Çok Şükür, "Fatih" Reyting Kurbanı Oldu
Fetih 1453 filmini eksiklerine ve yanlışlarına rağmen çok beğenmişdim. Sinema çıkışında gençleri inceleyib ne düşündüklerini sorunca da çok rahatlamışdım. Açıkçası bol tekbirli ve şehadetli bir filmi "gerici" bulmalarından korkmuşdum. Hayır, hepsinin gözleri parlıyordu. Okul kitaplarının zihinlerine yerleştiremediği bir cesur yürekleri vardı artık.
Başlangıcındaki Medine ve müjdeli Hadis-i Şerif; arkasından Edirne'de Mehemmed Han'ın tevellüdü ve Fetih Suresi çok tesirliydi.
Film boyunca, Fatih Sultan Mehmed Han'ın üstün bir komutan, devlet adamı, alim ve sanatkar olduğu ustaca verilmişdi. Mesela, Bizans'tan gelen mektubu direk okuyup anlaması, Avni mahlası ile şiir yazması, şehzade Orhan ile ilgili tutumu vs. Devletin bekası, cihan devleti ifadeleri arasında bir "kızıl elma" fısıltısı duyar gibi oldum. "Eyvallah" dedim. (Ergenekoncuların kızıl elması ile karıştırmayın lütfen)
En çok tesirinde kaldığım sahneler ise Fatih'in surlar önünde Konstantin'e verdiği cevab, Akşemseddin - Fatih konuşması, lağımcılar ve Hasan'ın burçlara sancağı dikmesiydi. Bu sahnelerin gençlerin aklında kalmış olması bile yeter.
Neden derseniz,
Surlar önünde (aslen böyle bir şey yok) Mehemmed Han Konstantin'e net bir cevap veriyor. "Biz Kuran'ın hükmüne uyduk". "Sen kim, ben kim" diyor Fatih. "Kur'an aşkına, Peygamber hürmetine surların önüne geldik."
Film boyunca Akşemseddin'in olmayıp sona doğru belirmesi eleştirildi. Filme girişinin zayıf kaldığı söyleniyor. Bana göre, bir geliyor pir geliyor. Herkesin huzurunda çekindiği Hünkar'a "Mehmed" diye hitab ediyor. Hünkar, "Ak şeyhim" diye ayağa kalkıyor. Osman Gazi-Şeyh Edebalı'dan beri süregelen, manevi liderin emrindeki siyasi lider geleneği çok iyi vurgulanmış. Madde aciz kalınca imdada yetişen maneviyat...
Top döküm sahneleri tam anlamıyla maddenin mana ile yoğrulması idi.
Lağımcıların şehadeti, 1499'da Burak Reis'in leventleri ile beraber şehid oluşunu hatırlattı. Düşman gemileri arasında kalınca, gemisini havaya uçurup haçlılara da zarar vermesini hatırlayıp ağladım.
İster Ulubatlı Hasan olsun ister Boyabatlı Hasan, burçlara sancağı dikişi beni ağlatdı.
Eksik ve hatalarla ilgilenmedim. Bizim de bir fetih filmimiz var artık diye çok sevindim. Malazgird'in Miryakefalon'un Çaldıranın Mohaçın filminin yapılacağından ümitlendim. Değilmi ki tüm servetini tarihi filme yatıran bir yönetmen çıkmışdı.
Bazı sahneler bu filme yakışmadı diyenlere imamın fıkrasını hatırlatalım. "Ben camiye soktum. Sen ayakkabılarını çıkarttır."
Siz en mükemmelinin yapılmasını beklerken elin oğlu Yüzüklerin Efendisi ile zihinleri iğfal eder; Gezi eylemlerinde duvarlara "Zulüm 1453'de başladı" yazdırır; sizde aval aval bu filmi seyredersiniz.
Fatih hakkında, daha vahim subliminal bir oyuna Batman filminde rastladım. Ne alaka derseniz Batman yazımı bekleyin.
Muhibbi'ye muhabbetimden dolayı Muhteşem Yüzyıl'ı hiç seyretmedim. Dizi hakkında okuduğum ve dinlediğim şeylere esef etdim durdum.
Fatih dizisinin başlayacağını öğrendiğimde ise çok üzüldüm. O kadar masrafla ve eziyetle yapılan Fetih 1453'de boşa gitmiş olacakdı üstelik. Kanal D'nin eline düşen bir padişahın ne hale geleceği malum. Fatih'i de hiç seyretmedim. Tutmadığını, seyredilmediğini okuyunca çok rahatladım.
Reyting kurbanı olmasıyla ilgili olarak çeşitli sebeblerden bahsediliyor. Doğru olabilir. Benim de kendime göre bir sebebim var. Muhteşem Yüzyıl'ın reyting rekoru kırmasının sebebleri malum. Ancak, entrika ve aganigi merakı ne kadar çok olursa olsun, bu millet, Peygamber müjdesine mazhar olmuş bir padişahın, Kanuni'nin durumuna düşmesinden hoşlanmaz. Nitekim hoşlanmadı da...
Gişe rekoru kıran bir film, dizi versiyonunda reyting kurbanı oldu.
Oh be! Demek ki oluyormuş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.