BDP’nin çözümünde ayrışma ve İslam düşmanlığı
İnsanları “ırki ve kültürel farklılıkları”ndan ötürü “ayrım”a tâbî tutan, “temel hak ve özgürlükler”ini kısıtlayan rejimi onaylayamayız. Ancak sorunların “ayrışıp parçalanmak”la değil, “rejimi değiştirip birlik ve beraberliğin yol ve yordamlarını geliştirmek”le çözülebileceğini gözardı etmemek gerekir.
Ülkemizin en önemli sorunlarından olan “Kürt sorunu”nun, ya da “etnik ayrışmacılığa dayalı terör sorunu”nun, esasında, “ana sorun” olan “rejim sorunu”nun ürettiği bir “sonuç”tan ibaret olduğu malûm.
Bu hakikat kabul edildiğinde, “çözüm”le sonuçlanacak bir “süreç”in esasının “rejimin tümüyle değiştirilmesi” olduğu sonucuna ulaşılır. Hal böyle olunca, “çözüm önerileri”nin niteliği daha bir önem taşır.
Her ne kadar kamuoyunun dikkatleri uzun süredir “dershaneler” üzerinden yürütülen “Ak Parti – Gülen Cemaati çatışması”na odaklanmışsa da, birinci ve en önemli sorunumuz “rejim sorunu” olmaya devam ediyor; bunun doğrudan sonucu olarak “Kürtçü ayrışma”nın geldiği noktanın, “Parti-Cemaat çatışması”nın etrafa yaydığı toz-duman arasında ihmal edilmemesi, önemle üzerinde durulması gerekiyor.
İşte bu kapsamda, “PKK Terör Örgütü’nün Politik Uzantısı BDP”nin geçen hafta açıkladığı 32 maddelik “Çözüm Raporu”ndaki bazı hususlara, kısa yorumlarla birlikte dikkat çekmek istiyorum.
“Kürtçü Ayrışma”nın politik figürü olan BDP, raporuna yazdığı maddelerin “sırasıyla” yapılmasını istiyor. Yani birinci adım atılacak, sonra ikincisi atılacak... Bu önemli; çünkü bu yaklaşım, “çözüm” için “esnek davranılmayacağı”nı, her istedikleri verilmezse çatışmanın süreceğini gösteriyor; bu haliyle Terör Örgütü’nün fiili Başkanı Bayık’ın tehditleri ile örtüşüyor.
Bir diğer önemli husus, her ne kadar PKK-BDP’nin önerileri arasında “demokratik özerklik” talebi “terim” olarak bulunmuyorsa da, “merkezi otoritenin yetkilerinin kısıtlandığı idari reform” talebi, aslında “demokratik özerklik”in başka şekilde ifade edilmesidir. Nitekim önerilerdeki “demokratik ulus”, “demokratik vatan”, “demokratik cumhuriyet”, “demokratik özerklik” gibi terimlerin “tartışmaya açılması” talebi, “demokratik özerklik”ten vazgeçilmediğini, kamuoyunun tepkisini çeken bu terimin dolaylı olarak ifade edildiğini gösteriyor.
Teröristbaşı Öcalan’a ve diğer terör suçlularına “siyaset yapma hakkı” kapsamında, Öcalan’ın İmralı’yı adeta “Kürt Ayrışmacılığının Yönetim Üssü” olarak kullanabilmesi öneriliyor. PKK’nın “paralel devlet yapılanması KCK” tamamen meşru kabul edilerek, dilediği gibi çalışabilmesi isteniyor.
Akabinde, “silahlı teröristler”in “siyasal yaşam”a dahil edilmesi için yasal düzenleme öneriliyor. Bunun için de, “üçüncü bir gözlemci göz” adı altında başka bir ülkenin doğrudan müdahil olmasının zemini oluşturulsun isteniyor. Avrupa’da ve terörist kamplarında bulunan “terör suçluları”nın ve “Kürt ayrışmacıları”nın dönüşü talep ediliyor.
Sonra yasal düzenlemeler sıralanıyor. Buna göre, artık “terörle mücadele” edilmeyecek. “Örgüt üyeliği” suç sayılmayacak. Terör suçluları “hasta” denilerek serbest bırakılacak. Her türlü “ayrışmacı gösteri ve eylem” yasal olacak. PKK teröristleri, “siyasi tutsak” kabulüyle tahliye edilecek. “Koruculuk” kaldırılarak “PKK teröristleri”ne karşı “kırsalda direnecek güç” bırakılmayacak. “Polisin her türlü yetkileri” sınırlandırılarak “ayrışmacı teröristlerin eylemleri”ne karşı müdahaleden yoksun bırakılacak. “Toplu mezarlar” bahanesiyle mesele “BM müdahalesi”ne açık hale getirilecek. “Ordu” ve “Emniyet”te “kurumsal reform” yapılarak teröristlere ve ayrışmacı faaliyetlere müdahele etmeyecek bir mekanizma kurulacak.
Suriye’deki Kürt Yönetimi tanınacak. Sınır geçişlerindeki denetimler kaldırılacak. Böylece “Büyük Kürdistan”ın önündeki engeller aşılacak.
TBMM Teröristbaşı ile muhatap olacak. Meclis’te, Teröristbaşı’nın istediği komisyonlar (mesela “Misak-ı Milli Komisyonu”) kurulacak.
Kürtçe ve diğer dillerdeki tüm coğrafi yer isimlerinin iadesiyle “ayrışmanın kavramsal altyapısı”, “resmi dil birliği” olmaksızın “kamusal alanda anadilde hizmet” verilerek, “ayrışmanın lisani altyapısı” tamamlanacak.
Savunma üssü “Kalekollar”ın, “Hidroelektrik Santralleri”nin ve “güvenlik barajları”nın yapımı durdurularak, bölge savunmasız ve kalkınmadan yoksun bırakılacak, böylece “Kürtçü ayrışma” hızlandırılacak.
Bütün bu önerilerin üzerine, “müslüman Kürt halkının inançlarını hiçe sayan bir yaklaşım” da “çözüm için şart” koşuluyor: Eğitim müfredatındaki “din dersleri”nin bile “bilimsel, Laik, çoğulcu, özerk, demokratik, evrensel ve anadilde” olması...
Yani, “Laik Din Dersleri”nin çözüm için şart koşulmasıyla, “çözüm zorunluluğu” üzerinden “İslam düşmanlığı”nın yasal ve idari mekanizmaya egemen kılması garantiye alınmak isteniyor.
PKK-BDP’nin önerisinden sonra TBMM’ye sunulan “demokratikleşme paketi”yle başta Teröristbaşı olmak üzere hapisteki ve dağdan inecek teröristler için siyaset yapma yolunun açılıyor olması üzerine sormak gerekiyor; nereye gidiyoruz?
Sorunun çözümü için rejim değiştirilmeli de, bu, “müslüman Kürt halkı”nı “İslam düşmanlığı” ile yeni bir otoriteye itaate mecbur kılma ve ülkeyi bölecek “Kürtçü ayrışma” şeklinde olmamalı, değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.