Latif Erdoğan

Latif Erdoğan

Toplu öfkenin sürgünleri

Toplu öfkenin sürgünleri

Geçen haftaki yazımızda toplu öfkenin anatomisi üzerinde kısa bir tahlil denemesi yaptık. Bugünkü yazımızda ise, bu tür öfke ortamının kaybettirdiği önemli kazanım ve değerlerden bazılarını hatırlatmak istedik. Umulur ki, o değerlere tekrar dönme cehdinde bu yazının da mütevazi bir katkısı olur.

Bu değerlerden ilki saygı. Saygı, insanın, her hak sahibine hakkının verilmesi şeklinde özetlenebilecek evrensel adalet ilkesini, kendi özünden başlayarak, tüm varlığı içine alacak kuşatıcılıkta ahlaki açılıma dönüştürmesi. Sınır tanımaz müstevli meyillere, iradenin koyduğu karşı tavırla vücut bulan bütüncül ahenk. Sabit değerlerin bileşkesi ortak gaye, müşterek hedef. Doğruluk ondan nasipli, çalışkanlık ondan nasipli, hakkı, hukuku gözetmek, bilgelik ve dehada edep hep ondan nasipli. Hayatı dengeden, dengeyi de hürmet ve saygıdan ayrı düşünmek imkansız.

Saygı, içtenlikte, samimiyette estetiği yakalama kıvamı. Saygıdan mahrum sevgi, fizik cidarını aşamamış vibrasyon. Kaba, hantal çıkar ilişkisi. Laubali ve kaypak. Bilinen anlamda bir hedonizm. Geçici ve sığıntı hazları, ebedi, yerleşik huzurla karıştırma gafleti. 

Saygıdan mahrum akıl fesat kumkuması. Islaha değil ifsada meyyal. Cerbeze, diyalektik, muhatabı kandırma, yanıltma, ilzam etme onun için hüner, marifet. Aşkınlıktan mahrum, düşük, tutuk..

Saygıdan mahrum bilgi, varlıkla, var eden arasına çekilmiş duvar. Bildikçe, mutlak cehle sürükleyen anafor. Rahmet mi azap mı indireceği kestirilemeyen dölsüz kara bulut. Işıksız dehliz, zifiri mahbes.

Saygı, faziletler hevengi, üstün değerler armonisi, varlık dilinde bir sonsuzluk bestesi. Onu bütün hayata yorumlayıp terennüm edebilenlere ne mutlu!

Bu değerlerden ikincisi ise sevgi. Her var oluş harikası, mucizeli yanını sevgiye borçlu. Durgun, mihaniki sevgi, girdabını içinde saklayan okyanus. Oldurucu, olgunlaştırıcı mürebbi. Zamanın dudaklarında ürperen sükut. Bazen saf muhabbet, bazen merhamet ve şefkat. Volkanik sevgi, feveran. Galeyana yenik düşen magma. Taşkın istiğrak. Bazen kükreyen cezbe, bazen inleyen nağme. Yani aşk, yani sevda.

Ünsiyet ve ülfet öğretisinin imla kılavuzu sevgi. İnsan kendi kökenini bu kılavuzdan öğrenmek ve öğrendiklerini hayata yorumlamak zorunda. Ünsiyet yitik cennet. Ülfet şaşırtıcı vaha. Kılavuzsuz yol almak da maksada varmak da imkansız. Kılavuz, sevgi, muhabbet..

Sevgi, bekadan geldiği için bakiye meftun. Fani ve geçici mahbuba sarf edilen muhabbet zayi, heder. Sevginin kıymetine uygun kullanılmış olmasının kriteri kutsal değerlerimizle mevcut irtibatı. Dine ve dinin bütün tekliflerine olan sevgi öyle, ülkeye, ülküye, bayrağa olan sevgi öyle.

Kendimizi sevginin enginliklerine bıraktığımız talihli anlarda mutluluk ve saadetimizin ebediyetle yüz yüze gelişini görmemiz de mukadder olur. Böylesi mukadderatın sürekliliği biraz da bizim sevgiyi sürekli kılmamıza bağlı. Hele sevgi, özündeki beklentisizlik masumiyetini koruyorsa, mutluluğumuz gibi sonsuzluğa yakınlığımız da sürekli artar ve bize şu geçici fani alemde baki alemin ebedi güzelliklerini yaşatır.

Hayatın her alanında sevgi dilinin kullanılması elbette çok önemli. Fakat öncelikle sevgi dilinin öğrenilmesi ve öğretilmesi gerek. Sabır o dili konuşur, tahammül, hoşgörü, tolerans o dili konuşur. Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, saygı, erdem, fazilet ve her türlü etik değer o dili konuşur. Hak, hakikat ve gerçekler o dili konuşur. Dinler o dili konuşur, fıtratla uyumlu sistemler o dili konuşur. Medeniyete uyanmış her fert, medeniyetle bütünleşmiş her toplum o dili konuşur. Süleyman o dili konuşur, karınca o dili konuşur. Gökte melek, denizde semek (balık) o dili konuşur. Başka değil, bütün varlık, anlayana hep o dili konuşur.. 

Üçüncü değer ise diğerkamlık. Diğerkamlık, fedakarlıkta maksimal tutum. Sevgi, şefkat ve merhametle yoğrulmuş ruhun, ağyar derdiyle dertlenme meselesinde sergilediği fevkalade hassasiyet hali. Bencil ve egosantrik taleplere, isteklere karşı sürekli kapalı bulunabilme iradesi. Kötü gün dostu olma erdemini, sabit ilke, değişmez prensip haline dönüştürme seçkinliği. Yaşamaya değil, yaşatmaya adanmış uzun ve çileli ömür macerasının tek kelimeyle ifadelenişi. 

Vazife, büyük iş yapmak değil, lüzumlu olanı yapmak. Diğerkam bunun şuurunda olan adam. O, yangın söndürmeye koşan bir itfaiyeci. Halinde, tavrında, heyecanında hep tabii, hep kendisi. Gayesi belli, hedefi belli. Kurtarmak istediklerinin gaflet veya kasıt kaynaklı direnişleri dahi ona engel değil. O, kurtarmak, sadece kurtarmak zorunda. Gayretine kutsallık kazandıran da ondaki bu samimiyet. Samimiyet, yani gaye ile bütünleşmek, yek vücut olmak.. Samimiyet, yani diğerkamlığı besleyen en velut kaynağa sahip bulunmak..

Diğerkamlık bir peygamber hasleti, peygamber özelliği. “Onlar bu söze inanmıyorlar diye, üzüntüden neredeyse kendini yiyip bitireceksin” (18/6); “İnanmıyorlar diye,neredeyse kendini tüketeceksin” (26/3); “Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki,zahmet çekmeniz ona çok ağır gelir. Kalbi üstünüzde titrer, müminlere karşı pek şefkatli, pek merhametlidir” (9/128) meallerindeki ayetler ve benzerleri, bu gerçeğin vahiy diliyle belgelenişi.

Görüldüğü gibi, toplu öfkenin sürgün ettiği değerlerin maliyeti oldukça kabarık. Kazananı olmayan bir kavgayı sürdürmenin basiret ve feraset tutulmasından başka izahı da yok sanırım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Latif Erdoğan Arşivi