Siyaset-i Şeriyye’nin umdeleri
İslâm, idare sistemini küfrî kanunlara ve kâfir idarecilere bırakmayan bir dindir. “İslâm; ahiret saadetinin olduğu kadar, dünya huzur ve asayişinin, ferdi ve içtimai, beşeri, evrensel, iktisadi, ticari, askeri, terbiyevi, ilmi ve kültürel.... ahkâma sahip, gediksiz, eksiksiz, kusursuz bir sistemdir. Hayattan kopmuş, dünyayla, çevreyle, insanlarla, beşeri faaliyetlerle ilgiyi kesmiş bir manastır dini değil; aksine: Hayata, insana, cemiyete, devlete, beynelminel’e yönelmiş, onlar arasındaki münasebetleri, tanzime yönelmiş aktif ve dinamik bir nizamdır; tüm hayatı, Allah’ın istediği tarzda yaşama biçimidir; yüce ve asil ilahi yoldur.” (İslâm Dergisi, Aralık/ 1987) İslâm dini, siyasetsiz bir din değildir. “Dinimiz İslâmdır“ diyenlerin siyasetsiz gün geçirmeleri, yanlış din tasavvuruna saplanmış olmalarındandır. Biz Müslümanlar bütün zamanlarda ve zeminlerde dinimizi siyasetimizden değil, siyasetimizi dinimizden alırız. Müslüman insan için siyasetin menbaı, dinullah’tır. Siyaseti dinden almak yerine, dini siyasetten almaya kalkışanlar, dinsiz kalmaya karar verenlerdir.
İslâm’da şeriat ve siyaset ayrılmazlığı esastır. Siyaset, şeriatullah ile mukayyed olan şerefli bir ilim, mübarek bir meslektir. Siyaset; Allah’ın gönderdiği, Rasûlüllah (sav)’in tebliğ ettiği şeriat-ı garra’ya kesintisiz, tenkidsiz tabi olup fiilen onunla idare olunma hassasiyetidir. Hayatı şeriatullah dâhilinde tutma hassasiyeti, siyaset-i şeriyyenin ta kendisidir. Bu siyasetin vazgeçilemez umdeleri vardır. Siyaset-i şeriyyenin umdeleri, Allah’ın kitabında ortaya konulmuştur. Rabbimiz buyuruyor:
“Şüphesiz ki Allah size emânetleri ehil (ve erbâb) ına vermenizi, insanlar arasında hükmetdiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emrediyor. Allah bununla size, gerçek, ne güzel öğüd veriyor! Şüphe yok ki Allah (sözlerinizi, hükümlerinizi) hakkıyla işitici, (bütün yaptıklarınızı) hakkıyla görücüdür.” (Nisa Sûresi/ 58)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasûlüne taat edin ve sizden olan ülülemre de. Eğer Allah’a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa Sûresi/ 59
İslâm uleması tarafından bu ayetlere “Ayatü’l umera” denilmiştir. Yani bu ayetler meşru idare sistemini tanzim eden, idarecilerini vasıflarını ve vazifelerini ortaya koyan ayetlerdir. Bu ayetlerde siyaset-i şeriyyenin umdeleri ortaya konulmuştur. Siyaset-i şeriyye için asla vazgeçilmeyen, değişmez ve değiştirilemez umdeler başlıca şunlardır:
Allah’ın emrine bağlı kalmak Emaneti Ehline vermek Adaletle hükmetmek Bizden olan, Allah ve Rasûlüne itaat eden Ulu’l emr’e itaat etmek
Her hangi bir hususta ihtilaf edilmesi halinde o ihtilafı Allah’a ve Rasûlü’ne (Kur’an ve Sünnete götürmek)
İşte bunlar siyaset-i şeriyye binasının temel sütunlarıdır. Bunlardan herhangi birisi giderse veya zarar görürse siyaset-i şeriyye binası çöker. Genelde dünyada, özelde Müslümanların toplumunda siyaset-i şeriyye binası çökerse otomatikman günümüzde olduğu gibi adaletin yerini vahşet alır. Topluma ulema yerine ukala örneklik ve önderlik etmeye başlar.
