Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

"Veba"lı Çalıkuşu

"Veba"lı Çalıkuşu

Başarılı bir uyarlama olan 1986 yapımı Çalıkuşu dizisi varken, yeni bir Çalıkuşu'na gerek olmadığı kanaatindeyim. Eleştirileri okudukdan sonra merakıma yenik düşerek seyrettiğim 1. bölümden sonra bu kanaatim iyice sağlamlaştı. Birkaç yerde on numara dizi olmuş eleştirileri gördüm. Kanala yakın bir gazetede, böyle yazılması normal. Ama, İnternethaber'de Hatice Kübra'nın "on mumara" eleştirisini okuyunca seyretme ihtiyacı hissettim. Maalesef, yuhları sıralamaya başladım. Feride gibi İstanbullu bir kıza "yuh" çektiren yapımcılar, beni mazur görür artık.

Önce müzikle başlayalım. Esin Engin'in nefis bestesi olan jenerik müziği için söylenecek bir söz yok.  Ama , dizi başladığında, 2011 yapımı Jane Eyre filmindeki Dario Marianelli'nin hüzünlü nağmelerini fark ettiğimde, ilk "yuh"umu çektim.

İkinci ve en okkalı yuhum dizinin Türkçe'si için. Kardeşim dönem dizisi mi gündem dizisi mi? Ayıp değil günah değil, bir Türk dili uzmanına danışın. Hadi ödev kelimesini  mazur görelim.Bir  Fransız okulunda, öğretmenlerin birbirlerine sör ( Fransızca soeur. Kızkardeş hemşire demek) diye hitab etmesi kuralına rağmen, evli kadına hitab  olan "Madam Beatris"  gözden kaçan bir ayrıntı diyelim. Ama, teyzesinin Feride'ye "suallerime samimiyetle yanıt vermeni istiyorum." demesi düpedüz ayıptır.  Mutfak çalışanlarından birinin "Yedi Kocalı Hürmüz" esprisi, bir hayli sırıtmış. Yedi Kocalı Hürmüz, 1962'de yazıldığına göre,  Osmanlı dönemi esprisi olması mümkün değil.

Kasten mi yapılmış yoksa cahillikden mi bilmiyorum, Osmanlı konak hayatını hafife alan bir çaba da  esaslı bir "yuh"u hak ediyor. Bir kere, konağın annesi, yani hanımefendisi, tuhaf bir kadın.  Osmanlı konaklarındaki zarif ve müeddeb yaşam biçimi bilinmeyince ( ya da bilerek,) komik bir dadı-kahya tipinde anne ortaya çıkmış. Çocukları ile konuşurken "Etlerinizi çimdik çimdik yolarım" diyen, çöpçatan edasıyla  oğlunu ve yeğenini kenara çekip sıkıştıran, mutfaktaki hafif konuşmalara şahit olunca  " çocukların yanında" diye bıyık altından gülerek  uyaran  bir konak hanımefendisi olmaz. Kaldı ki kitapta da böyle değil. Evin önergen kızının gece ıslattığı yorgan döşeğin konağın giriş kapısının üstündeki balkona asılması ise hepten aykırı. Yine teyzenin okumaya karşı "elalem ne der" diye itiraz etmesi inandırıcı değil. Sütçü ile konağın hizmetçisinin cilveleşirken kullandıkları dil için bir şey diyemiyorum. O kadar bayağı!

Kamuran'ın  faytona binerken arabacıya "Göksu" ya demesi normal. Zira, Göksu da konak da Anadolu yakasında. Ama Feride'nin - kitaba göre-Avrupa yakasındaki okuldan çıkınca  arabacıya " Göksu'ya değil, "vapura" demesi gerekiyor.

Çek uzasın gereği, diziye yapılan eklemelerden en çok dikkatimi çeken Keşanlı Ali'den, konağa transfer olan Sinekli Dağ kadınları. Anlaşılan o ki aşağıdakiler- yukarıdakiler muhabbeti ile bir hayli vakit geçecek.

Esasında, dizinin en dikkat çekici değişikliği Kamuran'ın hariciyeciden doktora  terfi etmesi. Diziyi uzatmak adına, bol konu çıkarılabilecek bir meslek seçimi diyelim. Baba parası ve amca tavassutu ile hariciyede iş güç sahibi yapılan Kamuran'dan bir doktor çıkarmak çok iddialı bir durum. Hele hele onu, başını derde sokacak basın yayın işleriyle uğraştırmak... Muhtemelen hürriyetçi, istibdat karşıtı bir Kamuran ve şürekası ile karşılaşacağız diye düşünürken   " veba" kelimesi ile irkildim. O yıllarda İstanbul'da bir veba salgını yokken nereden çıkmıştı bu illet?

İkinci bölümün fragmanını görünce komplo teorim iyice şekillendi. Kamuran'ın niye doktor olduğunu da anladım. Veba demek isyan demek, direniş demek, uyanmak demek...Kısacası, "İsyan ediyorum, o halde varım" diyen Albert Camus demek (Laf aramızda romanı da bu sözü de çok severim).  Nereye varmak istediğimi anladınız sanırım. İsyan günlerindeyiz malum.

Zihinlerde,  şıpsevdi, sorumsuz  ve aşkına hain bir adam olarak yer eden Kamuran'dan, bir Doktor Rieux çıkarmak mümkün mü  değil mi ileriki bölümlerde göreceğiz. 

Sakın beni şüpheci, komplocu olmakla yargılamayın. İşin içinde, Kavak Yelleri dizisinde bir köpeğe "Hüseyin" adı verdiren ve Muhteşem Yüzyıl'da Kanuni'yi hareme hapseden Timur Savcı ile darbe karşıtlığı ile tanınmasına rağmen, Gezi eyleminin sekizinci gününde fabrika ayarını hatırlayan( ya da hatırlatılan) Çağan Irmak olunca, şüpheci olmayı bir vazife kabul ediyorum.  "On numara dizi olmuş" eleştirilerine inanıp reyting yükselten seyirciyi uyarmayı da....

Not:  Medyafaresi.com'da, Anibal Güleroğlu'nun  nefis bir Çalıkuşu eleştirisi var. Ancak, öyle bir hata yapmış ki bir "yuh" da bu yazıyı okurken çektim. Reşat Nuri'nin soyadını, "Öztekin" olarak yazmak, dilerim bir sürç-i klavyedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi