Hedef, Başbakan Erdoğan…
Türkiye, 17 Aralık’ta güne İstanbul merkezli operasyon ile uyandı. Operasyon gerekçesi olan üç olayın birbirleriyle hiçbir bağlantısı yok. Fakat bu operasyonun, yerel ve küresel ölçekli, siyasi, ekonomik ve bölgesel boyutları var.
Öncelikle, üç farklı ‘yolsuzluk ve rüşvet’ iddiasının aynı anda servis edilmek üzere hazırlanması, etki gücünü artırmayı hedefleyen bir girişim.
‘Üçünden biri mutlaka netice verir’ diye düşünülmüş. Hızlı bir şekilde servis edilen operasyon fotoğrafları da, zihinlerde derin izler bırakmayı hedefliyor. Farklı dosyaların, yerel seçimler öncesinde, cem edilerek gündeme getirilmesinin de bir amacı var: ‘Türkiye tam bir yolsuzluk batağına saplandı’ algısı oluşturmak ve yeni bir siyasal dizaynın önünü açmak.
Aslında Cemaatin, AK Parti ile bir sorunu yok. Cemaatin tüm sorunu Başbakan Erdoğan!
Onlara göre, ‘Başbakan Erdoğan gitmeli ve yerine Cumhurbaşkanı Gül gelmeli!..’
‘Elbette, giderken, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı da götürmeli!..’
Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Cunta, MOSSAD ve Neo-con üçlüsünün hedefinde. Bu artık herkesin malumu.
Peki Cemaatin, bu iki isim ile ne sorunu var?..
Başbakan Erdoğan, kendisine ulaşan bazı bilgiler doğrultusunda MİT’ten, detaylı bir cemaat incelemesi ister. MİT, meseleyi araştırır ve Başbakana detaylı bir rapor sunar. Rapor, endişeleri doğrulamaktadır. Cemaatin etrafı ‘istihbarat keneleri’ tarafından çevrilmiştir.
Başbakan Erdoğan, inceleme talimatında olduğu gibi iyi niyetle, ‘istihbarat kenelerinin’ listesini okyanus ötesine ulaştırır. Ancak ‘istihbarat keneleri’, bundan da haberdar olurlar. Artık tek bir çare vardır: Paralel yapılanmayı harekete geçirmek!
7 Şubat ve 17 Aralık operasyonları, Başbakan Erdoğan ve Hakan Fidan’ı oyundan çıkarma girişimleridir.
Muhterem Recai Kutan Ağabeyimizin, ‘Necmettin Erbakan’dan sonra artık hedef Erdoğan’dır. Operasyonların sebebi bu..’ sözleri de bu hakikati işaret etmektir.
Gerisi, rahmetli Erbakan Hoca’nın tabiriyle, ‘fasa fiso’ ve ‘gulu gulu dansı’…
17 Aralık operasyonunun bir diğer önemli küresel gerekçesi Halkbank idi.
Halkbank, İran petrollerinin dünya pazarına ulaştırılmasında önemli bir rol üstlendi. Obama yönetimi ve Demokratlar, Cenevre Anlaşması sonrasında İran’ın, Türkiye üzerinden dışa açılmasını ve küresel ekonomiye dahil olmasını destekliyor. Bu sebeple, anlaşma sonrasında, Halkbank’ın önemi daha da arttı.
‘İran’la varılan anlaşmalardan en karlı çıkacak ülkenin Türkiye olduğunu’ ifade eden Amerikan Hazine Bakanlığı analisti Jonathan Schanzer ve ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarattan Sorumlu Bakan Yardımcısı David S. Cohen’in, operasyondan sonra, Türkiye’ye gelme sebepleri de Halkbank’tır.
Cumhuriyetçiler, Neo-Con ve Tea Party benzeri yapılanmalar ise gelişmelerden oldukça rahatsızlar. İsrail ve politikalarını Tel Aviv istikametinde belirleyen Neo-Con’lar, bu rahatsızlığı çeşitli raporlarla dile getirmişlerdi.
Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 25 milyar dolar. Türkiye, İran’a petrol alımı karşılığında TL bazlı ödeme yapıyor. Ancak, küresel ekonomik abluka sebebiyle İran, dünya ile ticaretini altın karşılığı sürdürüyor. Bu sebeple, Türkiye-İran ikili ticaret hacminin neredeyse yarısı altın ticareti şeklinde gerçekleşiyor.
Bu yöntem, ABD dolarını baypas ederken, ‘swift code’ olarak adlandırılan, bankalar arası finans sistemi mekanizmasını devre dışı bırakıyordu. Bir başka ifadeyle, Amerika’nın küresel beylik (senyoraj) hakkını elinden alıyor ve küresel kapitalizmin iki önemli mabedi Londra ve Washington’u oyundan çıkarıyordu.
Ayrıca Hindistan’ın, uluslararası yaptırımların başladığı günden bugüne, İran’a 5 milyar euro borcu birikti. Geçen hafta Hindistan Milli Petrol Şirketi, bu ve bundan sonraki ödemelerin Halkbank üzerinden gerçekleşmesini planlandığını açıkladı. Türkiye, Kuzey Irak’taki petrol ve gaz rezervinin dünya pazarlarına açılması hususunda anlaştı. Yıllık 100 milyar doları bulabilecek bu cironun, transfer merkezinin Halkbank olması ve Irak yasalarına göre Bağdat ve Erbil arasında paylaşılması teklif edildi.
Buna bir de, Azerbaycan’dan Gürcistan’a ve oradan İtalya’ya uzanacak, SCP, TANAP ve TAP boru hattı projeleri için, geçtiğimiz günlerde Bakü’de imzaları atılan Şah Deniz 2 Anlaşması’nı ilave edin.
Bu projeler Güney Gaz Koridoru’nun gerçekleşmesine ve Avrasya’nın gerçek anlamda bütünleşmesine vesile olacak. Şah Deniz 2’nin hayata geçirilmesi, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya arasındaki ekonomik entegrasyonu sağlayacak.
Tüm bunların gerçekleşmemesi için Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın saf dışı bırakılması gerekiyor!
Özetle: Oyun büyük ve etrafımız kuşatıldı. Rahmetli Erbakan Hoca’nın ifadesiyle, ‘Bu bir meydan muharebesidir. Kimsenin tribünden seyretme hakkı yoktur!’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.