Tanıklığım üzerine
Dört ay kadar önce, Ankara Emniyet’ten üst düzey bir yetkili beni telefonla aradı ve görüşmek üzere randevu istedi; memnuniyetle kabul ettim, birkaç gün sonra da evime geldiler, sohbet edip görüştük. Paralel yapıyla ilgili medya yoluyla söylediklerimin resmi bir işleme dönüşebilmesi için tanıklık yapıp yapamayacağımı sordular. Cevaben şunları söylediğimi hatırlıyorum: Medya yoluyla söylediklerimin tümünün arkasındayım; ve söylediklerimi ömrümün sonuna kadar da savunurum. Ancak benim söylediklerimin hukuki bir belge niteliği taşıyıp taşımayacağı yargının bileceği bir husus. Şu anda, ülke olarak çok büyük bir kaosa sürükleniyoruz. Paralel yapı bunun baş aktörü. Cemaati de kuşatmış durumdalar. Devlet- millet el ele bu badireyi aşmak zorundayız. Paralel yapının atraksiyonlarından ülkenin zarar göreceği kesin; fakat kesin olan bir başka yön de cemaatin bitip tükeneceği gerçeği. Devletin, bu tehlikeyi önlemek adına yapacağı her türlü faaliyete; hukuk çerçevesi içinde kalmak; kurunun yanında yaşı da yakmamak kaydıyla, gücüm ölçüsünde katkıda bulunurum; ve bunu da vatani bir vazife addederim.
Muhataplarım da aynı görüşte olduklarını; özellikle suçsuzların ayrıştırılması adına çok ciddi özen gösterildiğini ifade ettiler. Gündemdeki başka konular üzerine de sohbet ettik; izin isteyip ayrıldılar.
İki hafta kadar sonra, üç kişilik bir ekiple gelip ziyaret etmek istediklerini yine telefonla bildirdiler; kabul ettim, yine evimde buluştuk. İki-üç saat diye başladığımız sohbet, saatlerce sürdü. Konuşmalarımı kayda alıp alamayacaklarını sordular; alın dedim. Görüntülü kaydı da kabul ettim. İsterseniz sizi gizli tanık olarak dinleyelim, dediler. Asla, dedim. Ve devam ettim; sizleri tanımıyorum, belki sizler de cemaat üyesi polislerdensiniz. Ancak şunu biliniz ki, size yaptığım ve yapacağım konuşmaların bütününü bizzat Hocaefendinin yüzüne karşı da söyleyemeyecek olsam, kesinlikle size de konuşmazdım. Ben bu ifadelerin asla gizli kalmayacağını, basına yansıtılacağını; hatta savcının eline geçmeden belki de bir nüshasının Gülen’e gönderileceğini bilerek ve düşünerek konuşuyorum. Hatta bu durum gerçekleşirse ayrıca sevinirim; çünkü kendisine mesajlarımı doğrudan ulaştırmış olurum, dedim.
Aradan bir ay kadar bir süre geçti; aynı ekipten bir telefon daha aldım; daha önceki görüşmemizde atlanılmış bazı konular olduğunu fark ettiklerini, bunlarla ilgili bir görüşme daha yapmak istediklerini söylediler. Olur, dedim, geldiler, görüştük. Zaten, yüreklerinin vatan aşkıyla yanıp tutuştuğuna şahit olduğum bu fedakar vatan evlatlarına hayır demem de mümkün değildi.
Sordukları sorular yine benim medya yoluyla konuştuğum konulardı. Bu arada, paralel yapıyla ilgili oldukları kabul edilen kişilerle ilgili benden de bilgi istenildi. Yüzden fazla isim soruldu. Çoğunu tanımadığım için cevapsız bıraktım; onlar zapta geçirilmedi. Tanıdıklarım hakkında, özellikle paralel yapıyla ilişkisi olmasını imkansız gördüğüm kişiler üzerindeki kanaatimi bu yönde tasrih ettim; onların bir kısmı da zabıttan çıkarıldı.
Tahminimde yanılmamıştım. Daha dosya münderecatına girmeden, tanık olarak verdiğim ifadeler, alıntılar halinde bir internet sitesinde haber yapıldı. Sonra da başta Gülen olmak üzere, ifadelerimde adı geçenler soluğu müşteki sıfatıyla savcılıkta aldı. Geçenlerde bu ifadeler bütünüyle bir ulusal gazetede manşetten verildi. Şu anda sökün edip gelen soruşturmalara cevap yetiştirmekle meşgulüm. Sürekli alınan takipsizlik kararları da hızlarını kesmeye yetmiyor. Ben de bu müfterilere, iftira davası açsam mı diye düşünüyorum..
Bakın ey müfteriler, şu ülkede tek bir paralelci kalmayıncaya kadar, Allah’ın izni ve keremiyle sizlerle mücadeleme devam edeceğim; bunu kıt aklınızın bir kenarına böylece yazın, bu bir.
Benim dediklerimin, söylediklerimin, anlattıklarımın hukuki bir karşılığının olup olmadığı beni değil yargıyı ilgilendirir, kararı ne siz ne de ben verecek değiliz, bu iki.
Yargının elinde, ayrıca benim somut delil göstermeme gerek kalmayacak kadar, hem de çok fazlasıyla delil var, bu üç.
Benim anlattıklarım, milli hafızaya aynen kaydediliyor, bunlarla tarihe not düşülüyor; ve sizlerle alakalı maşeri vicdanın kararı şekilleniyor, bu dört.
Ne yaparsanız yapın, nereye kaçarsanız kaçın, bir gün adalet karşısında yaptıklarınızın hesabını vermekten kurtulamayacaksınız, bu beş.
Ve bir gün, bu konularla ilgili bir kitap yazarsam, tanık olarak verdiğim ifadeleri, noktasına virgülüne dokunmadan aynen kitabıma derç edeceğim, bu altı.
Korkusuzluğun ne olduğunu, daha önceki paniklediğiniz dönemlerde sizlere fiili olarak çok gösterdim, öğretmeye çalıştım; öğrenemediniz, bu dersimi bir kez daha, bu sefer size karşı tekrar etmiş olacağım, bu da yedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.