Şeytan, Bazen Tevazu Elbisesi Giydirerek Yoldan Çıkarır!
Dershane kavgası hız kesmeden sürüyor, hatta “Hattı ateşe vermek yetmez, sath-ı ateşe vermek daha evladır!” mantığınca kavga tüm vatan sathına yayılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı temsilcilerinin illerde yaptıkları istişare toplantıları “Siz bize istediklerimizi vermeye değil, Ankara’dan size söylenenleri bize kabul ettirmeye gelmişiniz” diyerek toplu olarak salonları terk ediyorlar. Bu nifak hareketini de cemaat örgütlüyor, çünkü ellerinde medya gücü var ve bu güç, Mısır’da Sisi adlı Firavun’un darbe yapıp, binlerce Müslüman kardeşimizi meydanlarda hunharca katlettiği zaman bile bu kadar etkili olarak kullanılmamıştı. Demek ki eldeki medya gücü böylesine ölümüne, fedakarca kullanılabilirmiş, yeter ki ucunda rant olsun!
Samanyolu Yayın Grubu açıklama yapıyor ve medya olarak yaptıkları bu hesapsız-kitapsız saldırıya kılıf uyduruyor, ne kadar masum olduklarına insanları inandırmaya uğraşıyor. Bu arada kimlerden medet umuyorlar bir görseniz şaşarsınız. Bugüne kadar üniversitelerde ikna odaları kurarak başörtülü öğrencilerimize kan kusturan dişi bir Firavun bile onların dershane savaşında iktidara karşı cephane tedarik ettiği için baştacı edilip, her saat başı haber olarak veriliyor.
Üstelik o firavunun “Fethullahçılar ülkeyi ele geçiriyorlar, bunların nefeslerini kesmek lazım” mealindeki sözleri hafızalarımızda capcanlı yaşarken... Ne çabuk dost oldular da ahretlik kardeşine kurşun sıkıyorlar. Konuşurken bir de “Kıtmir” edebiyatı yapmıyorlar mı şaşıp kalıyorum.
Şüphesiz şeytan hepimize başka başka kılıklarda geliyor. Şeytan, kalbindeki iman kapısını kıramadığı bazı Müslümanlara da tevazu elbisesi giydirerek yoldan çıkarıyor. Adam kibir denizinde boğuluyor da aynaya baktığında üzerinde tevazu elbisesi görüyor. Şeytanın her türlü tuzağından Allah’a sığınırım.
İş iki inanan tarafı birbirine düşürmek olunca CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu bile dershaneler konusunda bülbül gibi ötmeye başlamış. Samanyolu Televizyonuna postu seren ve sık sık saatlerce söyleşileri yayınlanan Kılıçdaroğlu, neredeyse Pensilvanya’ya gidip Fethullah Hoca’ya biat edecek. Tıpkı Rahşan Ecevit gibi konuşmaya başlayacak hazret:
- Muhterem Hocam, Türkiye’de din elden gidiyor acele bu iktidarın devrilmesi lazım.
Yahu çoktandır Aziz Nesin gibi bir ateiste hasret kaldık. Samimi idi davasında. Kılıçdaroğlu ve aveneleri gibi rüzgar gülü değildi, eğilmez bükülmezdi. Eminim Samanyolu Televizyonu dershaneler konusunda ondan fikir sorsa.
- Ben sizin bu ülke için zararlı olduğunuza inanıyorum, sizinle aynı fotoğrafta yer almayı kendimi inkar olarak görüyorum derdi.
Samanyolu, daha ne kadar kenarda köşede unutulmuş, vaktiyle de kendilerini “Fethullahçılar” diye aşağılamış adam varsa kucaklıyor, yeter ki dershaneler konusunda işlerine gelen bir şeyler söylesin.
Bir gün Doğu Perinçek’in Silivri’den Samanyolu’na gönderdiği “Derhanelerin bu memlekete ne kadar gerekli olduğunu” belirten bir mektubu yayınlanırsa sakın şaşırmayın. Bir de Emine Şenlikoğlu ve Cübbeli Ahmet Hoca gibi işin anhasını-minhasını bilmeden konuşanlar var ki evlere şenlik!
