Latif Erdoğan

Latif Erdoğan

Cevap yerine:Daldakiçağrışımlar

Cevap yerine:Daldakiçağrışımlar

Geleneksel İslam- Türk yazısını terk etmekle, bin senelik mirası ret etmiş olduk. Halbuki o yazının her harfinin bizde yüzlerce çağrışımı ve karşılığı vardı. Bir örnek olması bakımından, sadece dal harfine ait, 25 sene önce yazılmış bendeki çağrışımın az bir kısmını sizlerle de paylaşmak istedim. Tâ ki, anti tezimizi savunanlara küçük bir cevabımız olsun. 

Meftûnumdur ona; adına kurban olduğum Yüce Nebinin isminin son harfi olduğu için. “Dal” harfi bana hep kulluğu hatırlatır ışık kırılması gibi iki büklüm olmuş haliyle. Doğrulsa “Elif olacaktır; ama o “Elif”e olan saygısını ezelden beri kalbinde saklamanın sancısı içinde kıvranmaktadır. Belki de Rahman, kendi suretinde yarattığı insana takınması gerektiği tavrı öğretsin diye tersim etmiştir onu. Mahviyeti, tevazuu, hiçliğe dürülü hakiki varlığı simgelesin ve varlık gayesine ersin diyedir onun şekiller âlemine geliş hikmeti.. Son kıvrımlarını tamamladıktan sonra gölgesi sabittir “dal”ın. Vuslatta eriyen zaman ve ayrılığın hicran yamacında bitmek bilmeyen yekpare “an”ı tedâyi ettirir; bazen de Burak’ı. Miracın şanlı yolcusunu sırtında taşıma şerefine eren bu talihli varlığın nal izlerini kim bilir hangi yıldızlar ve hangi semalar koynunda mukaddes bir emanet gibi saklıyordu da bizim muhayyilemiz onu ‘dal’ da yakalamaya çalışıyordu. Bilseydik, biz de en az Burak kadar talihli sayılabilirdik.

Istırabı iştah edinmiş, sadrı “İnşirah Sûresi” okuyan bir şefkat âbidesinin ana kucağı kadar sıcak ve ünsüyetli, kendi can düşmanına dahi hayat vermeye hazır açılmış kollarını hatırlatır bana o. Koşup o kollara atılasım ve hıçkırıklarımı o sırlı mahzene saklayasım gelir hep. Hıçkırıklar bahanedir, gaye ona sarılmak ve son dalda asılı son gülücüğü yakalamak.. Süreyya salkımının eski bir hurma dalına asıldığı gibi. Bilmem ki, tutunacak hiçbir dalı kalmamışlardan başkası böyle lahûtî bir ânın kıymetini kavrayabilir mi?

“Dal” mağaraya benzer. Kendisine benzemeyen o mağaraya giremez. Ve girip emniyete eremez. İnsan bir dal olup eğilmeli ki, mağaraya girebilsin. Billurlaşma otağı bu obaya kurulmuştur. Erenlere müjde ola! Ve her asrın Yemliha’sına!

Beli bükük ihtiyardır o. Rahmet garantisi olan bir ihtiyar. Allah Rasûlünün “Olmasalardı, başınıza belâlar sel gibi yağardı” dediği aziz varlık. Allah’ın azap etmekten haya duyduğu onur heykeli. Güneş renkli saç ve sakalıyla ufûle meydan okuyan ışık süvarisi. Özünde bin bir fecri besleyen tan yeri. Tecessüs ufkunu sınırlayan tek soru: “Sabah yakın değil mi?”

Dua için açılan eller ve o ellere iştirak eden dil ve gönüller hep dal’a benzerler. “Kaza” sahili “ata” mevcelerine karşı korumasızdır. Rahmet, kaderi tebdil eder. Yunus, bir dal gibi kıvrılıp eşiğe baş koyunca, Tapluk ona “Bizim” der. Bedir’de açılan eller hürmetine gökten bölük bölük melek iner. 

Kaf dağından daha ağır hamuleyi omuzlama zorunda kalan dava adamının remzidir o. Himmetini milleti yapan ve şahsiyetinde cemiyet acısını mayalamaya çalışan, kasıklarındaki sancıyla iki büklüm dava adamının. Bir gün gökteki yıldızlar onun geçeceği yollara parke taşı gibi sıralanacak ve o ışıktan yollar üzerinde yürüyecektir; fakat şimdi o, dikenli bir tarlada yürümek ve kandan irinden deryalar geçmek zorundadır. Veya gelecek neslin zafer arabalarına yol hazırlamaktadır. Selâm Şirin’i davası olan Ferhatlara! Ve binlerce selâm, elindeki kazmayı yolunu tıkayan engellere vurabilmek için bir dal gibi eğilip iki büklüm olanlara!

Ezel canibinde başlayıp ebede doğru uzanan bir yoldur o. Keskin dönemeç ise dünya. İnsan bu dönemeci dönmek zorundadır. Ve dünyada kalacağı müddet de işte o kadardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Latif Erdoğan Arşivi