Gezi de 17 Aralık da aynı yapının işi
Zaman Gazetesi’nde “7 Şubat”ın Cemaat’le bir ilgisi olmadığını anlatan tam sayfa bir röportaj yayınlandı dün. Keyifli bir pazar yazısıydı vesselam.. Pazarları gazetelerin eklerini keyifle okurum ben. Bayılırım gazetelerin pazar haberlerine.. “Eda Taşpınar hangi elbiseyi giymiş, Kenan İmirzalıoğlu hangi arabayı sipariş etmiş, futbolcu oğlanın karısı AVM’nin bebek bakım odasında ne yapıyormuş?” hastasıyım.. Dün de aynı keyifle aldım ilaveleri elime.. “Hakan Fidan tutuklanmayacaktı, Başbakan o günlerde zaten hasta değildi, savcı OSLO’yu soruşturmuyordu, 7 Şubat’tan Cemaat’in ne çıkarı olabilir ki?” bayıldım.. Ne yalan söyleyeyim, bazı cümleler (özellikle üzerinde ciddi dursun diye yazılmış, sayı ve tarihlerin olduğu beni benden aldı.. 7 Şubat’ı anlatacağım size de öncelikle şakayı bir kenara bırakıp ciddi ciddi soralım; “ne bu panik?”.. Bu hafta “7 Şubat’ı biz yapmadık” önümüzdeki hafta “Gezi’yi biz yapmadık” sonraki hafta “17 Aralık’ı biz yapmadık”.. Öyle gidecek bu seri demek ki.. Kemalistler, ulusalcılar, katı laikçi kadrolar sessiz sessiz dururken, OSLO’nun “vatana ihanet” olduğu tezini yükseltenlerin ağzını bıçak açmazken, cemaat neden savunmaya geçti? Neden Aydınlıkçılar; “bizimle ilgisi yok” demiyor?.. Bant dökümlerini çarşaf çarşaf yayınlayanlar bile savunmazken, 7 Şubat’ı böylesine cansiperane savunmanın bir nedeni olsa gerek.
CUNTA BUGÜN ÇIKMADI ORTAYA
Uludere Trajedisi de, 7 Şubat da, Gezi de, Başbakan’ın ofisinde bulunan böcek de, 17 Aralık Komplosu da, TIR da aynı merkezin ürünü beyler.. Önce şunun bir adını koyalım.. Başbakan’ın önüne giden raporlar yakında ortalığa saçılmaya başlayınca herkes gerçeği tüm çıplaklığıyla görecek.. 2011’in son günlerinde yaşanan ve 34 kişinin hayatını kaybettiği Uludere Trajedisi ile Erdoğan masum sivil halkın tepesine savaş uçaklarıyla bomba yağdıran biri gibi gösterilmek istendi. Uludere’de yaşanan bu izahı güç olay ile birlikte MİT üzerindeki kavga hepimizin duyacağı boyuta geldi.. 7 Şubat 2012’deki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye davet edilmesi, doğrudan Başbakan’a bağlı olarak çalışan MİT Müsteşarı üzerinden Erdoğan’a ulaşmaya çalışıldığının açık göstergesi.. Çünkü silahlı bir darbe yapılamayacağı ortaya çıkmış, darbenin farklı yolları aranmaya başlanmıştı.. Erdoğan’a kelepçe takıp “vatana ihanet”ten cezaevine koyduğunuz zaman darbe fiilen gerçekleşmiş olacaktı.. 7 Şubat ile bitmedi ki.. Aynı yıl, Başbakan yakın takibe alınmış, evine ve çalışma ofisine böcekler yerleştirilmişti. Çok sayıda suikast girişimi kamuoyuna hissettirilmeden önlenmişti..
GEZİ’DE DE AYNI MERKEZ
2013’e gelindiğinde ise İstanbul’da bir parktan ağaçların sökülmesi bahane edilerek kalkışma başlatıldı.. İçinde pek çok soruyu barındıran bu kalkışmanın arkasında da belli bir sermaye grubu ile yeni vesayet kurumunun el ele verdiği açıktı.. Gezi, 7 Şubat’ın devamı değilse 17 Aralık’ın provası olduğu çok net.. Gezi’de zorlanan sınırlarla test edilen devlet mekanizmasının ne kadar ve nereye kadar çalışabileceğine bakıldı.. Gezi Kalkışması’nın sona ermesi için hazırlanan bildiride imza altına alınan talepler listesinde yer alan, Türkiye’nin prestij projeleri sayılan 3. Havaalanı ve 3. Köprü gibi yatırımların durdurulması bile meseleyi özetliyor.. O gün o bildiriyle durdurulamayan 3. Havaalanı, bugün müteahhitine tedbir konularak fiilen durduruldu.. Kim diyebilir şimdi ilgisi yok diye.. Oslo’da Başbakan’ı terör örgütüyle işbirliği yapmakla itham etmek isteyen 7 Şubat ile bunu hukuk darbesine dönüştürmek isteyen cunta, TIR meselesiyle de aynı neticeyi murat etmedi mi? Andersen’den Masallar anlatmasın kimse.. Uludere, Gezi, 7 Şubat, TIR, 17 Aralık... Hepsi için tek tek “biz yapmadık” yazıları yazın arka arkaya.. Belki okurlarınız ikna olur. Kalın sağlıcakla.