Gerçek mü’min kim?
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.”
Açıklama: iman edip hicret ve cihad edenler ile onlara yardım ve yataklık yapanlar için kullanılan bir vasıf var; ‘gerçek mü’minler’ İman edipte gece namazı kılanlar, iman edipte hacca gidenler, iman edipte huşu içinde namaz kılanlar, iman edipte kur’an okuyanlar gerçek mü’minlerdir demiyor…
İman ettikten sonra elbette ki bu imanı ispat edecek ibadetler lazım. Nefse hafif ve ağır gelen ibadetler vardır. Kişi imanının gücüne göre bu amellere talip olur. Bu ayette bahsedilen ibadet şekillerine baktığımızda bulunulan memleketten belkide daha önceden hiç bilinmeyen, görülmemiş ve hakkında fazla bilgiye de ulaşılması mümkün olmayan bir beldeye yapılacak bir yolculuk…
İmanın en güzel bir şekilde ıspat edilmesini sağlayan hicret eyleminde birçok imani konulara olan iman da ispat edilmiş olur. Yoksa hicret ibadetini sıradan bir yer değiştirme olarak algılamamalı.
Allah için hicrete çıkmaya karar veren bir insan bir daha dönmemek üzere ailesinden – yalnız hicret edecekse- sevdiklerinden, toprağından ve arkadaşlarından ayrılacaktır. Kimin için? Bu eylem neyin ispatı için?
Yapılacak bir hicret eyleminde Allah’a şu mesajlar ulaştırılmış olur;
- Allah’ım! Sana tevekkül ederek yola çıktım
- Allah’ım! Ailem ve sevdiklerimi sana emanet ettim. Şüphesiz ki koruyacak olan Sensin
- Allah’ım! Yolda başıma gelecekleri bilmiyorum. Sana olan güvenim kalbimdeki korkunun gitmesini sağladı.
- Allah’ım! Hicrette bulunduğum sürece aile özlemimi sana olan imanımla bastıracağım. Sürekli nefsimle savaş halinde olacağım.
Hicretin tam anlamıyla imanın ispat edilmesi olarak bilinmesi imanı artan kişiler için adeta bir ezan gibi karşılanır. Ezan nasıl ki mescide davet ederse hicret de dile gelir ve imanı artan kişinin hareketlenmesini sağlar. Hicret etmezse dayanamaz.
Evet… ‘İman edipte hicret ve cihad eden…’ Hicretin bir tatil beldesine gidilip sorumluluklardan kaçış olmadığının bir belgesi olarak cihad ibadetinden bahsedilmiş. Cihad ibadetiyle muhacir vasfını kazanan kişi 2. Güzel bir vasıf daha kazanmış olur; ‘mücahid’
Tarih boyunca kâfirlerin korkulu rüyası haline gelen bu iki vasıf dinin ikamesi için oldukça önem kazanır.
Mücahid olan kişinin ‘şehadete talep belgesi’ geceli gündüzlü elindedir. Bu belgenin varlığı pimi çekilmiş bir bomba gibidir adeta…
Ayetimizin devamına baktığımızda patlamaya hazır birer bomba olan bu muhacir + mücahid olan kişiye yardım ve yataklık edenlerden bahsedildiğini görürüz;
“, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya…” Ayetimizin virgüle kadar olan kısmında gerçek mü’minler dosyasında muhacir ve mücahid vasıflıların olduğunu görmüştük. Gerçek mü’minler dosyası 3. Bir vasfı almadan kapanmıyor. Bu 3. Vasfın muhacir + mücahidlere yardım ve yataklık edenlerin olduğunu görüyoruz.
Mücahidlere yardım ve yataklık yapılması neden muhacir ve mücahidlerle aynı dosyaya alınıyor? Neden sıradan birer misafir olarak algılanmıyorlar?
Hicret ve cihadı anlayamamış olan müslümanlar bir mücahid gördüklerinde tedirgin olurlar. Mücahidlerin takip edildiğini, kendisiyle aynı karede görüldüğünde başının belaya gireceğini düşünür. Muhacir ve mücahidlerden uzak durmaya çalışarak kendince tedbirli olduğunu zanneder. Oysaki onlara yardım ve yataklık aynı sevap pastasına ortak eder.
Ensarlık yapmak da bir nevi mücahidliktir. Tehlikelere göğüs germektir. Allah’ın dinine hizmet etmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.