Hakikat hükmünü yürütür, 312’ye rağmen...
Şimdi önce hangisine üzüleyim?
Balyoz Davası’nda ağır cezalara çarptırılan ve rütbelerini kaybeden general muhasımlarıma mı, yoksa muhasımlarımın “yedek asteğmen” rütbeli cerbezeli avukatına mı?
O da ölmüş...
Dün Hasan Karakaya’nın yazısından haberdar oldum. Muhasımlarımın avukatı Bilgin Yazıcıoğlu, hem de bu senenin başında bu dünyayı terk etmiş. Demek ki, gazeteler haber değeri görmemişler böyle bir adamın dünya değiştirmesini. Veya benim dalgınlığıma gelmiş...
Şimdi rahmet mi dilemeliyim?
Cenab-ı Allah’ın rahmeti ummanlardan engin... Fakat, Bilgin efendi benim parmağımdan çıkaracağı yüzüğü, kolumdan sökeceği saati alamadan gitti... Zaten buna mahkûmdu. Bilen bilir: Asla yüzük takmam! Kat’iyyen kol saati kullanmam!
Dâva hepinizin malumu: 312 General dâvası...
Her zaman sadece hakikatı, doğru bellediğimi yazdım. Dosdoğru yazdım. “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” yazısı da böyle bir yazıydı. Türkiye gerçekleri üzerinden sözünü söyleyen, boş konuşmayan bir yazı. Bu ülkenin ordusunun yüksek kademelerinde bulunanların ne gibi haslete sahip olmaları gerektiği hususunda bir yazı.
“Ülkenin tarihî konumunu, stratejik mevkiini asla doğru okuyamıyanlar, milletin değerlerinden, kültür kodlarından asla ve kat’a haberdar olmayanlar general olursa ne olur?”
“İşte böyle olur! Yani halkına karşı darbe planlar, böylece milletin ensesine balyozlar indirmeye kalkışır.”
Yazıda elbette iki general üzerinde duruluyor. Fakat şu soru da soruluyor:
“Türkiye’de vatan kavramını doğru bilmeyen, tarih şuurundan yoksun ne kadar general var?”
Acaba bu sayı iki miydi? Sanmıyorum!
Unutmuş olanlara yazıdan bir hâfıza tazelemesi yapalım:
“Generaller önce bunlardan sorumlu tutulmalı. Millet nedir? Vatan nedir-neresidir? Milletin değerleri nedir? Vatan nasıl ayakta tutulur? Manevî vatan ne demektir? Osman Gazi 7 asır önce hangi rüyayı gördü? Yıldırım neden “yıldırım”dı? Fatih, İstanbul’u neden fethetti? Yavuz neden halifenin bulunduğu Mısır’ı ele geçirdi? Neden Şah İsmail’le savaştı? Endülüs’ten kaçanlara niye yardım edildi? Kanunî, Viyana’yı neden kuşattı? Hint Okyanusu’nda neden donanmamız vardı? Kafkasları savunmak için ne yaptık? Nasıl bir geri çekilme stratejisi takip ettik?”
Elbette bunlar iki general zımmında söyleniyor. Fakat “ikinize söylüyorum, hepiniz anlayın” makamında. Sonra da şöyle deniyor:
“Bunları bilmeyenler, resmi rütbesi ne olursa olsun, derhal tard edilmeli.
Hele ‘Yemen’i bilmeyen, Yemen türküsünü makamıyla hatasız ezbere okuyamayan üniformalılar… onların değil orduda, bu yurtta yeri yok!
Böyle generaller, düşmanı içerde aramanın, yani tepetaklak ehramın sonucudur. Türkiye’de tepetaklak ehramı İngiliz emperyalizmi oluşturdu. Osmanlı varisi gibi davranmayı onlar yasakladı. İngiliz mamulü misak-ı millî at gözlüklerini dayadılar. Bizimkiler âfiyetle yediler. Gerçekleri konuşmaktan korkmayalım: Türkiye Osmanlı’dan sonra bir tampon devlet olarak konumlandırıldı. Komünist âlemle kapitalist âlem arasında bir tampon… Bu tampon ülkede, bir tek savaşa izin vardı: İç savaş!”
Davaya 312 generalin darbe planlaması mucibince katılması belki de bazı gerçeklerin kolay anlaşılmasına sebep oldu. Bazan olaylar, yazılardan öğreticidir.
İsterdim ki, beni dava eden generaller, yazdıklarımı dikkatle okusunlar. Sonra da doğru olmayan şeyler varsa, onları söylesinler. Konuşalım, tartışalım…
Hakikat er geç tecelli eder.
Türkiye, iç savaş düzeninden çıkma yolunda epey merhale katetti. Ordumuz gerçek mevkiine ve mevziine yerleşmeye başladı. Bu kadar köklü bir yapının, hatalarını tashih ede ede doğruya ulaşmasından normal bir şey olamaz.
Bugün o normalliği yaşıyoruz.
Mezkur yazıda bu durum şöyle açıklanmıştı:
“Türkiye’de birileri halka karşı mücadele ederek yıllarca omuzlarını doldurdular. Onların gerçek düşman karşısında hiçbir güçleri olmaz, esameleri bile okunmaz. O yüzden giderek seslerini yükseltiyorlar. Çünkü bundan sonra irtica ile mücadele ederek general olunamayacak. Gerçekten general olunacaksa, bu dış düşmana karşı mücadele edebileceklerin hakkı olacak.”
Davanın açıldığı günlerde subaylar üniformalarıyla veya üniformasız halkın arasına karışıp camilerde namaz kılamıyorlardı. Bugün bayram. Öyle sanıyorum ki, Türkiye’nin her yerinde asker sivil vatandaşlarımız aynı safta namaza duruyor…
Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirindeki ruh bütün ülkede esiyor…
Bayramınız mübarek olsun aziz okuyucularım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.