyguladığı “Sosyal Format”ın, “Laik-Kemalist Rejime/Sisteme uygun “tek-tip” kafa yapısına sahip bir ulus oluşturmak” şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz. Bunu en tipik özetleyen ifade, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in, “Eğitim sistemi iki çeşit vatandaş yetiştirmez.... O nedenle tek tip insan yetiştirilmeli” şeklindeki sözleridir.
Şimdi bugünü yorumlarken, buraya nerelerden geldiğimize de bakalım, olur mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.