Faruk Köse

Faruk Köse

“Sağlıklı Laiklik” de neyin nesi?

“Sağlıklı Laiklik” de neyin nesi?

Her ne kadar “rejim/sistem” ona dayanıyor, “kurumsal ve hukuksal yapı” ona göre biçimleniyor da olsa, “İslam inancına uygun bir hayat” ile, ondan da önce, İslam inancının temeli/esası olan “Kelime-i Tevhid” ile “Laiklik”in bir arada bulunamayacağı gerçeği gün gibi ortada. Birinin var olduğu yerde diğerinin hükmü geçmez, birinin egemen olduğu yerde diğerine hayat hakkı yoktur, biri hayata âmir ise diğerini hayattan uzaklaştırır.
Bunu, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, ABD’de katıldığı bir toplantıda söylediği sözler üzerine vurgulama gereği hissettim. Amerikan gazetelerinde yer alan “Türk Hükümetinin daha mezhepsel yaklaşım sergilediği ve seküler çizgiden uzaklaştığı” yönündeki haberlerin sorulması üzerine Babacan şu cevabı veriyor: “On yıllarca Türkiye’de laiklik anlayışı sağlıklı değildi. Daha Anglosakson bir laiklik anlayışına varmak istiyoruz.”

Böylece Devlet düzeninde “Laiklik’te ısrar” edileceğini vurgulayan Babacan’ın “Sağlıksız Laiklik” dediği “Fransız tipi Laiklik”; “Sağlıklı Laiklik”le de “Anglo-Sakson Tipi Laiklik”i kastediyor. Fransız Tipi Laiklik’ten Anglo-Sakson Tipi Laiklik’e geçilecekmiş.

Ancak Babacan’ın dediklerinin önemi yok aslında. Çünkü hem Laiklik’in “daha iyisi” diye bir şey yok, hem de zaten bizde hem Fransız tipi, hem de Anglo-Sakson tipi Laiklik bir arada uygulanıyor. Örneğin;

Anglo-Sakson tipi Laiklik’e göre, “din hususunda başvrulacak tek kaynak İncil’dir ve İncil’i herkes yorumlayabilir.” Bizde de önce Şeriat’ın delillerinden olan “İcma” ve “Kıyas” devre dışı bırakıldı, sonra İslam’ın ikinci ana kaynağı olan “Sünnet”ten uzaklaşıldı. Nihayet “tek dini kaynak Kur’an’dır” denildi. Kur’an mealini okuyan herkese İslam’a dair yorum yapma, meale göre bir hüküm çıkarma kapıları açıldı. İşte Anglo-Sakson tipi Laiklik, bizde “Kur’an’ın mesajını bozma” biçiminde uygulanıyor.

Anglo-Sakson tipi Laiklik’te, Allah katında Laik ile ruhban arasında hiçbir fark yoktur, Laikler de papazlık yapabilirler. Bizde de aynı. Mü’min ile kâfir, dindar ile dinsiz arasında hiçbir fark gözetilmiyor; Laik de, dindar da aynı haklara sahip ve aynı yasalara tâbî. İnancına bakılmaksızın herkes eşit sayılıyor; eşitliğin endekslendiği yasalar Laik’e dayanıyor.

Anglo-Sakson tipi Laiklik’e göre ayrı bir “Kilise hukuku” yoktur, Kilise de Laik yasalara tâbîdir. Bizde de Diyanet İşleri Başkanlığı bile “Laiklik ilkesi doğrultusunda” görev yapmak ve “Laik yasalara tâbî” olmak zorunda. Din de, dindar da Laklik’in izin verdiği kadar hayat hakkı bulabiliyor.
Anglo-Sakson tipi Laiklik’e göre “yeryüzündeki tek otorite” insan aklına dayanır; “İlahi Otorite”nin hiçbir hükmü ve geçerliliği yoktur. Bizde de böyle. Hayat “din işleri” ve “devlet işleri” diye ayrılmış, siyasi-idari, sosyal-kültürel, hukuki-adli, iktisadi, ahlaki, tedrisi vb. hususlar devlet işlerinden sayılıp dine bağlılıktan çıkarılmış, arta kalan “kafanın içi” ve “vicdanın derinlikleri” ise dine bırakılmış. Böylece “dünyevi otorite”, tıpkı Anglo-Sakson tipi Laiklik’te olduğu gibi tek otorite sayılmış.

Anglo-Sakson tipi Laiklik’te dini kurumlar “Papalık”tan ayrılıp bağımsızlığını kazanmıştır. Bizde de “Hilafet” kaldırılarak toplum ve dini hayat “Ümmet birliği”nden ayrıldı, ümmetin diğer toplumlarıyla irtibatı, işbirliği koparıldı; “T.C.’ye özgü din ve dindar tipi” üretildi.

Anglo-Sakson tipi Laiklik’te devlet başkanı aynı zamanda Kilise’nin de başı. Bizdeki Laiklik’te Diyanet İşleri Başkanı genel idare içinde bulunur ve Başkanını Laik devlet atar. Ayrıca Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı vardır. Böylece, Anglo-Sakson tipi Laiklik’teki “devletin dini kontrol etmesi, devlete bağlı din” uygulaması, bizde de var.

Anglo-Sakson tipi Laiklik’te tüm devlet görevlilerine Laik devlete bağlılık yemini ettirilir. Devlet Başkanının Kilisenin de başı olduğunu kabul ve beyan etmek zorunludur. Bizde de aynıdır; imamlar, vaizler ve Diyanet İşleri Başkanı dahil, her devlet görevlisi “Laiklik’e bağlı kalacağına dair yemin etmek” zorundadır.

Anglo-Sakson tipi Laiklik’te ruhbana ait mallara el konulup devletin kontrolündeki derneklere devredilmiştir. Bizde de aynısı yapılmış, dini vakıflar, camiler, mescitler, külliyeler, türbeler, tekke ve zaviyeler, hatta mezarlıklar ve hayrat sular bile el konulup kamu kurumlarına devredilmiş veya özel kişilere satılmıştır.

İşte Babacan’ın “sağlıklı Laiklik”i böyle bir şey. Yani dindarlara biraz daha mülayim davranmaktan öte, Fransız tipi “sağlıksız Laiklik”ten pek bir farkı yok. Eğer bir fark olacaksa, Anglo-Sakson tipi Laiklik kalıp Fransız tipi Laiklik’ten vazgeçildiğinde, T.C.’nin Fransız tipi Laiklik’ten aldığı -örneğin- şu uygulamalar değişmeli değil mi?

Din/İslam hapsedildiği vicdanlardan çıkarılıp hayatı düzenleyebilecek, dünyevi işlere bakanlar dine bağlı olup dinden esinlenebilecek mi?
Hilafet tekrar kurulup Ümmet birliği sağlanabilecek mi?

Tevhid-i Tedrisat Kanunu kaldırılıp Medreseler açılabilecek mi?

Laik hukuk, yerini Şeriat hukukuna bırakacak mı? Hiç değilse herkese inancının gereğine uygun bir hukuk uygulanabilecek mi? Şeriat mahkemeleri de açılacak mı?

Bunlar olmayacaksa, benim için Laiklik’in “sağlıklısı” diye bir şey de yok demektir. Siz en iyisi sonuç cümlesi olarak giriş paragrafını bir kez daha okuyun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi