Bangladeş’te esen Şubat rüzgarları
Bangladeş’te İslâm’ı azaltma operasyonunun bir parçası olarak Cemaat-i İslami Genel Sekreter Yardımcısı Abdülkadir Molla idam edildi. Rabbim şehadetini kabul etsin. Şehit Molla’nın da dediği gibi, “Son hükmü Allah verecektir”, zalimler bunu inkâr etse de.
Bangladeş’te, 2010 yılında bizdeki 28 Şubat sürecine benzer bir süreci başlattılar. Ülkenin yönetimini ele geçiren ulusalcılar 42-43 yıl önce yaşanmış yerel acıları İslâmcıları tasfiye etmek üzere kullanmaya başladılar. Onlar da bu sürecin bin yıl süreceğini, rakip gördükleri Müslümanları tasfiye edebileceklerini sanıyorlar.
Proje küresel lakin yerel güçlerin eliyle yürütülüyor. Bu fakir ülkenin istikrarını yerle bir ediyorlar. Yapmak istedikleri şey, bu Müslüman ülkenin gecikmiş uluslaşma ve dolayısıyla sekülerleşme sürecini hızlandırarak 21. yüzyılda da sömürüye açık tutmak. Bunun önünde engel gördükleri yapıları ise tasfiye ediyorlar.
Bundan 3 yıl önce “Cemaati İslâmî”nin 5 liderinin de içinde bulunduğu 3 binden fazla üyesini tutuklamışlardı. O gün bu gündür sokak gösterileri devam ediyor. Molla’nın idamıyla bu mücadele yeni ve tehlikeli bir evreye girdi.
Siyasi iktidarın İslâmcıları tasfiye etmek üzere kullandığı gerekçe ise özetle şu:
1947 yılında bugünkü Pakistan ve Bangladeş Hindistan’dan bir ülke olarak ayrılmıştı. 1971 yılında Doğu Pakistan olarak anılan Bangladeş kanlı bir iç savaşın sonucunda Pakistan’a karşı bağımsızlığını ilan etti. O dönem “Batı Pakistan” diye anılan bugünkü Pakistan da bunu önlemek üzere şiddet kullandı ve maalesef çok kan aktı.
Bangladeş’in ulusalcıları bahusus Hindistan’ın kışkırtmalarıyla Pakistan’dan ayrılmak istese de ayrılmaya karşı çıkan kesimler de vardı. Bunların başında da, aynı zamanda legal bir parti olan “Cemaati İslâmî” hareketi geliyordu. Bugün güya hesabı sorulan şey, o günlerde bu partinin bölünmeye karşı almış olduğu tavır.
1973 yılında bölünme esnasında meydana gelen ölümlerden sorumlu tutulan kişileri yargılamak üzere “insanlığa karşı işlenmiş suçlar” diye özel bir kanun çıkartılmıştı. Ne olduysa oldu birkaç senedir hem de toplumsal barışı berhava etmek pahasına bu kanun işletilmeye başlandı.
İdam tam da seçimin eli kulağındayken yapıldı. İdam kararını protesto eden büyük kitle gösterileri yapılıyor. Siyasi iktidar da kendi taraftarlarını bu kanadı desteklemek üzere sokağa çıkartıyor. Bilinçli bir kaos oluşturma ve bunu oya tahvil etme çabası var.
Tekrar altını çizelim; “Cemaati İslâmî” legal zeminde siyaset yapan bir parti. 2001-2006 yıllarında dönemin hükümetiyle koalisyon yapmış ve bu koalisyon hükümetinde Cemaat lideri Mevlana Mutiu Rahman Nizami bakan olarak görev yapmıştı. Mücadelesini meşru ölçüler içinde veren bir halk hareketi. Bangladeş dindarlık düzeyi yüksek bir halka sahip. Şimdilerde geniş halk kitleleri siyaset dışına itilmeye çalışılıyor.
İktidardaki Awami League Partisi (Halk Birliği Partisi) merkez solu temsil eden ve Bengali ulusalcılığını esas alan seküler bir parti. Bu parti dünya kamuoyu önünde yaptıklarını haklı göstermek için Cemaati İslami’yi yeri geldiğinde Bangladeş’in Talibanları yeri geldiğinde de El Kaidesi olarak karalıyor. Ama bu iddiaların halk nezdinde bir değeri yok, zira bu parti şiddet ve teröre bulaşmış bir geçmişe sahip değil.
Küresel düzen kurulurken Müslüman ülkeler bir bir ateşin içine sürükleniyor. Bu ülkelerde toplum laik-anti laik, etnik ve mezhep fay hatları üzerinden ayrıştırılıyor, oluşturulan kaos ortamında da yerel ve küresel ölçekte pasifleştiriliyor. D-8’in kurucu ülkelerinden olan Bangladeş’e yazık ediyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.