Emine Hanım, sosyal medyada “Elimden gelse Başbakan Erdoğan karşısında ağlar ve ‘Dershaneleri kapatmayın’ diye yalvarırdım” demiş.
Her saat başı 8 yaşında bir kız çocuğunu ağlatarak, onun gözyaşını yayınlayarak istismar eden cemaat bugün samimi, yüreğini yaptığı işe koymuş bir Emine Şenlikoğlu’nun gözyaşlarına sığınıyor, resmen ayıp? Emine Hanım, senin gözyaşların bizim için çok kıymetlidir, her yerde akıtma, sen başörtülü kızlarımız için can hıraç bir şekilde mücadele verirken, o gün “Başörtü Füruattır” diyenler sana mikrofon uzatmıyorlardı. Bugün, seni ciddiye alıp, her saat sözlerini yayınlıyorlar. İyi niyetlerle onlara uzattığın çekiç ve çividen, Erdoğan’a tabut çakmaya hazırlanıyorlar! Bunu hangi kardeşlik hukuku ile izah edebilecekesiniz?
Cemaat öyle bir noktaya geldi ki, Samanyolu kanalında şöyle bir yayına şahit olursanız şaşırmayın:
- Ulu Önder Atatürk bugün yaşasa dershaneleri kapatmaz, bilakis her mahallede dershane açardı.
Cemaatin bütün medya gücü ile 15 gündür yaptığı ölümüne yayına bakınca insan ister istemez şu soruyu soruyor:
- Bu cemaat, bu hizmet hareketi iyi işler yapıyor şüphesiz. Ama diğer bazı cemaatler gibi dershaneleri olmadan bir hizmet yürütselerdi ve böyle bir ortamda hükümet dershanelere karşı “Ya özel okul, ya açık lise” tercihini önlerine koysa idi bu hareketi yürütenler aynı şekilde onların yanında olacaklar mıydı? Asla olmayacaklardı, tıpkı bir zamanların Cem Uzan’ı gibi ellerindeki medya gücünü iktidara karşı nükleer bir bomba gibi kullanmayı deniyorlar. Bu çok tehlikeli bir sonuç alma taktiğidir. İnsanlara gösterilen aldatıcı bir noktada dershaneye gidenlerin sonunda mutlaka istedikleri bir üniversiteye girdikleri hissidir. Yıllarca dershaneye gidip de hiçbir yere giremeyen onbinlerce lise mezunu gencimiz vardır.
Bilhassa son 15 günde yaşananlara bakınca yüreğimiz kanıyor şüphesiz. Keşke iktidar da daha politik davranıp, bir başka formülle bu işten en az zararla çıkmayı becerebilse idi. Mesela okullarda, ellerindeki hazır binaları değerlendirerek çok kaliteli bir dershanecilik modeli geliştirebilseydi. Bugün de bunu yapacaklarını söylüyorlar, ama okullardaki mevcut hocalarla o hocaların ve okulların zaten yeterli olmaması özel dershaneleri doğuruyor. Dışarıdan daha profesyonel öğrencilere test tekniğini ve sınav kazanmanın inceliklerini öğretecek profesyonel dershaneciler transfer edilerek özel dershanelerin karşısına onlara kalite açısından da rakip olabilecek bir modelle çıkabilse idi. Bu rekabette devlet şüphesiz maliyet açısından ve öğrenci temini açısından daha avantajlı olacağı için gayesine ulaşabilirdi. Bugün gelinen noktada işin bir çözümsüzlük sokağına girdiğini görmek de bizi üzüyor.
Başbakan Erdoğan bugün geldiğimiz noktayı değerlendirirken diyor ki:
- Tuzakların üstünde bir tuzak, hesapların üzerinde bir hesap vardır. Biz iyi niyetli olduğumuz müddetçe önce Allah’ın sonra milletin hesabı her hesaba galebe çalacaktır. Başladığımız her işe dua ile başladık ve bitiriyoruz.”
İşte burası sözün bittiği yer...