Neyin peşindeler
Yeter ki, kaos olsun, istikrar bozulsun, devleti oluşturan unsurlar sarsılsın.. Paralel yapı çetesinin ve onlara yandaşlık edenlerin, bütün dertleri, davaları bu. Ak Parti düşmanlığı, Recep Tayyip Erdoğan hazımsızlığı dahi onlar için söz konusu gayeye götürücü vasıta ve vesilelerden ibaret. İhanet ki ne ihanet; satılmışlık ki, ne satılmışlık..
Seçim barajının yüzde ondan aşağı çekilmesi ya da tamamen kaldırılması, zamanlama olarak anlamsız bir atraksiyon. Hele konunun Anayayasa Mahkemesi’ne taşınışı tam bir hukuk skandalı. Yargının, yasama ve yürütme alanlarında dolaşır olması neyin habercisi? Yeni bir darbe oldu da bizler mi habersiziz. Hukukun üstünlüğü, hukukçuların üstünlüğü noktasına taşınırsa, adalet iflas etti demektir. Adaletin iflası ise, devletin inkırazı anlamına gelir. Paralel çetenin istediği de zaten budur; fakat onlar bu menfur emellerine asla ulaşamayacaklardır..
Çünkü milli irade dimdik ayaktadır. Çünkü devlet erkleri oynanan ve oynanmak istenen oyunların tamamen farkındadır. Çünkü, vesayet rejimi tamamen çökmüş, iflas etmiş, etki ve etkinliğini külliyen yitirmiştir. Bundan böyle Türkiye, dış patentli ekonomik, politik ve kültürel müdahalelerin serbest oyunlarını oynadığı edilgin bir ülke olmayacaktır; kendi değerleriyle dirilişe geçmiştir çünkü artık o, dedikleri dinlenen, söylediklerine kulak verilen, bölgedeki gücü kabul edilen dinamik, etkin bir konuma yükselmiştir. Papa 1. Francisco’nun Türkiye ziyareti, Putin’nin ülkemize gelişi, hem Cumhurbaşkanımızın hem de Başbakanımızın koordineli yürüttükleri dış ve iç gezilerin bu denli yoğunluğu ve bütün bu faaliyetler karşısında bize dost olmayan dış ve iç mihrakların panikleyişleri, Türkiye’nin yükseldiği konum hakkındaki kanaatimizin somut delilleridir.
Dünya, sadece şekil yönüyle değil, yaşanılan ekonomik, politik ve kültürel gerçekler bakımından da bir küredir. Dünya kendi ekseninde ve kendi yörüngesinde döndüğü gibi, güç ifade eden değerler bağlamında da sürekli dönmekte yani el değiştirmektedir. Onu düz bir satıh tahayyül edip, bu sathın bir parçasına yerleşik olmayı içselleştiren ideali küflenmiş, kurtuluşunu ecelden almaya niyetlenmiş zihniyetlerin elbette bu küreselliğin dinamiklerinden istifade etmesi imkansızdır ve onlar sürekli güdülen yığınlar olmaya ve öyle de kalmaya mahkûmdur.
İşte, Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde başlayan hareketin kuşatıcı hassasiyetleri, bu ülkeyi, böylesi dar bir çepere hapsolmaktan kurtarmış ve onu küresel coğrafyanın aktif aktörü noktasına taşımıştır. Düşmanlarımızın hevesi ise bizi bir önceki konuma ircadan ibarettir. Halbuki sosyolojik gerçeklik bize şunu söylemektedir: Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal..
İnat, aklın gözüne mil çekmektir. Muhalefetin, olaylara, gözlerine mil çekilmiş ama gibi bakışı bu gereksiz inattan olsa gerektir. Muhalefet elbette demokrasilerin olmazsa olmaz şartıdır. Fakat muhalefeti körebe oyunuyla da karıştırmamak gerektir. Karanlık bir dehlizde gözü kapalı yürümek tanımak için neyse, bizdeki muhalefetin entelektüel düzeyi, siyasi deneyim ve birikimiyle dünya ölçekli olayları anlamak ve kavramak ancak odur.
Türkiye’de demokrasinin kalıcı kılınması ve nesilden nesle aktarılması, ancak yeni bir anayasa inşasıyla ve yine Türkiye’de kalıcı bir iç barışın temini ancak çözüm sürecinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Bunu bildikleri içindir ki, Ak Parti’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etmesini engellemek ve çözüm sürecini çözümsüzlüğe kilitlemek peşindeler.. Dış güdümlü bu iki gündem etrafında, gözleri bağlı dolap beygiri gibi dönüyorlar; dönsünler de kuyudaki suları/ siyasi kredibiliteleri çoktan tükendi farkında değiller..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.