İslâm dininin yegâne amir kabul edilmediği bir sistemde hangi tatbikat adalet vasfına haiz olabilir? İslâm amir değilse, icraatların İslâm’a uygunluk arzetme mecburiyeti yoksa bütün tatbikatlar zulümden ibarettir.
Siyaset; mücadele meydanından kaçma değil, yolları tıkanmışların yolunu açma sanatıdır. Başkasının kazancı üzerinden kazanabilen küçük esnaf durumuna düşmek istemiyorsak politikayı bırakıp siyaset-i şeriyyeye sarılmalıyız. Politikayı bırakmak, paranın ilahlaştırıldığı bir dönemde hayatın en önemli alanı için dinimizin söyleyecek bir sözünün olmadığı anlamına gelmez. Böyle bir şey, İslâm dinine karşı bir cinayet olur. Siyaset-i şeriyye; beşikten mezara kadar hayatın her alanı için dinimizin söylenecek sözünü söylemek, emredilecek emrini emretmek ve nehyedilecek nehyini nehyetmektir.
Dinden seçmeler yaparak kendilerini seçkinlerden görenler, Müslümanlık sınavında sınıfı geçmeyenlerdir. Dinden seçme yapmak, dini bütünüyle anlamayı ve yaşamayı imkânsız kılar. İslâm’ın doğru anlaşılması ve tam yaşanması, ancak bütün hükümlerinin kendi koyduğu kurallar ve kendisine teslim olmuş kendisinden olan idarecilerle mümkündür.
İslâm’ın Allah’ın muradına göre tam yaşanabilmesi, İslâm’ın devleti ve Müslümanların halifesinin teminatıyla gerçekleşebilir.
Ümmet-i Muhammed’e baş olmak için vatandaş olmayı yeterli görenler, dinullah ile işi kalmamış, din dışı kalanlardır. Ümmet-i Muhammed, Hz. Muhammed (sav)’in sünnetinin ve siretinin yansımasıdır. Hz. Muhammed (sav), Mekke şirk devletini kabul etmedi, kendisine boyun eğmedi.
Mekke’den hicret edip Medine’de Allah’ın hükmüne ve hâkimiyetine dayalı devletini kurdu. Dolayısıyla yeryüzünde Allah’ın hükmüne ve hâkimiyetine dayanan devleti kurmak ve ahkâm-ı şeriyye ile sevkü idare etmek, ümmet-i Muhammed’in vazgeçilemez en önemli vasfıdır. Ümmet-i Muhammed’in bu vasfı, siyaset-i şeriyye’ye sarılmayı zorunlu kılmaktadır.
Siyaset-i şeriyye, miras-ı enbiya’dandır. “Siyaset, Peygamberlerin insanlara öğrettikleri ilimlerin başında gelen bir ilimdir. “(Kitâbu’l Esmâ ve’s sıfât (İmam-ı Beyhakî) Sh: 281, Beyrut/ Daru’t Turâsi’l Arabi) Bütün peygamberler, kendilerini, ailelerini ve kavimlerini Allah’ın inzal ettiği hükümlerle idare etmişlerdir. İnsanları hidayete ve hayra ulaştırmanın, onları fesaddan kurtarabilmenin tek çaresi, tıpkı Allahû Teâla tarafından gönderilmiş olan Nebiler, Rasûller gibi ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde Allah’ın inzal ettiği hükümlerle idare etmek ve idare olunmaya razı olmaktır.
Allah’ın şeriatiyle mukayyed olan siyasetin temel hedefi, insanların dünyevî ve uhrevî saadetlerine vesile olmaktır. Dolayısıyla siyaset-i şeriyye; sırf Allahû Teâla’nın son kitabı olan Kur’an ile idare olunma hesabına iktidarı elde etme, iktidar imkânlarını şeriatullah’a göre değerlendirme ve meşru iktidarın teşekkülü için faaliyette bulunmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.