“Siyasete bulaşmak” ve “Laik Din” anlayışı
Çok “acaip şeyler” oluyor. “Sütten ağzı yanma”nın getirdiği “hatalı sonuç”tan mıdır, yoksa “pazarlanan özel bir kampanya”ya farkında olmadan kapılmaktan mıdır nedir; esasında “İslam anlayışı”na zarar verecek, gün gelip müslümanlar olarak ayağımıza dolanacak bir çağrı yapılıyor; “cemaatler siyasete bulaşmasın” deniliyor.
Garibime giden, beni dehşete düşüren, çağrıyı “ilahiyatçılar”ın ve “akademisyenler”in yapması. Nitekim bizim gazetenin haberini okumuşsunuzdur. Yeni Akit’e konuşan ilahiyatçılar ve akademisyenler, cemaatlerin “siyasete bulaşma”sına dair, “İslami anlayışa zarar verir, cemaatler siyasetten el etek çekmeli” demişler.
Buradan çıkan sonuç şu: “Siyasetle ilgilenmek İslami anlayıştan değildir; İslam ayrı, siyaset ayrı bir şeydir.” Ancak bunun üreteceği nihai sonuç, “Laik din anlayışı”ndan başkası değildir.
Bu, “İslam” ile “siyaset”i, “din işleri” ile “devlet işleri”ni birbirinden ayırmayı esas alan “Laiklik”in, farkında olmadan “kabul”ü gibi bir mana taşıyor. “Bireysel ve toplumsal hafıza”ya bunu kazıyor; böyle bir “din/İslam algısı”nın normalleşmesine sebep olacak “hatalı/sakıncalı mahiyet” arzediyor.
Bunu, “ilahiyatçılar”ın kullandığı bazı cümlelere baktığımızda anlayabiliyoruz.
İddia: “İslam’da ferdilik yoktur, genellik vardır. Yapılan işlerde bütün müslümanların hayrı ön plânda tutulmalıdır.”
Bu cümle ilk bakışta doğru görünse de, “cemaatler siyasete bulaşmasın” çağrısı kapsamında söylenmesi, “müslümanın siyaset yapması”nın, “İslami siyaset”in, “dinin siyasi esaslarının takip edilmesi”nin “müslümanların hayrına olmadığı” kanaatini oluşturuyor. Bu, “Laik din anlayışı”na kapı aralamak değil mi?
İddia: “İnsanların inançları, ibadetleri ve dini yaşantıları sebebiyle kendileri için bir sığınak, amelce bir kurtuluş yolu olarak gördükleri cemaat yapılanmasının bir siyasi ağırlığa yanaşması veya siyasette ben de varım demesi cemaat adına son derece yanlıştır.”
Burada “bir siyasi ağırlığa yanaşması” ifadesinin, “bir siyasi partiye angaje olma”sı anlamında kullanıldığını varsayarsak, itirazımız yok. Ancak, “İslami manada cemaat”in, “siyasette ben de varım” demesi niçin yanlış olsun? İslam’da “siyaset”le “inanç”, “devlet”le “ibadet” birbirinden ayrı mı ki, “İslami cemaat” siyasette varlık göstermesin? Bu cümlede sözü edilen “dini yaşantı”, acaba “devlet işleri”nden, “siyaset”ten, “hukuk”tan, “iktisadi faaliyetler”den ve benzeri “dünyevi işler”den ayrı ve uzak mı ki, cemaat mensuplarına “inanç ve amel”ini siyasetten ayırması öneriliyor? “Müslümanın dini yaşantısı”, aynı zamanda “siyasi yaşantı”sı da demek değil mi? Bu, “Laik din anlayışı”na kapı aralamak olmaz mı?
İddia: “Cemaat gibi nezih ve samimiyet dolu bir yapının içerisine siyasetin girmesini doğru bulmuyorum. Bu hem cemaate zarar veriyor, hem de o cemaatin inanç sistemine...”
“Siyasi emel” taşımayan, “Devlete talip” olmayan bir cemaat, “hayatı bütünüyle kuşatan/düzenleyen İslam”a dair “nezih ve samimi” bir yapı arzedebilir mi? “Siyaset”in ve “devlet”in de “İslami inanç sistemi”yle biçimlendirilmesi gerekmez mi? Müslümanı siyasetten uzak tutmak, “Laik din anlayışı”na kapı aralamak olmaz mı?
İddia: “Cemaatlere düşen siyasetle iç içe olmak, müdahale etmek değil, siyasete hayırlı yol göstermektir.” “Siz hayrı ve doğruyu irşat eden insanlar olursanız....”
“İslam’a göre” yapılmayan, İslam’ın belirlemediği, “meşruiyetini, rotasını ve niteliklerini İslam’dan almayan siyaset”in “hayırlı yol” olması mümkün mü? İslam dışında hayırlı bir yol mu var? İslam’ı hayata hakim kılma iddiası yoksa, böyle bir yapının İslami manada cemaat olması mümkün mü? “İslami cemaat”in “siyasete müdahale” etmesi, biçimlendirip yönetmeye/yönlendirmeye çalışması en tabiî ve doğru strateji olmaz mı? “İslam’ın siyaseti”ni takip etmeden, ya da “siyaseti İslam’a dönüştürme”ye çalışmadan insanları “hayra ve doğruya irşat” mümkün olabilir mi? Buna karşı çıkmak, “Laik din anlayışı”na kapı aralamak olmaz mı?
İddia: “Cemaatler örnek olacak güzel davranışlar sergilerlerse, güzel çığırlar açarlarsa, o çığırdan giren her insanın hayrından pay alırlar.” “Cemaatler toplumun manevi dinamikleridir. Buhrandan hidayete dönüştürme yuvalarıdır.”
Bunlar “cemaatler siyasete bulaşmasın” çağrısı kapsamında söylendiğinde son derece sakıncalı değil mi? Cemaatler niçin siyasette de “İslami örneklik”i göstermesin, “siyasi konular”da da “buhrandan hidayete dönüştürme”ye örneklik ve önderlik etmesin? “İslami olmayan güzel bir çığır” mı var? İslami cemaatleri toplumun “maddi işler”inden uzak tutan, sadece “manevi işler”e yönlendiren bir çağrı, “Laik din anlayışı”na kapı aralamak değil mi?
İddia: “İlim ehli... insanların siyasetten uzak durmaları gerekir. Siyaseti zaten siyasetçiler yapıyor.”
Bu, bir tür “Laik Din Adamı” tiplemesi değil mi? “İlim adamı”nın siyaseti bilmemesi, “siyaseti İslami ilimlere göre tanımlama”ması İslam’a uygun mu? Siyaset yapanların illâ da “ilimsiz” mi olmaları gerekiyor? Bu öneri “hangi İslam”a uygun? “Siyaseti siyasetçilere bırakmak”, İslam ile siyaseti birbirinden ayırıp “Laik din anlayışı”na kapı aralamak anlamına gelmez mi?
Bir “müslüman” olarak bu iddiaları kabul edemem. Cemaatler siyasetten elini eteğini çekmemeli; bilâkis “İslami siyasete dair doğru örneklik”i tanımlayıp icra etmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.